- 339 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aiti Eştirme 42
42] Yani, kutsalın kutsal olma muktedirlik hakkını, yine kutsalların vekâleten iş yürüttüren bir acizliğe indirilemeyeceğini söylemiştir. Bunu Tiberyüs, bir yüksek mahkeme olacakla, yine bu davanın akabil kararıyla belirtmiştir.
Ama gelin görün ki 21 yüzyılda insanlık, hele, bizim toplumumuz bile; hala aydınlanmanın neresinde?
En kutsal, en kalbi öznel değerlerimizi; bazıları, kendilerine dayanak yaparlar. Kendilerine meşruiyet söylemi yapacak sözlerle, kutsallıklarımızı söylem ederler. Kendilerini böylesi bir rami kalple, farkında olmadan tasvip kılınır saymanın konumuna sokarlar.
Kutsal olan ortak değerlerimizi, kendi anlayışlarına yaslarlar. Böylece kendi anlayışlarını, totem ve tabu tutumlu yaparlar. Böylece de, saldırgan ve tahripkâr; yakıcı ve yıkıcı olmaktalardır. Boyun eğiciler de böylesi bir meşruiyeti algı psikozuna girmektedirler. Sanki herkes onlarla aynı kanıdalarmış ta, bu görevde sanki onlara tevdi edilmiş gibidir!
Bizim iyi özelliklerimizden biride; bir işe başlarken, bir işin ucunda tutarken, gayret ve şevk olsun diye Yüce Tanrı’nın yardımını dileriz. Böylesi bir aiti oluştu belirlenimci söylemlerden biri olan, ’Ya Allah, Bismillah, Alla hu Ekber’ söylemimiz; çok iyi bir inançsal tutum alıştırlar. Bu söylem dini akidemizin içindedir. Ve dış düşmanlar karşı; bu cümleler bize; Yüce Tanrı aidiyetliğine dek, çekimli bir birlik oluşumuzun duygu heyecanını verir.
Ne var ki çarpıtmanın böylesi, bunu dahi olumsuz fiillerde kullanmaktadır. Kendi vahşi eylemlerinde, grup kıtal eylemlerinde, kendi aiti olan insanlarımızın öldürülmelerine karşı kullanır oldular. Üstelikte yaptıkları öldürme eylemlerine de güya , bu sözlerle meşruluk kazandırdılar! İşte bu gibi aidiyetçe rami oluşlar pek ala bizi yanılgılara, düşürebilmekte, hatta bilmezlikler yüzünden başımıza bela bile olmaktadırlar.
Bu türden eylemleri, belki de hiç farkında olmadan Yüce Tanrı’nın eylemleri gibi saydırıp işin içinden çıkacağız! Örneğin, bilmezlerin ’Ya Allah, Bismillah; Alla hu Ekber’ diyerek yol açacakları kötülükler; hep Yüce Tanrı’ya isnatla, bir mal oluş olacaktır! Sorumlu olacağımız cezayı gerektirir olan kötü eylemlerimizi ve sonucunu da, Yüce Tanrı’ya onatmış olmak gibi gafillikti, farkında olunamayan bir düşünsel fukaralıklarımız da olabilir. Yine bir sosyal aidiyetçe bağ olan, ’Atalarımıza saygısızlık’ diyerekten de ya da ’vatan haini’ veya ’dinsiz imansız, kâfir’ gibi sosyalce söyleyişin arkasına sığınırız.
Bu sığınmalarla her tür hunharlıkları yapabiliriz. Böylesi bir heyecanla yapılan, eylemine denk düşmeyen , ipe sapa gelmez, hizip eşilmiş manipüle söylemlerle yaptıklarımızı sanki biz değil de, bu aidiyeti cümleler yapıyormuş gibiden anlamsızlıklara düşebiliriz. Kimi dem ’kâfir’ gibi halksa söylemle, kimi dem de, hain gibi toplumsal söylem içinde, olan bir anlatımın, belirsizliği ile meşruiyet kazanmış olduklarımızın, hiç mi hiç, farkına bile varmadan, güya meşruiyet içinde olabiliriz.
Halktaki meşruiyetin kaynağı olan kutsal anlayışları böylece kendi anlayışlımızla, sanki kendimiz ile bir olan özdeş kılışlarla davranır olunduğunu var sayar olabiliriz. Bunun böyle olduğu dahi fark edilmediği için, bu hal duygusuyla, bir gözü karalıkla, adeta patolojik bilinçsizlik ortaya çıkarılabilir. Artık fail olan bizler değilizdir! Şimdiden sonra fail, meşruiyetine sığındığımız tabu totem algılarımızdır! Tüm sonucu, bizim elimizle, kutsal olan gerçekleştirmiştir!
Böylesine farkına varamayacak kadar, düşünmeden yoksun, bir yoldan çıkıştır bu! Eh bütün olabilirliklerden, başkalarını, hainlikle ve sapıklıkla suçlarken! Başkalarının da böyle bir analizi bize yapmaya hakkı olacaktı elbette. Artık, totemi kutsal olan tabu anlayışları, sadece bu öfkeden; yani evhamımız olacak olan, bizden sorulurdu! Diğerleri; bize göre, ötekileşen, sapık ve hain bir mücrimdi! Yine anlayışımıza göre, bunlar sapkındırlar! Bu tür olası akıl zavallılıklarımıza göre bu, böyleydi de!
Yukarıdaki söylemde, hiçbir yüküm sellik yoktur. Toplumsal ittifaka ait haklardan kaynaklanan, bir hak gaspına dayalı, bir hakkın elde edilişine yönelik, eylem de değildirler. Bu tür eylem ve söylemlerde sivil eylem selliğin, güncel söylemleri ve güncel ilişkinde dayanışması da yoktur! Sadece vatan hainliği söylemi bunların dışındadır. Vatan hainliği söylemi de, fertlerin karar vereceği bir yargı koyuş, değildi.
Ve bu gibi yargıya dayana caktan da, yine fertlerin cellâtça cezalandırmasını konu eder bir husus asla değildir. Konu devletin meselesidir. Devletin de, meşruiyet ligini aldığı kendi yasaları vardır. Devlet, kendisini otomatikman korur. İşte bunlar, kendilerini devletin yerine koyan ya da kendilerini devletin kolluk kuvveti meşruiyeti yerine koyan, algı bozulması, olabilirlerin tutumudur. Yani yine tüm bunlar psikozdu nevrotik davranış bozukluğu olsa gerekti!
Kişiler de bu tür hainliklere duyarlı olamaz mı? Elbette ki olurlar. Bu konuda meşru olan, yurttaşın bu gibi suiistimalleri, bu zanlıları; resmi makamlara ihbarla bildirmeleri olacaktır. Makamlar durumu gerekli hassasiyetle ele alıp, kendi meşruiyetliği içinde, gereğini yasal yollarla yaparlar. Makamların bir vatan hainliğine, göz yumacağını iddia edemezsiniz her halde değil mi?.
Öyle bile olsa, onunda bir ihbar makamı mutlaka vardır. Yine böyle bir durumun meşruiyet davranışını göstermek, kurum ve kuruluşların asli yükümlülüğündedir. Meşruiyetlik, slogan atan fertlerin ya da güruhun uhdesinde değildir. Öyle olmamalı ki, kimse kendisine durumdan vazife çıkartışla olası bilmezlik güruhları; hem savcı olmakta, hem kâfir diye fetva vermektedirler! Hem de, vatan haini diye bir iddiayla ortaya atılabilmektedirler!
Sürecek
Bayram Kaya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.