tokur oğlanın maceraları-1
bir varmış bir yokmuş.evvel zaman içinde kalbur zaman içinde annesiyle birlikte yaşayan genç Tokur oğlan varmış..annesi ve Tokur fakir mi fakir,yoksul mu yoksulmuş…annesi yapağa eğirir genç Tokur oğlan bu yünleri pazarda satarak aldığı birkaç kuruşla evi geçindirmeye çalışırmış…bazen de paraları yetmeyince sarayın önüne gider ekmek istermiş kadıncağız…
Tokur hayvanları çok sever annesinin tüm uyarılarına rağmen sokakta bulduğu kimsesiz hayvanları alır eve getirirmiş…
-annesi,’kendimize zor bakıyoruz evladım, bunlara nasıl bakacağız?’desede’
-Genç Tokur oğlan ‘onlardan zararı gelmez’ der, annesinin uyarılarına aldırmazdan gelirmiş.
Oğlanın sokaktan bulduğu bir kedisi ve birde kopay köpeği olmuş… Bir gün yine oğlan pazardan annesinin eğirdiği yünleri satmaktan gelirken, yolda çocuk sesleri duymuş. Hemen çocuk seslerinin geldiği yöne doğru gitmiş… Birde ne görsün çocuklar ellerinde sopalarla bir yılanı dövüp durmuyorlar mı?
Çocukları hemen oradan uzaklaştırıp, yılanı koynuna saklamış. Sonrada evin yolunu tutmuş… Eve geldiğinde oraya bakmış, buraya bakmış yılanı koyacak bir yer bir türlü bulamamış. Kel kafasını kaşımış, düşünmüş… Düşünmüş… Birde baksın ocağın üzerinde (eskiden yer evlerinde ocak olurdu ve onunda bir seti)annesinin dikiş kutusu açmış kutuyu yılanı içine koymuş…
Akşam olup yemeği yedikten sonra annesi ocağın başına çekilmiş. ‘hem ocağı ateşleyeyim, emde bu Tokur oğlanın pantolonunu elden geçireyim’ demiş. Kadıncağız dikiş kutusunu açtığı gibi birde ne görsün! Kocaman bir yılan yuvalanmış yatıyor dikiş kutusunun içinde… Basmış çığlığı… Koşar adımlarla gelen çocuğa ‘bu yılan derhal buradan gidecek ‘demiş… ‘Yoksa tüm hayvanlarını dışarı atarım!’…Yılan kadının çığlıyla öyle korkmuş Ki, hemen kutudan atlayı vermiş… Dışarı çıkmaya çalışan yılana, oğlan ‘dur… dur yılancık karanlıkta nereye gideceksin? bende seninle gelicem ‘deyip düşmüş yılanın peşine… Yılan kâh… Duvar deliklerinden kâh… Hendeklerden sürünerek yoluna giderken bizim genç Tokur oğlanda peşi sıra gitmiş… Az gitmişler uz gitmişler… Dere tepe düz gitmişler kocaman eski bir şatoya gelmişler. Şatonun kapısı açılınca birde ne görsün genç Tokur oğlan kocaman kalaslar kadar iri mi iri yılanlar… Yılanlar bunları görünce çok sevinmişler…’ah kızımız geldi’ diye çok mutlu olmuşlar… Meğer yılan genç bir kızmış genç Tokur oğlanı tek tek yılanlarla tanıştırmış… Bu babam, bu annem, bu amcam, bunlar kardeşlerim… Sonrada usulca genç Tokur oğlanın kulağına eğilip ‘babam birazdan sana soracak dile benden ne dilersen diye, sende küçük parmağınızdaki yüzüğü dersin’ demiş.
Genç kız yılanın babası, genç Tokur oğlana sormuş…’kızımı buraya kadar getirip, yoldaşlık ettiğin için sağ ol. Şimdi dile benden ne dilersin âdemoğlu ’demiş.
Genç Tokur oğlan ‘sağlığınız efendim’ demiş
-baba yılan ‘benim sağlığımın sana ne fayda var âdemoğlu, dile benden ne dilersin? diye tekrarlamış
-Genç Tokur oğlan ‘küçük parmağınızdaki yüzük efendim ‘demiş.
Baba yılan (küçük parmağına bakıp),’ey ademoğlu bu yüzük çok kıymetli ama kızım kadar değil!’deyip,parmağından çıkarıp genç Tokur oğlana eski ama değerli yüzüğünü vermiş….
