- 1554 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Necip Fazıl’ın Hikâyeci Yönü 1
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Necip Fazıl’ın Hikâyeci Yönü
Halit Yıldırım
Giriş
Sanatlarını kendi bireysel alanlarının dışına taşıyan büyük sanatçılar, mensubu oldukları milletin hemen bütün sorunlarıyla ilgilenirler ve söz konusu sorunların çözümüne yönelik fikirler üretirler. Bir anlamda kendilerini milletlerine adayan bu gibi sanatçıların bir adı da ideologdur. İdeologlar aydın olmanın ötesinde bir işlev üstlenmişlerdir. Aydın sıfatıyla anılan kişiler, sadece fikir üretip öteye geçemezken, ideologlar fikir üretmenin yanında, ürettikleri fikirleri pratiğe geçirmeleriyle de önem arz ederler.
Bu meyanda Necip Fazıl, yirminci yüzyılda düşünce dünyamıza engin dehası, sanatı, aksiyonu ile insanlığı aydınlatmış ve yol göstermiş çok yönlü büyük bir dava, sanat ve fikir adamıdır.
İsmi söylendiğinde kimilerinin gereksizce gülümsedikleri ve sırıttıkları, kimilerinin de gereksizce somurttukları ve kaş çattıkları bir isimdir Necip Fazıl. Edebiyatımızda ismi bir başka isimle yan yana getirilerek maddî ve manevî haz devşirilen isimlerden biridir Necip Fazıl.
O komple bir fikir-sanat adamıdır. Fikriyatını ortaya koyarken sanatın bütün şubelerinden yararlanmasını bilmiş; şiirler, tiyatrolar, hikâyeler, roman, senaryo romanlar kaleme almış bir büyük düşünürdür.
Değişik türlerde ve alanlarda dili ve tavrı itibariyle yeni ve kendine has yazılarıyla, azimle ve türlü sıkıntılarla çıkarmış olduğu dergi ve gazeteleriyle, kitleleri peşinden sürükleyen konferanslarıyla, kurmuş olduğu Büyük Doğu Cemiyeti ile geniş bir tesir çevresi meydana getirmiştir.
Bir edebiyat ve düşünce adamı olarak Necip Fazıl, olağanüstü bir gayretin ve olağanüstü bir zekânın sahibi olarak var oluş macerasını yaşamış, çile ile yoğrulmuş bir mücadele ve o eksende de eserlerini ortaya koymuştur.
Cumhuriyet dönemini onun eserlerini ve tesirlerini dikkate almadan değerlendirmek imkânsızdır. Bu tesir sadece estetik ve fikrî değil, aynı zamanda sosyal ve siyasî bir nitelik taşır. Hak ve hakikat duygusunu yüceltme, eserlerinin olduğu kadar fikirleri savunurken hayatının da manası olmuştur. O bakımdan yalnız bizi değil, bütün dünyayı ilgilendirmelidir.
Necip Fazıl, çoğu sanatçıda görülen insanlara ve topluma karşı çekingen, buruk ve eksik tavırlardan uzaktır. Tam tersine insanlara ve hayata karşı rahat ve hâkim tavırlıdır. Bu özellikleriyle hiçbir sanatçıya benzemez. O, ilk gençliğinden itibaren yerleşik düşünce, geleneksel din anlayışı ve toplum düzeniyle uyuşmamış, sonrasında en şiddetli metafizik buhranı yaşamıştır. Bu bakımdan Necip Fazıl’daki sıkıntı ve melal fikir temellidir.
Necip Fazıl’ın eserleri, klasiklere yakışır bir derinlik ve yücelikle Türk insanının aslî değerlerini ortaya koyar. Ona sahip çıkmak, bu millete ve onun bütün önemli değerlerine sahip çıkmak gibidir. Çünkü bu millete ait tarihi ve kültürel değerlerin tümüne kendine özgü biçimde yaklaşır.
Bu çalışmamızda acizane Necip Fazıl’ın hikayeci yönünü ortaya çıkarmayı hedefledik. Bu güne kadar bu konuda her ne kadar kitaplık bir eser yazılmamışsa da gazete ve dergilerde çok değerli edebiyatçılarımızın makaleleri yayınlanmıştır. Haddimiz olmayarak girdiğimiz bu konuda bizim meşale olan bu güzel insanların fikir ve görüşlerini bir disiplin içersinde konulara göre tasnif ederek bir araya getirmeye çalıştık. Bu isimlerin emeklerine duyduğumuz saygı gereği dipnotlarla da alıntılarımızı kaydederek onların bu yazı dizisinin gerçek kahramanları olduğunu okuyucuya hatırlattık. Bize düşen sadece tasnif ve arada birkaç satırla da olsa değersiz görüşlerimizi serdetmek oldu.
