Aşkın izleri…
Saat 23.00 seferini yapan son Metro otobüsü de çıkışını yapıyor İzmir otogarından. Gecenin ıssızını büyük, kızıla çalan ışıklar hareketlendiriyor. Hava Kasım ayının ortalamalarının çok üzerinde bir sıcaklığı gösteriyor. Bir aşk, bir şehri ancak bu kadar ısıtabilirdi. İlk önce Adapazarı yönüne giden otobüs kalkışını yapıyor, sonra Konya ve en son da İstanbul…
Yavaşça ilerleyen otobüse gözlerinin kenarından usulca süzülen gözyaşlarıyla el sallıyor delikanlı.
***********
‘’Bugün burada bir şeyleri kutluyoruz ama neyi? Doğum günü değil, yıl dönümü de değil?’’
‘’Aşkı kutluyoruz… Kasımda Aşk Başkadır’ı kutluyoruz.’’
Sahnedeki şarkıcı, o zaman en güzel aşk şarkıları bu gece sizin için gelsin, deyip şarkıları söylemeye başlıyor dört bir yandan gelen alkış sesleriyle. Kilitleniyor eller, birleşiyor dudaklar, ısınıyor tenler, bir ağızdan dökülüyor sesler, derin yolculuklara çıkıyor gözler…
Neşeli akıyor gece, ve bir gece daha tarihlerine kazıtıyor Aşk’ın izlerini…
--------
Toplulukların üzerinde sanırsın ki o Sezen şarkısındaki kızlardan biri. ‘’Hiçbir topuk tıkırtısı bu kadar, Davetkar çalamaz.’’ Ama İzmirli değil o, Egeli bile değil. Tek bağı denizin tuzu, ama biraz fazla tuzlu… Yanmadan, yanmaya ramak kalmadan ılıştırdı suyunu, içine biraz Ege çalarak.
‘Evinizin her şeyi’ sloganını taşıyan, ev dekorasyonunda öncülük yapan kocaman bir yerdeyiz. Kendi evimizi döşüyoruz. Mutfağa karıştırmıyor beni, salonda fikirlerimi alıyor yinede. Oturma odasında biraz daha fazla sanki söz sahibiyim. Çocuk odası mı dedi birileri oralardan?
--------
‘’Tavuk, patlıcan, kuskus, yoğurt, nar ekşisi yazdın değil mi aşkım bunları? Başka neler vardı… Dereotu, mayonez, bezelye, içecekler, sevgilim tatlı olarak keşkül mü yapsak şöyle çikolata parçacıklı? Havuç vardı, yağ alalım. Kırmızı biber, soğan yaz hayatım… Yufka alalım börek tarzı bir şeyler yaparız. Süt var ama yetmez bir paket daha alalım. Peynir, kaşar da yaz. Mısır, ton balığı filan da alalım salatasını yaparız. Sanırım yeterli aşkım bunlar şimdilik, aklımıza geldikçe bakarız olur değil mi?’’
‘’Sen nasıl istersen hayatım…’’
Haşmet Babaoğlu der ki ‘’Bir kadına bağlanmak istemiyorsanız onunla mutfağa girmeyin, onu izlemeyin. İçeri gidip televizyonun kumandasını elinize alın ve oyalanın bir şeylerle.’’
Şimdi bu benim yaptığım nedir peki? Ben keşkülün dibi tutmasın diye ocağın başında dururken o yan tarafımda birkaç saat sonra gelecek dostlar için hazırlamaya koyulduğu yemeklerin malzemelerini yıkıyor, soyuyor ve doğruyor. Tahtaya düşen her tık sesi nasılda okşuyor kalbimi. Yorulduğunu belli etse ne olur ki bana, ama yapmıyor bunu. Tuhaf bir hırs var ellerinde, bedeni bir şeylere teslime hazırlanıyor sanki. Yoksa okulda öğretmeninden yeni öğrendiği bir şiiri akşam eve gelince babasına okumak için çırpınan ufaklık mı? Sanmam! O kadın oluşun ilk dönemecinde, çocukluktan sıyrılışın gururlu sevinci içinde. Kimse kusura bakmasın da tüm hazırlıklar ‘erkeği’ için…
--------------
Emre Kalcı… Forum D&R mağazası… Alçı ve Kir… Onun elinde Alçı, benim elimde Kir… O, Alçı kitabının sayfalarıyla benim kir’imi kapatıyor. Bense elimdeki Kir kitabıyla kimseler görmesin diye kapatıyorum alçı’mın beyazlarını… Ah Emre diyorum, ah. Ne gülerdin şu halime. Ve ne içlenirdin, gözlerin nasılda hüzünlenirdi, Aşk böceklerini mağazanın orta yerinde, karşılıklı senin cümlelerini sesli sesli dile getirirken görsen… İmzanı bekliyor onlar sevgilimin ellerinde, haberin olsun, şimdiden…
-------------
Uzun sürsün isteriz ya bazen ilişkiler. Bu iyidir, güzeldir; ama unuturuz bir şeyi, dostluğu… Aşıklar en iyi dostlardır aynı zamanda. Sanki çok da yeni tanışmış iki arkadaş gibi bir sohbet ediyoruz. Evet, arada geçmişinden de bahsediyor.
-------------
Uyuyor… Bu gece son uyuyuşu yanımda. Kısa bir aramız olacak, okuluna, ailesinin yanına filan dönecek. Bayram kutlanılacak. Bir süre bedenlerimizden ayrı uyuyacağız, sadece o kadar. Şimdi müsaadenizle yorganın üzerinde kalan ellerini öpeceğim usulca. Suratımı biraz daha yaklaştıracağım ona, nefesini dolduracağım ciğerlerime. Yüzündeki sivilceleri sayacağım, bir sonra ki gelişinde azalmış olduğunu görmek isteyeceğim çünkü. Dudaklarının kuruluğunun tutkulu öpüşlerimden kaynaklandığını düşünmüyorum; lakin bu vakitler hep su içer zaten. Saat sabaha karşı 06.20, uyku yollara düşeli çok oldu.
***************
‘’Saat 23.00 yolcularına, hayırlı yolculuklar dileriz.’’
Ağlamasın istiyorum… Otobüs hareket ettikçe daha bir hızlı akıyor gözlerinden yaşlar. Arkasından yürüyorum ağır ağır otobüsün. Etrafta yükselen muavin sesleri hiç de umurumda değil. Gece ılık rüzgarını boynuma doluyor, atıyorum ceketi sırtımdan. Devam ediyorum karanlığa doğru, sevgilim ilerliyor, gözü yaşlı bağırıyorum arkasından duymuyor kimse beni. Sadece uzaklardan havlayan köpek sesleri geliyor… Artık çıkış kapısına dayanıyorum, burası son daha fazla ilerleyemem. Oturduğum taşın üzerinden kalkıyor,son bir el sallayıştan önce dudaklarım mırıldanıyor ona: ‘’KAL… kalbimde, hep KAL…’’
Doğuşan IŞIK
YORUMLAR
O terminallerde birileri gider, birileri gelir. Giden mi üzülür, kalan mı üzülür burası muamma; ama ben gönderdiklerimin arkasından hep üzülür, gözümden akan yaşlarla evimin yolunu tutarım.
Çünkü benim yolcularım hiç bitmez. Sürekli ben onları uğurlarım ve ağlarım. Yanlış anlaşılmasın, benim sivilcelerini saydığım bir sevgilim yok; ama yoluna baktığım canlarım var. Tez zamanda kavuşmanız dileğimdir.
Yazın beni hüzünlendirdi. Sevgi ve saygımla...