Tokur oğlan kızla vedalaşırken, kız usullacık kulağına yeniden eğilip’ne zaman başın sıkışırsa, ya da bir şeye ihtiyacın olursa bu yüzüğü yala’ demiş.
- genç Tokur az gitmiş, uz gitmiş. Derler tepeler geçmiş, çok yorulmuş ve karnı da çoook acıkmış. Bir ağaç koğunun dibine çömelmiş…Kızın söyledikleri aklına gelmiş…denemekten zarar gelmez deyip yüzüğü diliyle yavaşça yalamış…Anında önünde bir sofra açılmış.Sofrada kuş sütü eksik derler ya öyle bir sofraymış…,Genç tokur oğlan hemen hapur ve de şupur yemekleri yemeye koyulmuş…Daha sonra yoluna devam edip evine gelmiş…
Aradan birkaç zaman geçince bir gün annesine;
-‘anne saraya gidip, bana padişahın kızını isteyeceksin ‘demiş
Annesi şaşkın gözlerle genç Tokur oğlanın gözlerinin içine bakıp, ‘ah! Zavallı yavruum’ demiş…
-‘anne garip garip bakma bana öyle, ben ne söylediğimi çok iyi biliyorum. Sen ,benim sözümü dinle git padişahın kızını bana iste’ demiş..
Kadıncağız sarayın kapısına gidermiş gitmesine ama ekmek istemeye geldiğini düşünüp eline bir somun ekmek verip kapıdan geri döndürürlermiş… Oğlan başlamış sabırsızlanmaya ‘ bugün ne yapıp- yap saraya gir ve padişahtan kızını bana iste ‘demiş… Anne yine sarayın kapısına varmış bu defa ekmek vermek isteyenlere tüm cesaretini toplayıp ‘ben padişahımızı görmeye geldim, ekmek dilenmeye değil’ demiş…’Ona söyleyeceklerim var!’…
Kadın padişahın huzuruna çıkıp ‘Allahın emri ile kızını oğlu genç Tokur oğlana istiyorum’ demiş… Padişah bu duruma çok gülmüş. kadınla dalga geçmek istemiş…‘pekala, kızımı oğluna vereceğim ama iki şartım var’ demiş… ‘Benim gümüş sarayımın karşısına altından bir saray dikecek ve nehrin üstüne iki sarayın arasına altından bir köprü yaparsa kızım onun’ demiş…
Kadın boynu bükük eve dönmüş Oğlan heyecanlı heyecanlı durduğu yerde duramaz bir şekilde kadını kapıda karşılamış…’Hayırdır anacığım’ demiş. Anası ‘bu defa padişahın huzuruna çıkmayı başardım oğul ama(iç geçirerek)bu iş imkânsız ‘demiş…
-‘hele sen bi söyle anacığım nedenini’
-‘Altından bir saray istedi tamda kendi sarayının karşısına, aradaki nehrin üzerine de altından bir köprü’
-‘Sen merak etme anacığım… Şimdi yat uyu dinlen sen… Sabah ola hayrola’ demiş
Oğlan annesi uyuyunca parmağındaki yüzüğü yalamış… Hemen karşına dev gibi Araplar çıkmış… Bir dudakları yerde, bir dudakları gökte olan bu Araplar
-‘buyurun efendimiz… Asalım mı? Keselim mi?’ demişler… Genç Tokur oğlan ‘ne asmak, nede kesmek yok!’ demiş… ‘Çok çalışıp sabaha kadar kralın sarayının karşısına altından bir saray yapacaksınız ve altından bir de köprü’
Sabah olmuş kral yatağında yatarken gözlerini vuran ışıltıdan uykusundan uyanmış…’ Bu sabah güneş ne kadar parlak’ deyip cama yönelmiş. Camı açınca birde ne görsün tam karşısında altından bir saray ve bu sarayı kendi sarayına bağlayan bir köprü…
Kral sözünü tutmak zorunda kalmış ve haberci göndererek bizim genç tokur oğlanı saraya davet etmiş… Kırk gün kırk gece düğün yapılmış… Yeni evli çift çok mutlu olmuşlar bizim genç Tokur oğlan baba olacağı günü bekliyormuş sabırsızlıkla, sevgili eşi hamileymiş çünkü… Ama bu olup bitenden kuşkulanan biri varmış… Bir Yahudi, bir gecede inşa edilen saraydan ve köprüden kuşkulanmaya başlamış… Genç tokurun bunu nasıl yaptığını araştırıp o gücü ele geçirmek istemiş ve’ bunu yapsa yapsa sihirle yapar ve bu oğlan tek sahip olduğu şey parmağında ki eski yüzük’ demiş ve bu yüzüğü ele geçirmeye karar vermiş.
