- 3207 Okunma
- 45 Yorum
- 0 Beğeni
Konuşabilir miyiz?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sema, çalıştığı şirketin yayla turuna katılmıştı. Çam ormanlarının içinde çok güzel bir yaylaydı geldikleri yer. Yörük Hanımları, sacın üzerinde kızarttıkları gözlemeleri, buz gibi yayık ayranıyla, ikram ettiler misafirlerine. Sema, nar gibi kızarmış gözlemeyle, köpüklü ayranını alarak, büyükçe bir çamın dibine oturdu.
Gözlemesinden kocaman bir lokma ısırdı; çünkü dağı tırmanırken hem yorulmuş, hem de acıkmıştı Sema. Gözlemesini iştahla yerken, çocukluğunda annesinin yaptığı gözlemeler aklına geldi birden. Annesi hiç üşenmez, evde yemek ya da ekmek olmadığı zamanlarda biraz hamur yoğurarak, birkaç katmerle, birkaç şepit yaparak çocuklarını doyurmaya çalışırdı.
Gözleme yapıldığı gün evde babası olmazsa, kardeşiyle beraber adeta bayram yapardı Sema. Annesi, evde peynir varsa, gözlemenin arasına biraz peynir kırıklar, peynir yoksa bir dal taze soğan koyarak dürüm yapıp çocuklarına verirdi. Çocuklarını doyurmak için, ya çok az yer, ya da hiç yemezdi çok zaman. Peki ya babası… Babası, iyi kızarmış katmerleri üst üste koyup, bitirinceye kadar yer, çocuklarına birkaç yağsız şepit kalırdı sadece.
Sema’nın aklına babası gelince, hayallerinden sıyrılmak istercesine gözlerini kırpıştırdı. Ayranından bir yudum daha içti. Bir de baktı ki üçüncü gözlemeyi bitirmek üzere. Sanki yanında babası var da babasından kaçırırmış gibi yediğinin farkına vardı birden. Arkadaşlarına döndü:
-Tek lokma daha yiyemem; patlamak üzereyim!
O gün yaylada çok güzel bir gün geçirmişti. Eve geldiğinde, hava kararmak üzereydi. ‘’Nasıl olsa karnım tok, bir duş alıp yatayım.’’ Diye düşünerek banyoya girerken telefonu çaldı.
-Alo…
Arayan, on yıl önce ayrıldığı eski eşi Turgut’tu.
-Biraz konuşabilir miyiz Sema?
Sema ile Turgut’un bir çocukları vardı. Ara sıra bir araya gelip çocukları hakkında konuşurlardı. Sema, yine çocuğu hakkında konuşacaklarını sanmıştı.
-Tamam. Konuşalım; ama ben yorgunum, sen gelip alır mısın beni?
-Tamam. Geliyorum.
Sema, aceleyle üzerine bir şeyler giyerken kapı çaldı. Kapıyı açtı, dışarıya çıkmaya çalışırken, Turgut’ta içeriye girmeye çalışıyordu. Girdi de. Turgut’un elinde bir poşet vardı. Poşeti havaya kaldırıp salladı:
-Sana balık getirdim!
Sema, patlayıncaya kadar gözleme yediği için balık yemek istemiyordu; ama yine de Turgut’u kırmamak için balıkları kızartıp sofrayı hazırladı. Birlikte yemeğe oturdular. Sema tabağına küçük bir balık alıp Turgut’a eşlik ederken:
-Eşine neden yaptırmadın bunları da buraya getirdin Turgut?
Turgut, bir taraftan iştahla balığını yerken, bir taraftan da Sema’ya cevap vermeye çalışıyordu.
-Gitti!
-Nereye gitti?
-Ne bileyim ben nereye gitti; aramaya da hiç niyetim yok! Pabuç gibi dili var. Dır dır dır…! Bıktım usandım. Bir tokat patlattım gitti.
Sema başka soru sormadı. Turgut konuşmasına devam etti:
-Sema, biz ne zaman tekrar evleneceğiz?
Sema şaşkınlıkla bir süre Turgut’un yüzüne baktı. Sonra gözlerini yere indirdi. Tabağındaki balığı çatalıyla bir ileri, bir geri ittirdi. Turgut’u düşündü. Turgut kendisinden ayrıldıktan sonra sayamayacağı kadar kadınla birlikte olmuş, iki kez de evlenmişti. Oysa kendisi hâlâ evlenmemişti. Sema, Turgut için tahsilini yarım bırakmış, annesinin bütün itirazlarına rağmen yine de Turgut’la evlenmişti.