Necip Fazıl’ı anlatmanın ne kadar güç olduğunun şuurunda olduğumuzu vurgulayarak cahil cesaretiyle giriştiğimiz bu yolda her aciz kul gibi Mevla’yı Zülcelal’e iltica ediyor, yardımlarını niyaz ediyoruz. Gayret bizden Tevfik Allahtan’dır…
*****************************
Necip Fazıl Ve Öğretmen, Doç. Dr. Şaban Sağlık, OMÜ Fen Edebiyat Fakültesi
İsmail Demirel, Metafizik Derinlikten Toplumsal Eleştiriye: Necip Fazıl Hikâyesi, Yediiklim Dergisi, Ağustos 2009
İsmail Demirel, a.g.y
Nureddin Durman, Üstad Necip Fazıl, Ay Vakti Sayı 93
Mustafa Miyasoğlu, Üstad Necip Fazıl
Mehmet Soyak, Çok Orjinal Bir Necip Fazıl Değerlendirmesi, Hece Dergisi, Necip Fazıl Özel Sayısı
Mustafa Miyasoğlu, Üstad Necip Fazıl
YORUMLAR
Eğer edebiyat konuşacaksak şairin kişiliğine saldırmak yersiz yanlı ve yanlıştır.Eserler konuşulmalı diye düşünüyorum. Beğenelim veya beğenmeyelim Necip Fazıl KISAKÜREK tÜRK EDEBİYATINA DAMGASINI VURMUŞ EN BÜYÜK ŞAİRLERDENDİR. BANA GÖRE EN BÜYÜĞÜDÜR...Tabi bu benim fikrim.
Birilerinin şişirdiğine de asla katılmıyorum. O meşhur şiirleri de biri yazıp vermedi eline herhalde.
Hikayeciliğini bilmiyordum doğrusu. Yazınız benim için aydınlatıcı oldu.
Lütfen çalışmanızın diğer bölümlerini de yayınlayın ki Necip Fazılı hakkıyla tanıyamayanlar da faydalansın.
Burada daha önce de pek çok kez Necip Fazılla ilgili şiirler makaleler yayınlandı. Ama hiç bu tür eleştirilere rastlamamıştım.Fikirdir saygı duyalım diyeceğim ama, açıkça hakaret edilmiş. Keşke öfke nöbeti geçirir gibi değil de daha sakin ve edebi bir şekilde söyleseydiler fikirlerini. Daha ikna edici olabilirlerdi böylece....
Ben kutluyorum sizi. İyi bir araştırma yazısı.
Diğer bölümleri bekliyorum...
Saygılarımla.
Göktürkmen
Efendim, öfke nöbeti filan geçirir halde değiliz. Kimseyi ikna etmek veya ikna olmak gibi kolaycı bir düşünce galiba Edebiyat ve Otorite içerikliydi, yaklaşık) söylediğimiz gibi; kavram ve bilgi birikimi ve bunu değerlendirebilme farkından ileri gelmektedir, diyebilirim.
Değerlendirirsiniz ya da değerlendirmezsiniz; görürsünüz ya da gösterirsiniz gibi...
Kişilik ve onun hayata yanısyan izleri, edebi olarak bir kaç düzine güzel eser vermekle bitmiyor. Kişiliğin tutarlılığı ve tutarsızlığı her türden verdiği ürünlerine yansır. Çok kişiliksiz birinin, bu halinden bağımsız, -beyaz sayfalarım ya da hayata dair beyaz yalanlarım- gibi düşünerek, bununlaörtüşebilen, doğrusal ürünler verebileceğini siz düşünebilirsiniz fakat ben düşünmek konum ve durumunda değilim.
Her kılığa girmekte tereddüt etmeyen, hep görüntüsel olarak gizli, zahiren de aynı kaldığını nice örnek olayla ispatlayabileceğimiz üstad(!), maalesef bizim kanaatimizce böyle biridir ! Bakmışsınız bohem, bakmışsınız maddeci ve sol tandanslı, bakmışsınız" süper mürteci", bakmışsınız Kemalist devrimci, bakmışsınız başrol Amerikancı, bakmışsınız çok büyük milliyetçi...
