Takılıp Kalanlar
Kıza görücü geliyor. Gelmesi gayet normal, hatta geç bile kalmışlar görücüler. Asıl görünme vakti birkaç sene geçmiş, ama olsun yine görünecek vaziyette. Küçük kardeşi asabi davranışlar gösteriyor yine. Yine, evet daha önce de bir görücü teşrif etmiş, delikanlı damat adayının ağır parfüm kokusundan, sinek kaymış tıraşından, çikolatasından da çiçeğinden de kıl kapıyor. Sahte geliyor ona doğrusu bu kız isteme töreni, sabrediyor.
Akşam olunca kapıda iki süslü kadın beliriyor, bir orta yaşlı adam, elini ikide bir kravatına atıyor, belli ki zorla giydirilmiş. İşte! Damat adayı, süslendirilmiş halde, kesin mahalle kuaförüne de gitmiştir, elindeki çiçek ve çikolata kutusu tamamlıyor parlak takım elbisesini. Dişleri yeni fırçalamış, ağzına nane sakızı almış, sigara kokusu anlaşılmasın diyedir kesin. Salona geçip oturuyorlar.Ağzı büzerek gülmeler, hal hatır sormalar, damat adayına konuşmaması tembih edilmiş kesin, susuyor, sadece sempatik görünmek için tebessümlerle takip ediyor konuşmaları.Kesin tembih etmişlerdir,yoksa o kadar laf çakıldı,sadece salakça gülümsedi durdu.Küçük kardeş mutfağa koşuyor,ablasına bakıyor.Kız şimdiye kadar hiç göstermediği yerlerini açmış,boyanmış,reçel tadında kokular sürmüş “kendini pazarlıyor kaltak” diyor usulca.Sonra salona koşuyor tekrar,damada bir daha bakıyor.Bu malak mı ablamı…..” diyor.Damat adayı da kıllanmış evin fırlamasına ya…dereyi geçene kadar kurbağaya bile teyze demeye hazır.Damat da bakıyor delikanlının gözlerine “Ablanı bi alayım bak o zaman nasıl …….” Der gibi. Anlıyor çocuk adayın niyetini, hiç de olucak bir iş değil bu diyor içinden.”Ben varken ablama kimse el süremez lan!” diye bağırıyor içinden.
Sıra geliyor Allah’ın emrini anımsatmaya, süslü kadın karşısındaki adama işaret ediyor “elini çek kravattan da iste artık kızı”.Adam bir öksürüyor, şöyle bir dikeliyor.
“Babaaaaaa” diye atlıyor ortaya çocuk. Babası “şimdi sus” işareti çakıyor, hani şu sağlık ocaklarında parmağı dudaklarında hemşire resimleri var ya onun gibi. Ama biraz daha hiddetli ve kaşlar yukarıya kalkık vaziyette. Dönüyor misafire, sizi dinliyorum der gibi. Adam kravatını düzeltiyor tam mevzuya girecekken, çocuk “Babaaa, var yaaa” diyor bir daha.
Babası yine hemşire işareti yapıyor, bu sefer elini göstererek şamar işareti de katıyor araya.
Çocuğun duracağı yok, süslü kadın “Ay durun bari çocuk bir anlatsın derdini, canım yaa” diyor. Çocuk haince gülüyor. “Anlat bari oğlum” diyor babası, yalancı bir tebessüm ve çok anlayışlı baba havaları ile. Çocuk başlıyor hızlı hızlı anlatmaya:
“Baba mahallede ağabeyler var ya, bana dediler ki sen liseye gidiyorsun artıkın,sen hiç milli oldun mu? Ben de dedim olmadım. Onlar da bana Sen hiç mektebe gittin mi dediler ben de dedim Yok. Beni mektebe götürdüler, sonra para da verdiler, meğer var ya orası kerhaneymiş, sonra ben orda tamam mı, sonra iş bitti çıkarken…
Ada afallıyor, kadınlar ağızlarına mendilleri yapıştırıyorlar, gözler ardına kadar kasap kepengi gibi, kız bocalıyor ( bu nasıl oluyor bilmiyorum doğrusu), damat sırıtıyor bir yandan da “bu salak mı benim kayınçom olcak,yaa ne sığır bu çocuk” diyor içinden.
“Sonra babaaaa, çıkarken var yaaa… Aha bu damat adayı yeni giriyordu kerhaneye, ben de diyom ki bu adamı bir yerden gözüm şeediyo” …
Şahabettin emmini çay ocağında Ziraattan Sedat, Necati ve ben, derin bir tartışmanın en bilmediğimiz konuların içerisinde kıvranıyoruz. Üç eski devrimci, bir yeni konunun hakkından gelemiyor.
Soruyu Ziraat Sedat başımıza bela ediyor. “ Afrikanın en… En ücra köşesinde ve en ilkel kabilede yaşayan, hiç peygamber gönderilmeyen kabilelerde yaşayan insanlar öldüğünde cennete miiii, cehenneme mi gidecek? Ağabeyi eski bir Halkın Birliği sempatizanı, etkilenmiş olması normal ve muhtemelen öyle olmuştur. Bu soru aklımız karıştırmamış gibi, karşımızda sohbet eden sakallı ağabeylerden birkaç tanesi kalkıp giderken eline yapışıyorum.” Abi Afrika’nın balta girmemiş ..”
Sakallı sağ celindeki yaldız baskılı kitapları sol eline aldı “ Gardaş o kafirler var ya,istirler ki bir elim yağda,şeyim…..da olsun” diye başladı irşada,Sedat gülüyor kıs kıs,kaynıyor içten içe. Basıyorum Sedat’ın ayağına “gülme lan Sedat, gülme!”diye yalvaran bakışlarla gözlerimi dikiyorum. O gülüyor ben eriyorum. Dam Sedat’a bakıyor, at pisliğine bakar gibi, sonra çıkıp gidiyor.
