İSTANBUL'u anlatmaya kelimeler, kifayetsiz kalıyor...
Bir sabah uyanırsınız ki odanızda yer gök apaydınlık.TÜL perdenin ardından giren güneşin hüzmeli parıltısı,şöyle bir gerinip dogrulup kalkarsınız
.Önünüzde koca bir gün ,ya Emirgan’da çınaraltı’nda tadılacak çay ile poğaçanın ,ya kalamış’ta huzur’da alınacak bir tatlı huzurun ,ya da boğaz yolu’nda köşkler ve bahçeler önünde sevdalınızla bir yürüyüş...Ama mutlaka o ağacın altında yarin kulağına fısıldanacak aşkın keyfi çoşmaktadır içinizde.
Aklınızda ise çamlıca’dan toplanmış kır çiçeklerinden ,yarin saçlarına takacağınız taç yapraklar.
Aşiyan’da soylu erguvanların tomurcuklanışına şahit yazılırsınız,üstelikbirkaç güne kalmaz çiçekleri ile de buluşucagının itirafı ile.
Çırağan yolunda Samanyolu’nu yakalarsınız,kucaklarınızda umut,ruhunuzda ıhlamur ağaçlarının kokuları ile.Fenerbahçe’sinde ise akasyaların çiçeklendiğini görüp dayanamaz yatarsınız ağaçların altına ,çimenlerin kucagına,dakikalarca seyredersiniz akasyaları;Ulu tanrım ,o ne salınıştır , o ne nazdır, o ne işvedir...Akasyaya da aşık olunur muymuş?Oluverirsiniiz işte ...
İşte o an ya aşkınızın çoşkusu sarar içinizi,ya da maziyi hatırlarsınız da , Atilla ilhan’ın ’Üçüncü Şahsın Şiiri’nden mısralar yuvarlanıverir apansız dilinizin ucundan: ’Gözlerin
gözlerime değdiği an,felaketim olurdu,ağlardım’.
yada şairin dediği gibi,
Gönül muhabbeti zevk eyledi.Yoksa ne bende hal kalmıştır,ne de sende o cemal.
Ve her ne kadar bunlardan bir şey kalmamış gibi gözüksede İSTANBUL ÖYLE BİR ŞEHİR Kİ DÜNYA İÇİNDE DÜNYA...BİNBİR GECE MASALLARI na benzer bu şehirde yaşamak,Kaşıkçı elması’ndan daha büyük, yakutlu bir hançerden daha değerli eşsiz bir mücevher.Onun adı İstanbul !Ne bir sandık ta gizli,ne de anahtarı kayıp bir kilidi var.
Şairin güzel bir kadına benzettiği İstanbul’u şöyle betimler:’Minareler/saçta toka/çanlar/kulagında küpe/kaşlarına/surlar çekmiş/yanığında/benler kule.’
Neden bu kadar güzel ,bu kadar efsunlu bir şehir,NEDENMİ ! Ahir zaman peygamberi hz.MUHAMMED S.A.V. EFENDİMİZ şöyle burur:
( le tüftehanne’l-kostantiniyyetü, felenime’l-emiru emiruha velenime’l-ceyşü zalike’l- ceyş )’
kostantiniyye (İSTANBUL) muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel
komutan;onu fetheden asker ne güzel askerdir.
İstanbul böylesine büyülü eşsiz bir şehir dir...
Ağustos 19 .2010. jasmina...
YORUMLAR
Bayıldım istanbul'u tarifinize.. Yedi kuşak bir İstanbul'lu olarak zevkle okudum.. Ne yazık ki, şehrin kalabalığı, yoğunluğu bizleri yeterince yordu. Marmara'yı bırakıp Akdeniz'ce bakmaya başladık :)) Ama İstanbul vazgeçilmez bir tutkudur ben de bir bumerak gibi gidip, gidip, ona geri dönüyorum...
Sevgiler
Her gün secde eder önünde binlece kul
Ne olur salınarak gel sonsuza dek istanbul...
İstanbul denince hem yaralarım deşilir. hemde kendimi sizin anlattığınız gibi çiçek bahçesinde bulurum..nasıl bir ikilemdir anlamak zor istanbulu..bir de şiire kanlıcadaki bir yoğurt tadıyla bakmak lazım..selam ve saygılar aziz istanbul için yazılanlara..TAMER
Silence
yasemin...
