Siyasetin Şanslı Çocukları
Siyaset insanı fıtıkta etse, yaşlandırsa da eninde sonunda uğraşanı ve çevresini zengin ediyor…
Kulislerde yine bir dedikodu; Başbakanın kızı Sümeyye Erdoğan milletvekilliğine aday olacağının söylentisi üzerine Bakan Çelik; “ Aday olmak kendisinin bileceği bir iştir. Her Türk vatandaşı gibi şartları uyarsa neden olmasın” demiş. Tabi ki onunda en doğal hakkı, değil mi? Neden olmasın? Bakınız Erbakan bile Saadet Parti’sini ikiye böldü ve oğlu Fatih’i gelecekte partinin başında olması için zor yürümesine rağmen partinin başına tekrar geçti…
Siyaset tatlı…
Ne demişler; “Armut dibine düşer…”
Zaman geldiğinde Sümeyye’de milletvekili olacak!
Bu kez demezler mi, babasından torpilli diye…
Hadi milletvekili oldu diyelim, daha önce Mecliste Merve Kavakçı’nın türbanla oturuma katılması nedeniyle tartışmalar olmuştu. Aynı sorun yine yaşanacak mı?
Başbakan Lübnan dönüşü “ Başörtülü vekil olacak mı?” sorusuna; (Soruda durup dururken nereden çıktıysa) “Siyasette her şey olabilir” diyerek yeni dönemde 25-30 yaşlarında birkaç genç milletvekili yapmayı planladıklarını söylüyor.
Bunlardan birisi kızı olmasın?
Bende Başbakan’ın “Siyasette her şey olabilir” sözü üzerine şöyle Osmanlı’dan günümüze siyasetteki çocukların neler yaptığını merak edip inceledim.
Osmanlı döneminde iktidar için birçoğumuzun tarih kitaplarından da okuduğu entrikaları bir kanara bırakalım da size ilginç bir isimden bahsedeyim; Kendisi Abdülmecit döneminde ‘savaş meydanlarının paşası’ yanına ‘deli’ ve ‘Giritli’ unvanını da alan, 1789 yılında Rumeli’nin Palyon kasabasında doğan Mustafa Naili Paşa’dan bahsederek günümüz siyasetçilerin çocuklarına gelmek istiyorum. Bu paşamızın tam kırk cariyesi, yetmiş beş bin altını, doksan dokuz çiftliği, iki yüz evi ve on bir çocuğu varmış… Yani Suudi kralını aratmamış!...
Maşallah “Devletlum Deniz Yemeyen Domuz” diyerek doldurmuş cukkayı!...
Gelelim Cumhuriyet dönemimizde olup bitenlere…
Atatürk’ün çocuğu yok…
İnönü’nün oğlu Erdal fizikçi ama siyasete soyundu…
Adnan Menderes oğlu Aydın, oda milletvekili oldu.
Türkeş’in oğlu Tuğrul, Parti Yönetim Kurulu üyesi…
Demirel ve Ecevit’in de çocukları yok ama Demirel’in yeğenleri siyasetin kaymağını yiyor… Bu arada Yahya Demirel Halk Bankası’ndan usulsüz kredi ile 15 yıl hapsi istenmiş…
Erbakan, Refah Partisi’nden sonra Saadet Partisi’ni Numan Kurtulmuş’a yedirmeyerek partinin başına tekrar geçip, oğlu Fatih Erdoğan’ın Genel Başkan olması için iki kişinin yardımıyla zar zor yürüse de siyaseti bırakmıyor…
Tansu Çiller, onların çocukları siyasetten uzaklar ama kaynağına yakınlar. Yani ticaretin içindeler… “Park One” markası ile inşaat işlerinde kazançları ile mutlular…
Turgut Özal… 12 Eylül Darbesi sonrası siyasete damgasını vuranlardan… Efe’nin televizyon kanalı almasıyla, kızı Zeynep’in davulcuyla evlenmesi, Ahmet’in siyasete soyunmasıyla “Papatyalar” lakabıyla basının gündeminden hiç düşmediler. Ahmet Özal ise şimdilerde Irak’ta konut yapıyor…
Ahmet Necdet Sezer, oğlunun adını bile basında duymadım. Ne yaptığını bilmiyorum ama araştırdım. Adı Levent, yaşı 35 ve bir şirkette maaşlı çalışıyor…
Anayasa Referandumu sonrası Darbe Suçlaması ile hakkında dava açılan Kenan Evren Paşanın da üç çocuğu var. Ne iş yaptıklarını araştırdım ama bulamadım. Biraz daha çalışmam lazım (!)