Neler, neler işte...
Böyle bir karater ile kimi ve çoğu kişinin anladığı gibi bir sağ/sol veya Nazım ve Fazıl karşılastırması temelli bir polemik başlatmak amacıyla da yazmıyoruz.
Bizim nazarımızda Nazım veya Fazıl ya da diğer benzeri bir çoğunun, ününün aslında neye bağlı olduğunu vurgulamak amacıyla bunları yazmak amacındayız...
Bu tip şahsiyetlerin ve özellikle edebiyat konusu başta olmak üzere, hep hayata ve diğer insanlara olan yaklaşımları pek zekicedir, ama aklilik aranmayabilir, sizi çok özür dileyerek ve böyle anlamamamızı mı istiyorsunuz?
Cevap verelim zaten öyle anlıyorsunuz, ama biz bunu ve gerekçesiyle açıklamaya çalıştığımızın yanlışlığını sizden farklı anlıyor ve bunu açıklamak üzere bu kadar uzun katkı ve eleştiriler getirebiliyoruz! Bu da onların yani, aslında neden zeki olup akıllı davranamadıklarını açıklar, ama; hep söylediğimiz gibi bilmeki bilime eklemek, bilincide kavram, sözcük birikimi hiyerarşili ve nesnel çözümleme ile tamamlayabilirseniz eğer; kesine yakın umulur ki, daha kolay anlaşılabilme ihtimali vardır...
Buyurduüunuz hakaret etmek kavramına, şiirsel olarak değil önce lügat olarak sonra da, hakaret saydığınız nitelem/kavramların gerçek olup olmaması ile bakmayı öneriyoruz...
Dediğimiz gibi bölümler bütünden, eserler de kişi(lik)den bağımsız sayılmaz gibi bir iddia ile, örnek konumunda olan her olgu, olay ve eylemcide bölümsel değil, tam aksine olabildiğince insan-ı kamillikler ile dolu olabilmek tutarlılığını/erdemlerini arayabiliyoruz.
Ziya paşa'nın meşhur beyiti ile :
"“Ayinesi işdir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”
ve önceki katkılarımızda belirttiğimiz gibi. "Sui misal, misal olmaz" tamlaması ile cevabımıza son verirken, en azından doğru anlaşılmaya daha yakın olmayı umuyoruz efendim.
Esenlik dileği ve saygılarımızla...
Göktürkmen
:)
Tekrar yazma nedenimiz, yazımızın giriş kısmının anlaşılırlığını yitirmemesi amacıyla aşağıdaki şekilde olduğuna dairdir:
" Efendim, öfke nöbeti filan geçirir halde değiliz. Kimseyi ikna etmek veya ikna olmak gibi kolaycı bir düşünce ile de yazmıyoruz. Size daha evvel bir başka yazıda ( galiba Edebiyat ve Otorite içerikliydi), yaklaşık bir yıl evvel bir kez daha söylediğimiz gibi; değerlendirme ve eleştiri farkını hakaretten ayırmak, kavram ve bilgi birikimi ve bunu değerlendirebilme konum/ durumunda olmaktan ileri gelmektedir, diyebilirim. Bu arada konum ve durumunuza sizce olan doğruluk inancı nedeniyle de saygılar."
Bilgilerinize, değerli Aynur Engindeniz...
Öykücülüğü ile ilgili derinlemesine girmenizi tercih ederdim. Başlığı çok kapsamamış çalışma eksik kalmış bana kalırsa. Her şeye rağmen en azından ciddi bir çalışma. Belki başka sayıları ve yeni bölümleri de olmalı.
Halit Yıldırım
"Kalbimi ve aklımı hep sağ elime verdim
Görevi olmasaydı, sol elimi keserdim "
diyen üstad elbette tek siirlerle kisitli kalmmaistir.
Lakin okuyanlar yani biizler siirlerinde doydugumuz icin hikayelrine deginmiyoruz bile ne yazikki.
Dolaysiyla;
basligida dahil bu konuda ilgiyi artiran yazinizi güne getiren seckiye ve yazan kaleminize tesekkür ediyorum.