İstanbul bu, bana göre dünya denen gezegenin merkezi her bakımdan. Güzel anlatmışsınız, tebrikler...aeo
Silence
yasemin...
Nedense bize hep öyle gelir. Yıllar sonra kah ailemizden, kah akrabalarımızdan, mahallemizden, semtimizden, çevremizden 1.derce, 2.derece 3.derece yakınlarımızdan veya idelomüz eski bir futbolcu veya siyah beyaz bir filmden hayranı olduğumuz bir artistin yokluğu yüreğimizin bir köşeşinde bir yerlerde cız etmeye yeter de artar.
Oysa Geçen zaman ile birlikte aramızdan canlı neviinde sadece insanlar kaybolmuyor. Eskiyi hatırladıkça an geliyor, taş da can buluyor, ahşap ta. Yeşil canlı, su duru, berrak ve klorsuz. 35 hatta 40 yıl öncesinin İstanbulunu çok net hatırlayan birisi olarak geçen zamanla kaybettiklerimi(zi)n sadece insan bazında sınırlı kalmaması kederimi kat be kat arttırıyor.
Hani mütahidin biri diyor ya reklamlar da “Yaptım oldu, olacak”. Neyi yaptın köfte hor, ya yıktıkların(ız), kestikleriniz. Hani parklar, meydanlar, bostanlar, sahiller, çınar ağaçları ve illede “çitlenbik” ağaçları(m). Biz yine yatıp kalkıp dua edelim Osmanlıya, öyle bir abat etmişlerki şehri, uğraşa uğraşa berbat edemiyoruz.
Elimizde kalana şükredip, idare edeceğiz ne yapalım. Dedimya o tarihlerdeki İstanbulu yaşayan birisi olarak bu İstanbul bana yavan. Oysa biliyorum ki yirmi beş otuz sene sonra bu İstanbulu bile mumla arayacaklar.
Saygılar, selamlar
Silence
Sevgili Jasmina, benim İstanbul'umu benim gibi çok derinden seven de varmış, dedim yazınızı okurken.
Haklısınız, İstanbul'u sevmek onu yaşamaktır.Trafik keşmekeşi, yağmur, çamur, her ne sıkıntısı olursa olsun, çok seviyorum bu güzel methiyeye mazhar olmuş şehrimi.
Eşimin görevi gereği, yıllar evvel bir yıl gibi bir süre ayrı kalmıştım.Bazen de birer, ikişer aylık ayrılıklarda, ne kadar özlediğimi bir ben ve Rabbim, bir de benim gibi bu şehir sevdalısı olanlar bilir.
İstanbul'u sevmek, onu her haliyle kabullenmek, her yerini, yöresini özlemektir.
İlkbahardaki tomurcuklarını, boğazda balık tutan balıkçılarını, şehir hatları vapurunun peşinden, çığlıklarla uçuşan martılarını, Eminönü'nün karışıklığını, Fethi paşa korusunun erguvanlarını, kızkulesini, Ahırkapı fenerini, Salacak, Kanlıca sahillerini,Üsküdar ve Kadıköy meydanlarını, Rumeli fenerinin hırçın pozrazını..Uzun lafın kısası her ilçesini ayrı özlemek.
Biraz uzattım kusura bakma, İstanbul denince akan sular duruyor.
Bu güzel paylaşım için teşekkürler.
handan akbaş tarafından 11/29/2010 9:49:16 AM zamanında düzenlenmiştir.
Silence
Sevgilerimle Handan ...
İstanbul'u ne kadar güzel anlatmışsınız. Ben Ankara'da yaşıyorum ve çok severim. Ama İstanbul'dan gelince o kadar yavan geliyor ki bana.. Sonra alışıyorum yeşili az binası çok ama ulaşımı rahat şehrime..
İstanbul hakikaten büyülüyor insanı.. Saatlerce seyretsem doyamıyorum güzelliğine. Çok güzel anlatmışsınız. Güçlü kaleminizi tebrik ederim. Sevgilerimle..
Silence
sevgilerle Aysel ...