- 1742 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KORKULARIMIZ...
“Anne, çok korkuyorum!” diyordu, karanlık sokakta annesinin koluna iki eliyle sımsıkı sarılan çocuk. Annesinin kendisini kucaklamasıyla en güvenilir sığınağa yaslamıştı yanağını o an için. Kadının sokak duvarlarında çınlayan hızlı adımları, gizlenen, gizlenmek istenen, belki farkında olmadan üstü örtülen bir gerçeği dillendiriyordu tüm çıplaklığıyla. Hangi yaşta olursak olalım, pençesinden kurtulamadığımız, hayatlarımızın şekillenmesinde büyük rol sahibi o güçlü duyguyu, korkularımızı… İlkinden sonuna dek ciğerlerimize çektiğimiz havanın içerisinde bir çözelti halinde her nefeste hücrelerimizi kaplayan ve verdiğimizde doğrudan yaşama karışan korkularımızı…
Yaşamın bütün evrelerini hatta bütün hücrelerini kuşatmış ve bizzat yaşamı kendisiyle anlamlandırılabilecek, “bir korkudur yaşam” dedirtebilecek kuvvetteki bu duygunun, insanoğlunun yeryüzündeki serüveninde itici bir güç olarak üstlendiği rol büyüklüğünce anlam kazanıyor belki de hayat. Tersi bir olasılığı, yani korkularımızın yer almadığı bir yaşamı hayal etmek, korkularımızın aslında ne kadar önemli olduğunu anlamamıza yardımcı olacaktır bizlere. Örneğin, aç kalma veya güvensizlik korkusunu hissetmeyen bir bebeğe annesinin buna mukabil korkuları olmayacak, anne sevgisi bu denli büyük mertebelerde yer almayacaktı dünya üzerinde. Sadece anne sevgisi değil, bütün sevgiler korkularımızca büyüyor dünden bugüne ve geleceğe uzanan çizgide. Diğer bütün duygularımız, eylemlerimiz gibi. Büyük yolculukta yürüdükçe ağaran saçlarımızda yalnızlık oluyor çoğu zaman korkularımız. Toplumda kabul görmeme korkusuyla besleniyor özgüvenlerimiz. Başarısızlık korkusu oluyor çoğu zaman kariyerimizi borçlandığımız. En çok da kaybetme oluyor, duruyor karşımızda bütün bir yaşam. Avucumuzun içinden kayıp gidenlere baktıkça büyüyor, büyüdükçe biz de büyüyoruz onunla, tecrübe koyuyoruz adını.
Ve ölüm korkumuz… Belki bütün korkularımızın özünde yer alan, dallanıp budaklanarak ömrümüzle büyüyen ağacın tohumu. Bütün hayatımız, hatta bütün diğer irili ufaklı kendi ürettiğimiz yüzlerce korkumuz o bir tek korkumuzun etrafında dönüp duruyor. Bizler belki de o en büyük korkumuzu gölgelemek adına bırakıyoruz kendimizi rüzgârdan rüzgâra. Gündelik kavgalarımızın ardında aslında varlığımızın değişmez gerçeğini kabullenmeyip, benlik yapımı sahte gerçeğimizi kabul ettirememe korkusu yatıyor.
Öyleyse, yapmamız gereken nedir, arşınlarken zaman ömürlerimizi? En büyük korkumuzla yüzleşmek bana göre. Nasıl mı? Mademki, diğer korkularımız bu büyük korkumuzun birer türevi ve korkularımız besliyor hayatı, ben hayatın üzerine kurulduğu en güzel duyguyu almamızı öneriyorum heybemize. Korkumuz büyüdükçe sevgimiz de büyüsün ve bir gün gelip, yensin ölümü diye.
21.11.2010
m.abdırgan