KAZ ÇOBANI
Hadi kızım, n’olur artık kalk.
Millet in çocukları saldı hayvanlarını.
Hadi kızım, hadi uyan!
Öldü hayvanlar açlıktan.
Hadi kalk ta sen de sal kazlarını…
Beni çok sinirlendiriyor, ninemin şu üsteleyişleri.
İçimin baygınlığıyla yeniden dalıyorum, şekerden mıknatıslı,
içimi kuvvetle çeken o tatlı uykulara…
İçimde bir dünya var, oradan çıkarmak istiyor ninem!.
Beni orası çekiyor, ninem buradan çekiyor, içim geçiyor…
Hadi bir ses daha, yüreğim hopluyor, sinirleniyorum...
...
Yaz günü, tütün zamanı.
Geceleri geç saatlere kadar tütün diziyoruz ve gece oturmayı da
çok seviyorum.
Böyle olunca da, sabahları kalkmak bir hayli zor oluyordu elbet.
Ben çoktan büyüdüm.
Yazları, kazlarımı gütmeye başladığımdan beri biliyorum büyüdüğümü.
Ninem, ocakta bir şeyler pişiriyor.
Ben aynı odada yattığımdan, ninemin kabkacak tıkırtıları, yemek
kokuları ve rüyalarım, birbirine karışıyor...
Yaz sıcağı, ocak sıcağı, benim, onca çağırmalara rağmen hâlâ kalkmayışım, ikide bir de; annemlerin tarlaya giderken nineme bıraktıkları kardeşimin ağlamaları, ninemin sinirlenmesine yol açıyor ve arada bir sertçe çıkıyor sesi.
Yoksa öyle kolay sinirlenmezdi ninem…
Yitirmeye başladığım için olsa gerek, yeni başlamıştım tadına
varmaya sabah uykularının…
Tamam ninee!
Azcık daha dur n’olur!
Biraz da bu yanıma yatayım, kalkarım şimdi.
Yalvarıyordu artık ninem…
Öğlen oldu hadi yavrum, hadi benim güzel kızıım.
Hayvanlar öldü!..
Milletin çocukları çoktaan saldı hayvanlarını.
Milletin çocukları çoktaan!..
Milletin, çocukları!..
Hani şu, kazlarımı da, yavrularını da çok sevmesem, görürsünüz siz
milletin çocuklarını!
Biliyorum yavrum, biliyorum sana da yazık.
Diycem ki anana, bidahaki sene kaz filan yapmasınlar.
Kıran girenin köyünde parmak kadar çocuktan medet um!..
Nasıl hoşuma gidiyor ninemin şu sözleri. Beni çok seviyor ninem!
Ama kazlarım?..
Onların yokluğuna nasıl dayanırım ben?..
Beni, yatağımdan fırlatıp kaldırıyor bu sözler.
Önce yüzümü yıkıyor ninem.
Lavaboya boyum yetmiyor çünkü.
Bir güzelce tarıyor saçlarımı ve kulaklarımın üzerinden doğru ince ince örüyor.
Sonra üstümü giydirip, bezden dikilmiş bir çanta geçiriyor omuzumdan çaprazlama.
İçine de ekmek yumurta bir şeyler koyup, bazı tembihleri de
yükledikten sonra salıveriyor beni, bana gurur veren, bu önemli işime...
Hatırlıyorum da annemin beni yeni yavrularıyla kazlara ilk katışını, üç yaşımdaydım o zaman.
Nasıl da ürkmüştüm, yavrularını kıskanan ana kazın boynunu bir
acayip uzatarak, gelip geçene saldırışından.
İlk denemeyi yaptı annem.
Nedense, herkese tıslayarak saldıran kazlar bana hiç tıslamadılar.
Artık beş yaşımdaydım.
Öyle ya, büyümüştüm artık ki, bana görev veriliyordu.
Hem biraz daha ustalaşmıştım bu önemli görevimde.
İlk günlerde evin çok yakınlarında otlatıyordum kazları, annemin ve ninemin denetiminde.
Kaz çobanlığında ustalaştıkça, biraz daha ötelere gitmeye başlamıştım.
Sabahları ninem bana kahvaltımı hazırladıktan sonra, aç kalmasınlar
diye kaz yavrularına da kepekten hazırlanmış özel bir mama yediriyordu.
Ondan sonra çıkıyorduk kırlara.
Emmimin kızı da olurdu genellikle yanımda. O benden yedi yaş büyüktü.
Çamurdan bebekler, çanak çömlek yapmayı ondan öğreniyordum.
Emmimin kızı bir de, kimden özendiğini bilmem kalçalarını çok kıvırarak yürüyordu.
Bir keresinde ben de onun gibi yürümüştüm.
Annem fark etti.
Kız o ne biçim yürüyüş öyle?
Öldürürüm diye bağırdı.
Sakın bidaha görmeyim.
Doğru dürüst yürüsene sen, ayıp!
Ayıp olduğunu da, o zaman anladım ve son oldu elbet...
Sultan Yürük
YORUMLAR
edebiyatdefteri.com/index.asp?istek=tum_yazilar&k=detay&yazi_id=6854
Yılın; sondan ikinci günü...bugün, otuz Aralık İkibinyedi...günlerden pazar.
Yemeğin lezzeti; Keyvanına göredir...
Baştan sona kadar lezzet alarak okuduğum güzel yazınızla, Güzel Gönlünüzü bir kere daha tanıdım, Efendim.
Bütün iyi dileklerinizi, Size; Bî'mukabele gönderiyorum...
Günleriniz; umduğunuzdan da güzel, sağlık ve huzûr içinde geçmesini Allah'dan dilerim.
Kadir Yeter. TRABZON.
Keyvan: Aşçı
kadiryeter tarafından 12/30/2007 12:42:23 PM zamanında düzenlenmiştir.