Sokaktan geçenlere bakıyoruz ben Necati ve Sedat. Birden köşeden bir gurup çocuk fırlıyor. Ellerinde sopalar, önlerine kattıkları kendi akranları iki çocuğu kovalıyorlar. “Allahu Ekber !,Vurun kafirlere!” diye bağırarak
Şahabettin emmi’ye soruyoruz “Hayırdır emmi, mahallede cihad mı ilan edildi?” .Gülüyor Emmi “Yok gardaş, akşam televizyonda Çağri filimi vardi,uşağlar her hal seyretmişler” diyor.
Akşamdan beri Bayram Ali kafamın içerisinde gürültüler yapıyor, kendimi toparlayıp okuduğum kitaba veremiyorum dikkatimi. Lise resimlerime bakınca bu hale geliyorum bir müddet. Bayram da fırsattan istifade edip giriyor aklıma, gülüyor, gülüyor.”Çık git “ diyorum,”kiremit renkli ceket sırtında, elindeki mika tespihi sallayıp “Komonisler Moskavaya “diyor sırıtarak. Döndürüyorum başımı öte yana, başım düşüyor lisenin rutubet kokulu koridoruna. Karşıdan okulun reisi geliyor. Yanımda durup “Söyle lan İslamın şartı kaç” diyor bana. “Reis, bu şartlar mezheplere göre değişen sayılarla ifade ediliyor. Hanbeliye göre farklı, Caferi’ye göre farklı, Bazı mezheplerde sekiz şartı yerine getirmeyen kâfir sayılırken bazılarında iki ‘yi tutturdun mu geçiyorsun. İmam Maşakiyye Eş-Şartü Şürtün adlı eserinde diyor ki…” lafım ağzımda asılı kalıyor reis “tamam, la…” deyip kaçıyor yanımdan.
,Ertesi gün arkadaşlar yanıma geliyor “reis seni arıyo ..ne yaptın la adama” diyorlar,saf saf bakıyorum. “
Dün sana bir şey sormuş, sarmışsın”.Belli ki akşam hocaya sormuş. “Sığırın önden gidip Uluyanı o “diyorum.
Bayram Ali geliyor giriyor koluma “ Senin biraz yetişmen lazım, çok fazla kominislerle takılıyosun “ diyor.”Sağol abi diyorum sen de olmasan”, “Ne demek, biz vatan için her şeye hazirik” diyor.
“Soracağın ,aklına takılan bişiy varsa sor “ diyor bana…Var tabi olmaz mı !?
“ Şu kominislerin başındaki Rus var ya, sakallı hani”
“Lelin var tanırım” diyor.”
“Yok, abi Lelin değil diğeri sakallı, neydi adı yaa”
“Haa..şey ….Mars” diyor başını sallayarak.
“Hah..abi o,biliyosun değil mi,kominisler o adam için bir gezegen atmışlar uzaya,Mars’ın adını o gezegene vermişler”
“He, biliyorum”
“Abi o Mars “Alexandır Soljenistin’i yakalayıp Naftalin Kaykayovskiyle beraber bana getirin” demiş”
“ Solşenstin zaten o da kominis, bak adı bie sol-şenistin”
“Abi sen hiç kominiz vurdun mu?” diyorum, dudağının sol tarafını kulaklarına doğru yanaştırıp “Oğlum boyle müyim işler buralarda konuşulmaz” diyor.
“Abi senin yaptığın mücadeleyi anlattılar, yok böööyle bir yiğit dedim. Sen kesin vurmuşsundur, Allah bilir kaç kominis düşürdün”
“Yaaa, mecbur kalduk da vurduk, bi taneyi yeni bi tabanca hediye etmişti büyük reiz, tapancayi denemak içun vurdum”,
“Abi, valla bak gözlerim yaşardı, memleket için bu kadar mücadele etmeli insan. Biz… nerdeee!”
Ertesi gün arkadaşları ayarlayıp Bayram Ali’nin oturduğu bankın yanına gönderdim. Bayram’ın duyacağı tonda “ Az önce müdürün odasına girdim, üç adam öğrencilerin resimlerine birer birer bakıyorlardı. Sonradan kulak verince adamların istihbarattan olduğunu duydum lan. Meğer bunlar dün iki kişi konuşurken istihbaratın ajanlarından biri içlerinden birinin silah denemek için solcu öğrencileri öldürdüğünü söylediğini duymuş. Tabi rapor etmiş hemen Ankara’ ya. Aha bunlar da gelmiş o katili arıyorlar, alıp götürecekler, bi daha döner mi bilemem valla”.
Bayram Ali iki haftadır okula uğramadı. Aynı köyden okula gelen arkadaşlara sorduk, köyde de değilmiş, anası da merak ediyor.
Bayram Ali bir ay sonra çıkıp geldi. Dağları özlemiş, yaylalara çıkmış, gece biraz korkuyormuş kimse olmadığından. Yayla evinde odun bitince daha fazla kalamamış. İlk sözü “ Bizum Anakaradan gelen arkadaşlar geri dondi mi?” diye sormak oldu.
Ben de “Hee dondi” dedim.
YORUMLAR
kardeşim; yazınızı öğlen okumuş ama yorumlama fırsatı bulamamıştım.
Çok uzun yazıyor ve olayları hızlı anlatıyorsun. LAZ MİSUN?
Biraz özet ile içine bir tutam zencefil atsana. Valla güne gelebilir o zaman.
YİNE ZEVKLE OKUNAN BİR KARADENİZ KLASİĞİ.
TEBRİK EDERİM.
SEVGİ VE SELAMLAR.