Genç Tokur oğlan kedisini ve kopay’ını alıp avlanmaya çıkıyormuş sık sık ve avlanmaya giderken de yüzüğünü sarayda bırakıyormuş… Bir gün yine genç tokur oğlanın avlanmaya gittiğini gören Yahudi hemen elinde torbasıyla başlamış sokakta
-‘eskici geldi… Eskici… Eski yüzükler alıırm yerine gelinlik aynalar veririm ‘demiş
-Kız alel acele mücevher kutularını karıştırmaya başlamış. Eski bir yüzük bulup Yahudi eskicinin elinde ki o aynayı almak istiyormuş. Aynalar gerçekten çok güzelmiş… Birden oğlanın yüzüğünü görmüş… Hemen alıp, eskicideki aynalarla takas yapmış. Yüzük Yahudi nin eline geçtiği gibi saray kapkara olmuş… Kız içinde hapis kalmış… Bir türlü kapıları açılmıyormuş… Köprüde ortadan kaybolmuş… Çocuk avlanmaktan gelirken bide ne görsün saray kapkara… Hemen saraya koşmuş… Ne yaptıysa ettiyse bir türlü saraya girememiş… Karısı hamile olduğu için sağlığından çok endişelenmiş… Kedi ve kopay dile gelip konuşmaya başlamışlar… Oğlanı üzgün görünce ‘anlat bize neler oluyor?’ demişler… ‘Belki yardımımız olur’… Oğlan çaresiz hikâyeyi onlara anlatmış… ‘Yüzüğü alan eskiciyi bulmamız gerek! Köprü ortadan kalktığı için karşıya nasıl geçeceğiz?’… Kopay ‘sen orasını bize bırak’demiş.
Kedicikte ‘Abe Tokur oğlan kaç saattir sana yalvarırız bize anlat diye ,bu mu senin derdin hemen halledeceğiz !’demişler..
Kediyi sırtına alan kopay hemen nehre atlamış ve yüzerek karşıya geçmişler… Kedi doğru farelerin olduğu bölgeye gidip farelere seslenmiş;
-‘bana bakın fareler… Ne yapıp, ne edin Yahudi den yüzüğü alacaksınız. Yoksa hepinizi yutarım, soyunuzu ve de sopunuzu kuruturum’ demiş.
- Fareler her yerde yüzüğü aramaya başlamışlar ama hiçbir yerde bulamamışlar…
Yaşlı ve kuyruğu sıyrık bir fare, kuyruğunu yağ tenekesine bandırıp sonrada acı biber kavanozuna sokmuş. Sonrada Yahudi uyurken acı biberli kuyruğunu Yahudi nin burnuna sokmuş… Yahudi uyurken bir hapşurmüş, yüzük ağzından tam karşıya fırlamış… Fare yüzüğü alıp hızla oradan uzaklaşmış… Ve kediye teslim etmiş… Kedi kopayın üzerine binip yine nehre atlamışlar karşıya geçip genç Tokur oğlana yüzüğü verecekler. Fakat tam nehri geçerken… kopay ‘seni karşıya ben geçiridm, ama yüzüğü sen vereceksin tokur oğlana, bana ver ben vereceğim’ demiş. Kedi yüzüğü kobaya vermemiş… Bunlar aralarında çekişmeye başlamışlar…
-kopay ‘düşürüm düşürüm seni nehre ‘deyip kediyi sırtında sallattırırmış…kedide korkuyla ağzından yüzüğü nehire düşürü vermiş.Hemen kobay dalmış suya ve yüzüğü yakalamış…Sonra aralarındaki çekişmeyi bir kenara bırakıp,kıyıya çıkmışlar…Yüzüğü oğlana teslim etmişler…Genç Tokur oğlan yüzüğü alıp parmağına taktığı gibi, her şey eski haline geri dönmüş.Çok sevdiği karısına kavuşmuş…Kedi ,kopay,yaşlı anası,çocuğu ve karısıyla mutlu uzun bir ömür geçirmişler.Bir daha da yüzüğü parmağından hiç çıkarmamış…Masalda burada bitmiş…Gökten üç elma düşmüş…Biri masalın sahibine,biri nesilden nesile aktaranlara biride yüreğinde hayvan sevgisi besleyip bir yudum ekmeğini paylaşan dostlara….
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.