Sairlik hem sans hemde sanssizlik olmus gercektende usta kaleme.
Siir kadar öykü-hikayesi de agirdir doludur büyük sairin.
okunmasi umudu ile.
saygilar efendim.
Necip Fazıl'a edebiyatımıza katkısı oldu diyenlerin yanında, bugünkü yaşantımıza yararı değil zararı olmuş amorf, dönek ve omurgasız, gereğinden fazla abartılmış bir edebiyatçımız olduğunu söyleyenler de var...
....
---MESELA---
NECİP FAZIL KISAKÜREK
(YARATILAN MÜTEFEKKİR/MUAZZAMLAŞTIRILMIŞ ŞAİR)
Necip Fazıl’ın büyüklüğü nereden geliyor.
Hangi davanın adamıydı.
...Toplumsal yaşamımıza ne kattı.
Kimlere örnek oldu.
Bizim geleneğimizde ölenler hakkında ileri geri konuşmak ayıplanır. Yanlışları örtülür, Allah’a havale edilir.
İyi yanları ile anılır mevtalar.
Ne pahasına olursa olsun kötü de iyi de bilinmelidir aslında. Bilinmelidir, yeni kuşaklara aktarılmalıdır.
Ölüp gidenin yaptıklarını değerlendirmelidir. Ders alınmalıdır. Yararlanılmalıdır. Kişi bilmelidir ki, arkasında bıraktığı iyi de, kötü de kalıcıdır, hiçbirinden kurtulma şansı yoktur.
Hiç olur mu?
Yapacağını yap, yanına kalsın.
Ölüp gittiğinde nasılsa unutulacak. Öbür alemde hesap verileceğine inanan kötülük yapmayacağına göre; kötü, kötülüğünden yırtacak.
Ölünse de yaşansa da insanın iyiliği de kötülüğü de anılmalı, unutulmamalı, değerlendirilmeli ve gereği yapılmalıdır.
Son senelerde Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin ünlenmiş isimleri üzerinde, ezberimizde olanın dışında değerlendirmeler yapılıyor/dayatılıyor.
Bazıları aşağılanırken, bazıları abartılıyor, ululanıyor. Bunlardan biri şair Necip Fazıl Kısakürek.
Buna bir ölçüde katılmak gerek. Çünkü her dönem, kendi işine geleni koymuştur halkının önüne. İşine gelmeyeni de karalamıştır halkının gözünde.
Yani diyorum ki; yöneticiler/güç odakları, tarihi yanıltmaya çalışmışlardır ilk ayakta. İyi ki zaman içinde doğrular dayatmaları boğuyor her seferinde.
Ucundan köşesinden ilgilendiğimiz edebiyat alanında, balon gibi şişirilen isimlere bakıyor insan ister istemez. İyi bir şeyler bulup mutlu olmak, sanattan haz almak bizim doğal hakkımız da ondan.
Ne yazık ki umutsuzluğa düş kırıklığına uğradığımız çok oluyor.
Kitapçı rafları içi boş kitaplarla doldurulmuş. Vatandaş neyini okusun.
Televizyonların içi boş. Vatandaş neyini seyretsin.
Yazılı basın goygoycu. Vatandaş baldır-bacak resmi arıyor.
Sanalda ipini koparmış kuduz köpekler dolaşıyor. İçine dalanın kudurması işten değil.
Ben şu Necip Fazıl meselesinde yapılan hilekarlığı örnek vereyim. Adamı ilahlaştırdı birileri. Neyi savunduğu, hangi davanın adamı olduğu, insanına ne verdiği önemlidir bir ulusun sanatçılığına soyunan/soyundurulan zatın.
Necip Fazıl Kısakürek:
-İstanbul çocuğu, konak çocuğu.
-Okullar değiştirmiş bitirmeden. Bunun 5 yılını da deniz subay mektebinde harcamış. Nazım’ın döneminde. Ünlü Şarbon üniversitesine bile girip çıkmış.
-Bazılarını az da olsa tanıma onuruna ulaştığımız; Nazım Hikmet, Peyami Safa, İbrahim Aşki, Yahya Kemal, Fahri Korutürk, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Cemil Sena, Suat Hayri Ürgüplü, Yakup Kadri, Falih Rıfkı ve daha niceleriyle bir arada olmuş.
-Okulları gibi askerliğini de bir türlü bitirememiş.