MHP’nin şimdiki Genel Başkanı Bekâr…
Şimdide yakın zamanın siyasetçi çocuklarının ne yaptıklarına bakalım;
Maşallah birçoğu siyasetten çok ticarette uzmanlaşmışlar!
Örneğin Erdoğan’ın çocukları dört tane. Necmettin Bilal ile abisi Burak’ın
eşi Sema “Atagold” isimli bir altın firmasına ortaklar…
Büyük oğlu Ahmet Burak, denizcilik sektöründe. Bumerz Denizcilik MB Deniz Taşımacılık Lmt. Şti.’ne ortak.
Büyük kızları Esra ise Berat Albayrak’la evli. Albayrak Çalık Holding’te Genel Müdür ayrıca Cetel Telekom İletişim’de de Yönetim Kurulu Üyesi.
Bakanlardan Binali Yıldırım, Hilmi Güler, Kemal Unakıtan, Nafız Özak yanı sıra Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün çocukları da ticaretin içinde yoğrulanlardan…
Aslında Osmanlı’dan günümüze siyasetin içinde öne çıkan isimlerin çocuklarının neler yaptıkları incelense, sıkı bir kitap olur… Kısacası ‘Bal Tutan Parmağını yalıyor’ yalnız bazı dönemlerde bu parmak yalamalar kavanozun dibini buluyor! Siyasetle zenginleşen başka ülkelerin siyasetçi çocukları var mıdır? Onu da sizler araştırıp yazımın altına yorum yaparsanız sevinirim.. Hep birlikte bilgilenmiş oluruz…
Ne demişler; “Birilerinin zenginliği, diğerlerinin fakirliği” diye…
Şimdi sizlere iki farklı konuyu gündeme taşıyacağım. Yukarıdaki olup bitenlerle bağlantısı var mıdır, yok mudur, onu da sizlerin takdirine bırakıyorum. Ama en azından “Siyaset” sözcüğü ile ortak noktada buluştuğunu söyleyebilirim.
“WİKİLEAKS”
Son günlerin önemli sözcüklerinden… Gündeme bomba gibi düştü… Amerika’nın dış politikası bilgisayar kurdu eski bir askeri tarafından deşifre edilmek üzere… Bilgileri toplayan kişi Amerika’nın Irak ve Afganistan ile ilgili yaklaşık üç milyon gizli belgeye ulaştığını ve bu belgelerde savaş suçları işlendiğini ve sitelerinde yayımlayacağını söyledi. Bunlar içinde Amerika’nın PKK’ya silah yardımı yaptığı da belirtildi. Amerika bu belgeler açıklanmadan kendilerini çok utandıracak belgeler olabileceğini söyleyerek müttefiklerini tek tek arayıp; “Her şeye rağmen biz dostuz” mesajını veriyormuş…
Sevsinler böyle dostu! Yok ya! Sen kendi ülkenin çıkarları için Türkiye’yi her alanda zora sokacaksın. Ülke milyarlarca dolarını teröre ayıracak, binlerce şehit verecek, sonrada dostuz öyle mi? Geçin onları geçin!... Daha önceleri bir köşe yazımda; “ ABD parçalamayı gözüne kestirdiği ülkede iki düşman yarattığını ve bu iki düşmanı da besleyerek birbirine düşürüp zayıflattığını, sonunda da bundan nemalandığını” yazmıştım. Şimdi bu belgeler bunun delili değil mi? Gerçi bunu bilmek için bu belgelere ne ihtiyaç var, ne de kâhin olmaya gerek var. ABD’nin geçmişte birçok ülkeye yaptıkları incelendiğinde gerçekler meydana çıkacaktır. Yeter ki görmesini becerebilelim…
“DEVRİM ARABALARI” filmini izleyenleriniz olmuştur. Araba fabrikasındaki Usta rolündeki Selçuk Yöntem’e yanındaki kalfa sorar;
“Usta sizce bu otomobili yaparsak ne olur?” usta;
“Sen Ankara’daki Teyyare Fabrikasını bilir misin?” Kalfa;
“Yok usta”
“Bak evladım, Atatürk’ün emriyle Ankara’da Tayyare Fabrikası kurulduktan sonra burada 180 adet Eğitim Uçağı imal edilmiş. 1955 yılında Hollanda bizden 30 adet uçak talep etmiş ancak o dönemin İşletme Bakanı bu siparişleri kabul etmediği için Hollanda’da uçakları İngiltere’den almış. Birkaç yıl sonrada fabrika, traktör fabrikasına dönüştürülmüş.” Kalfa soruya devam ediyor;
“Peki, usta Türkiye Neden Kalkınamıyor?”