Evlilikleri boyunca Turgut, çok sorumsuz davranmış, defalarca evinin elektriği, suyu, telefonu kesilmişti. Bütün bunlara göğüs gerebilmişti Sema; ama araya başka kadınlar girinceye kadar… Turgut, bazen birkaç gün eve gelmezdi. Evde karım ve çocuğum ne yiyecek diye de pek tasalanmazdı. Kaybolduğu birkaç geceden sonra eve gelince, Sema nerede olduğunu sormaya kalksa, kaşını gözünü patlatıncaya kadar dayak atardı. Sema, bu evliliği kendisi seçtiği, ailesini dinlemediği için onlara da anlatamıyordu çektiklerini. En sonunda kocası, birlikte olduğu kadınla evlenebilmek için Sema’yı boşamıştı.
Sema, bir anda boşlukta kalmış, ne yapacağını şaşırmıştı. Severek evlendiği adamdan sık sık dayak yemek ayrı acı veriyordu, aldatılmak apayrı… Şimdi boşanmış bir kadın olarak, kendisine çeki düzen vermesi, çocuğu için yaşaması gerektiğinin bilincindeydi. Evini terk etmedi. Zaten bir oda, bir mutfaktan ibaretti evi. Bir işe girerek, hem evinin giderlerini, hem çocuğunun bakımını üstlendi. Yarım bıraktığı tahsilini dışarıdan tamamladı. İşinde çok çalışıp, yöneticiliğe kadar yükseldi. Kocasından boşandıktan sonra, ciddi anlamda bir erkeğe şans vermedi. Çünkü, artık erkeklere güveni kalmamıştı. Hayatında tanıdığı ilk erkek babasıydı. Babası, katmerleri kendi yiyip, şepitleri* çocuklarına bırakan, çocuklarını hiç düşünmeyen bencil adamın biriydi.
Gözlerini yerden kaldırıp, Turgut’a dikkatle baktı. O eski yakışıklılığından eser kalmamıştı. Oysa Sema, kocasına yakışıklı diye âşık olmuştu.
Ya sorumluluk; sorumluluk zaten hiç onun yanından bile geçmemişti.
Sevgi; kendisini defalarca atlattığına göre, sevgiden de söz edilemezdi.
Turgut ikinci kez sordu:
-Ne zaman evleniyoruz?
-Seninle mi? Yo yo yoooooooooo!
Kadın olmak
Hayat yılkı atı gibi…
Dörtnala giderken,
Zınk diye durursun.
Dizginler ele geçmiş,
Özgürlük bitmiştir.
Çayıra, bayıra
Çıkamazsın!
İçindedir ateş
Söndüremezsin.
Sessizdir çığlıklar
Susturamazsın...
Taze otlar
Senin neyine?
Samanla yetineceksin…
Emine Uysal- Manisa/ Salihli
12 kasım 2010
*şepit: saçta yağsız pişen, yufkadan kalınca yufka.
YORUMLAR
Saygı değer yazar...Güzel bir konu bulmuşsunu z güzel de işlemişsiniz...Yılkı atı nı biliyormusunuz siz...?Yılkı atı dört nala gitmez.....Onun tek derdi karnını doyurmaktır...İnsanlar ona ihiyaç duydugu zamlar ondan istifade ederler kış mevsiminde doğaya atarlar... Yazınız güzel de.... Üstelik günede düşmüş... Kitap aşamasına da gelmiş olmalısınız bu kadar kuraleyle...
Size tavsiyem sık kullananlara bir sözlük ekleyin olmaz mı.? sÖZLÜK...
Selam ve kutlamalarımla...
sevgili hemşerim bu yazına yorum yapmak beni aşar, yazının finali çok yerinde olmuş. yalınız bir babanın çocukları için aç kalmayı göze alması gerekirken niye bencillik yapıyor onu anlayamadım. ama yazın gerçek bir yaşanmışlık olmalı çünkü bu gibi olaylar günümüzde örnekleri ile çok. duyarlı yüreğine sağlık, sevgi ve saygılarımla.