-Yahya Kemal gibi hakim rüzgara yelken şişirmiş.
-Müstebit sultanı melaike, vatan satanları vatan kahramanı olarak tanıtmaya çalışmış.
-Önceleri etkisinde kaldığı; yenilikçi, cumhuriyetçi, insancı, ilerici düşüncelere zamanla arkasını dönerek küfrederek memleketin her yanında konferanslar vermiş.
-Sonunda bağnazlaşarak ününü koruma kolaylığını seçmiş.
Bir Türkiye Cumhuriyeti şairidir Necip Fazıl Kısakürek.
İslam şairi de değildir, cumhuriyet şairi de değildir aslında. Evrensel de değildir.
Ismarlama/omurgasız fikirler savunan dizeler yazan amorf bir şair, ne üzücüdür ki günümüzde zirvelere yüceltilmek istenmektedir.
Bir şairimizdir, güzel şiirler de yazmıştır belki, ama içi boş bir ambalaj kolisi, gerçeklerden, insaftan uzak bir şekilde içinde elmas saklıdır diye halka yutturulmak isteniyor.
Tutmaz.
Tarih yutmaz.
Hele sanat hiç yutmaz.
büyükharman
Müsadenizle tarafından 11/27/2010 1:45:00 AM zamanında düzenlenmiştir.
Göktürkmen
Hakkında yazılabilecek, daha nice inanılmaz ikiyüzlülük, sahtekârlık ve tutarsızlıklar biliyorum. Edebiyatçı'nın yazdıkları ile etkilemek ve doğru rol/model olmak gibi bir ödevle yükümlü olması sebebiyle, örnek almamız istenilen ve sürekli övgülere mazhar olduğunu gördüğümüz bu edebi modelimizin, aslında bu övgüleri hiç haketmediğini düşünüyorum.
İlkesiz, riyakâr, dönek, hep birbirine sayılabilecek zıt, iki ayrı uçlarda yaşamak gibi bir yol tutturmuş bu yazarın, bu kadar abartılmamasını, şişirme ve üfürmelerin gerçekler karşısında hep dağılmasının ve sönmesinin mukadder olduğunu düşünüyorum.
Necip Fazıl ve hempaları ve şürekası zihiyetin yaptıklarıyla; kendi içindeki başta siyasi, felsefi, dinsel ve en önemlisi bunların birer yansıması sayabileceğimiz edebi dönekliklerinin, bize örnek olamayacağını, çünkü güvenillmez, inanılmaz kötü bir model olmaları ve takipçilerininde, onun gibi davrandıklarını görüyor, böylelikle şu bilinen darb-ı meselin ne derece haklı olduğunu, bir kez daha hakkıyle tespit etmiş oluyoruz.
"Sui misal misal olmaz" değerli arkadaşlar.
TekinSağ.
Ben Nazım Hikmet Ran eserlerini severim ama bu Necip Fazıl'a saygısızlık etmemi gerektirmez. Ayrıca geçtim edebiyat tarihinde yerini almış birine böylesi saldırmayı, sıradan bir insana bile bu şekliyle saldırıda bulunmak ancak nemalanmak istiyorlar düşüncesi oluşturur bende.
Düşün üzerinden hareket etmek gerekir. Daha iyisini korsunuz ortaya sonra "beğenmediğim o şahsiyeti tarihten sildim" dersiniz. Havanda su dövüyorsunuz.
Ayrıca bu yazının altında başka bir eseri alıntı olarak yayınlamak düpedüz polemik çıkarmaya yönelik kasıtlı bir davranış bana kalırsa. Organize bir iş diye düşündüm.
Göktürkmen
Kişiliği, sanatçının/ edebiyatçının toplumsal rol/örnek olmak sorumluluğundan, diğer kişileri pozitif olduğnuca, negatif olarakta etkileyebileceğinden; niçin ve nasıl gerelçelerle toptancı (bütünsel değil ama) olarak, böyle ayrı bir yere koyabiliyoruz ?
Demek ki size göre -sui misal misal- olabiliyor?!
Sonra organize iş ne demek? Hiç yakışmıyorve yaşkıştıramadım. Lütfen kişiselleştirmeyelim, edebi portrenin bütün yönleri ile tartışılması otobiyagrafik ve nesnel eleştiri türüdür.
Bunun nesi organize, kötü amaçlılıklıktır?
Saygılar...