“Biz kiiiim, uçak yapmak kim! Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz. Bir şeyi bilme ya da biliyorsan kendine sakla, başarma, düşünme, sorma sorgulama…”
Eğer toplum olarak kalkınmayı tabana yaymamışsak, alın teri vermeden zenginler yaratmışsak. Devletin kuruşunu korumamışsak, işsizler yaratmışsak, insanları asgari ücrete mahkûm etmişsek, babalar çocuklarına harçlık vermede zorlanmışsa, çalışanlar ay sonunu zor getirerek karın tokluğuna yaşama sarılmışsa,
İnsanlarımız okumayıp, öğretmenlerimiz ise kitap almakta zorlanıp kendilerini geliştirememişlerse, kadınlar şiddet görmüşse, 1 milyon 250 bin çocuğumuz emniyette sorgulanmışsa, işten atılmalar çoğalıp işyerlerinin kapılarına kilit vurulmuşsa, din bezirgânlığı yapılarak insanlarımız birkaç erzakla kandırılarak oy avcılığı yapıldıysa, ülkenin yazanı, çizeni ve sanatçıları baskı altında mesleklerini özgürce icra ettiremiyorlarsa, adalet sisteminde gecikmeler olup, yargı bağımsızlığı yoksa insanların demokratik hakları olan protestolar sonrası hapis cezası alıyorsa… Yani demokrasinin kesintiye uğradığı düşünülüyorsa, işte nedenlerini bu yazımın içinde bulabilirsiniz. Bulamayan ve bulmak istemeyenlere sözüm yok. Onlara da demokrasi içinde saygımız sonsuzdur!…
Sürçü lisan ettiksek affola…
Saygı ve sevgilerimle…
Ertuğrul Erdoğan
28 Kasım 2010/Bursa
YORUMLAR
hep konuşuruz konuşuruzda bu kadar güzel yazıya yorum yapmaktan bile korkarız...kutluyorum kardeşim....saygılar
erterd
ertuğrul erdoğan
Yazınızda sırasıyla, Türkiye oligarşisi (Sağ,sol,din, farketmeden), Rant(iye)cilik teorisi, ilkel akümülasyon ve bunun dışa, yani büyük gücle olan karşılıklı bağımını ve bağlantısını teşhis edebiliyoruz.
Taa, o hırsız Giritli paşadan başlayarak, günümüze kadar örneklendirdiğiniz hırsız ve haksız yerlerde bulunan kişi ve olaylarla, adamların dizgesinin nasıl tıkır tıkır çalıştığını müşahade edebiliyoruz.
Yazı sonunda verdiğiniz, iki örnek olaydaki ironi ve gönderme farkını doğru olarak anlayanın ebleh, anlamaza yatanın dahi olması ise; zaten oligarşinin ve onun değerli evlatlarının zeka seviyesini -dahi- saymamızı gerektiriyorsa, bu nasıl bir ilkel ve embesil bir zekadır ki; en azından -aklın- bölümü olarak zekanın da değişmesi gerekmez mi diye sormamız da elzem olagelmektedir !
Bakın, ilk örnek olayda, kim ırken ve vatandaş olarak Amerikalı, kim kazanılmış ve gerçek Amerikalı, bunu herkes görecek...
Burada kazanılmış olmaya matuf olarak anlaşılmak üzere, anlam genişlemesi ile düşünmeyi önerebilirken... Karşımıza dikilen gerçekle hala yüzleşmek istemeyenlere de saygılar kavramını mecazlı, cinaslı ve eylemsel olarak (!) ve de arz-ı hürmet ederek ifade etmek istiyorum.
Etkilenerek okuduğumuz bir yazı oldu... Esenlikle efendim.
Göktürkmen tarafından 11/28/2010 1:58:06 PM zamanında düzenlenmiştir.
erterd
ertuğrul erdoğan