Jed DİAMOND'UN "Erkeklerin iyileşmesi Yeryüzünü de İyileştirecektir" isimli bir kitabı var. Bu kitabı her kadın ve her erkek mutlaka ama mutlaka okumalı ve kütüphanesinin başköşesinde bırakmalıdır. İhtiyacımız olduğunda kullanabilmek üzere.
Burada vermiş olduğunuz örnek kişilikler, ne yazık ki yalnız ülkemde değil dünyada çok fazla ve kadınların yüzde sekseni Sema kadar şanslı olamıyor Emine hanım. Kadın eğitimsiz, öğretimsiz bırakılıyor ki, erkeğe kum torbası, öfkelerinin dindiği bir minder, cinsel arzularını giderebileceği bir meta olarak davrandığında, kendine bağımlı kalıp, hiç bir yere gidemesin diye. Dayak yiyen, aldatılan, aç bırakılan kadın gururunu ayaklar altına alıp, o işkence evinde bir ömür harcayabiliyor. Çünkü çalışmak istediğinde iş yok, baba evine dönmek istediğinde " gelinlikle çıkan kefenle gelir" anlayışı ile bu işkencelere katlanıyor.
Sema kadar şanslı olan kadın sayısı bir elin parmaklarını sayamayacağımız kadar az biliyorsunuz/biliyoruz.
Konu can alıcı. Anlatım duru bir su gibi. Bu kaleme yazmak yakışıyor. Teşekkür ederim paylaşımınız için. Sevgiler yüreğinize
gece ana sayfada gördüm lakin okumayamamistim.. ama simdi bi güzel okudum yazini sevgili Emine arkaradasim.
cok güzel anlatmissin.. kimbilir yine bir tanidigin hayatindan bir kesitti .. belki de öyle sen kurguladin .. ama erkeklerin bu kadar berbat insanlar oldugunu sergilemis yazin... ya ama iyi de olanlar vardir de mi ama .. :-))
tebrikler arkadasim... sevgilerimle ...
İkinci eşin hakkını vermeli diyorum: ''Bir tokat patlattım, gitti''. Sema gibi defalarca dayak yememiş. Bir adı var mı o onurlu kadının? Benim için şiddete boyun eğmenin hiç bir özürü olmaz (Çok aşıktım, çocuklarımın babasıydı, gidecek yerim yoktu, vs gibi), tepkim ona.
İnsanın içini cız ettiren bir öykü. Öyle ki finaldeki reddediş bile beni rahatlatmadı. Olan olmuş, yaptıkları Turgut'un yanına kalmış. Ara ara Sema'da balık yemeğe devam eder o.
Saygılarımla.
Emine ciğim bayram arifesi anneannemi kaybetmem ve sonrasında annemin hastaneye yatması, başında refakatçı kalmamdan dolayı epeydir siteden uzaktım yine. (Bandırma'ya geldim bir haller oldu bana)
Her yükü, her cefaya daha fazla katlanan biz kadınlar değil miyiz? Kadın her zaman evlatlarını toparlayıcı olmuştur. Erkekler biraz sorumluluktan kaçıyor mu ne?
Yazını kutluyorum arkadaşım... Senin yazıların okunmaya değer...Sevgilerimle...
mavideydisevgi tarafından 12/1/2010 12:17:47 AM zamanında düzenlenmiştir.
Değerli arkadaşlarım, her biri diğerinden kıymetli yorumlarınız için hepinize çok çok teşekkür ederim. Ayrı ayrı teşekkür yazamayacağım çünkü kızım geldi; onunla vakit geçirmek istiyorum. Beni anlayacağınızı umarım. Hepinize saygı ve sevgilerimle...
Nermin Kaçar
BANU ULUDAĞ
Sevgili Emine, güzel yazını öncelikle kutlamak istiyorum.
Okurken bir yandan da heyecanlanıp "kabul etmesin, ne olur kabul etmesin"" diye tekrarladığımı itiraf etmeliyim.
Hem ruhsal hem bedensel şiddetin olduğu br evlilikde çocuklarda sağlıklı bir psikolojiyle büyümez.
Maalesef de insanlar değişmez.
Kendi ayaklarının üzerinde duramadığı için, ya da ailesel, çevresel baskıyla kötü bir evliliği devam ettirmek zorunda olan nice kadın var.
Yazının sonunda ki şiir ise başka güzeldi. Yazı ile uyumlu ve final olacak nitelikte. İyi yazarlık da bu demek işte.
Tebriklerimle sevgili Emine..
Çok beğendim
müthiş duygulamdım Emine arkadaşım.
nereyeyse diyeceğim ki bu yazıda ben varım.
evet aşkın gözü kördür ve o körlük döneminde hep güzel görür sevdasını
ne zamanki bıçak kemiğe dayandı işte o zaman gözlerimiz felfecir açılıverir.
paylaşımın içinde ki mesajları inşaallah alan alır.
selam ile.
çok mükemmel bir yazı ,hemde ibretlik kadının kadınlığını onurla ayakta tutmayaçalışması güzel bir örnek .
bazende insan bu öykülerden ders alarak anasını babasını dinlemesi elzemdir.Tahsili yarıda bırakıp yakışıklığının üç gün sonra gidecegini bilerek evlenmek bazen başdan başladığı gibi olmadığını bu öykü pek ala anlatmış oldu
kalemine selam olsun tam kitaba koyulacak bir yazı serisi
İlk önce yazınızı beğendiğimi, ülkemizde son yıllarda her gün artan boşanmaların asıl mağdurlarının çocuklar olduğunu belirterek başlamak istiyorum.
Bir de "saç" demişsiniz,galiba "sac" olması gerekir diye düşündüm. Yanlış olabilirim,bir daha değerlendiriniz lütfen.
Ben çok anlamsız buluyorum insana el kaldırmayı.Düşünebiliyormusunuz,karşınızdaki insanın düşüncelerini veya davranışını tasvip etmediğiniz zaman elinizi yumruk yaparak sertleştiriyor ve karşınızdaki zayıf insanın yumuşak yerlerine kuvvetle vurarak zarar vermeye ,ona acı hissettirmeye çalışıyorsunuz.,
Bu galip olmak mı?
Büyük olmak mı?
Daha doğrusu bu davranışın anlamı nedir ? Merak ederim.
Asıl mesele "boşanmak"
Ne kolay oluyor artık.Toplumu içten içe kemiren bu hal çocukların sağlıksız yetişmesine sebep oluyor.
Aslında bu konu çok derin.
Bu mesele üzerinde epeyce bir kafa yordum.
Sorun çoğunlukla erkeklerde oluyor. Doğrusunu söylemek gerekirse.
Hayat...
Evlenmekteki maksadın ehemniyeti de var tabii ki.
Vesselam ölüm var!
Çok güncel ve derin bir mevzuya işaret etmişsiniz.
Aslında daha çok yazabileceğinize de inanıyorum bu konuda.
Teşekkür eder,aygılarımı sunarım
erolabi tarafından 11/30/2010 2:41:06 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kadın olmak
Hayat yılkı atı gibi…
Dörtnala giderken,
Zınk diye durursun.
Dizginler ele geçmiş,
Özgürlük bitmiştir.
Çayıra, bayıra
Çıkamazsın!
İçindedir ateş
Söndüremezsin.
Sessizdir çığlıklar
Susturamazsın...
Taze otlar
Senin neyine?
Samanla yetineceksin…
hikaye tandık ve hemde hüzün çok hüzün. zaman zamn sabah programlarında müge anlıya gözüm takılıyor-du.... öyle hayat hikayeleri varki izlerken insan kendi varlığından dahi utanıyor.
başka bir ızdırap bu kronik aile faciaları...kronik diyorum çünkü artık akşam sabah bu tarz ayrılık haberleri ile yatıp kalkıyoruz...
olan kime oluyor peki,elbetki kadına...
kadındır fedakar olan ve vefaya sadık kalan en güçlü varlıklardır ve yücelmek ve üstün olmakta onların en tabi hakkıdır elbet...
saygım ve çook duamla....sevgi baki olsun....
hicbitmez
olan aslinda erkege oluyor affedilmiyor böyle erkekler ayyas olup cikiyor.
Kadin iradeli ise bu bayan gibi yükseliyor iste.
Hep orada, bir yerlerde duracağının sanılması. Kendisi gitse bile bekleneceğini zannetmesi. Hayatın parmak şıklatmakla eşdeğer olduğunu düşünmesi. Erkeğe-eş, sevgili,vs- bu duyguları yerleştiren biz kadınlarız. " Vay ben neymişim " dedirtiyoruz.
Konu ve anlatımın mükemmeldi. Şiir ise harikaydı. Sevgiler yüreğine.