- 1958 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
CANIM ÖĞRETMENİM
1 Kasım 1928 tarihinde Meclis tarafından, Yeni Türk Harflerinin kabulünden sonra, 24 Kasım 1928 tarihinde, Büyük Önder Atatürk’e ‘’Başöğretmen’’ unvanı verilmiştir. Ülkemizde, ‘’24 Kasım’’ günü ‘’ÖĞRETMENLER GÜNÜ’’ olarak kutlanmaktadır.
Atatürk’ün yaktığı eğitim meşalesinin ışığını, yeni nesillere taşıyan tüm öğretmenlerimizin bu anlamlı günlerini kutlarım.
Bu vesileyle, aktardıkları bilgilerle donanım kazandıran ve beni hayata hazırlayan bütün öğretmenlerimin saygı ile ellerinden öperim.
Ne güzel insanlardı, ne özverili idiler, ders anlatırken kendilerinden geçerler, ders sonunda yorgunluktan halsiz düşerlerdi. Ama yine de, görevini yapmanın huzurunu ve mutluluğunu okurduk yüzlerinden.
İlkokul da beni, bir, iki, üç ve dördüncü sınıflarda okutan Rasih öğretmenimi unutabilir miyim? Bir defasında okulda ateşlenmiş, yürüyemeyerek yere yığılmıştım. Rasih öğretmenim beni kucağında evime kadar götürmüştü.
Beşinci sınıf öğretmenim Muzaffer Hanım. İlkokul diplomamı onun elinden almıştım.
Ortaokulu küçük bir kasabada okudum. Asil iki öğretmenimiz vardı.
Türkçe öğretmenim Yılmaz Bey, ortaokulu bitirip İstanbul’da yatılı bir liseye girince beni ziyarete gelmişti.
Matematik öğretmenim Halil Bey, aynı zamanda okul müdürümüzdü. Kızlarla konuşuyorum diye önce kulaklarımı çekip sonra disiplin kuruluna vermiş ve okuldan ‘’üç gün süre ile uzaklaştırma cezası’’ almamı sağlamıştı. Ortaokul diplomamı da onun elinden almıştım.
Liseyi İstanbul’da Kuleli Askeri Lisesi’nde okudum.
Okul komutanımız Bayram Aslan ( Deli Bayram). Bizim iyi birer Adam olmamızı sağlamak için öğretmenlerle nasıl kavga ederdi. Nurlar içinde yatsın.
Sınıf Amiri ve sınıf Subaylarımız;
Vites Naci, Çatlak Emin ve değerli diğer komutanlarımız. Kendi çocuklarından daha fazla bizim için çırpınırlardı.
Ve öğretmenlerimiz;
Matematikçi Turgut hocam, Işıklar içinde yatsın, beni birinci sınıfta bırakmıştı.
Edebiyatçı (Ütğm Sevim)Sevim Hanım, kendisinden beş ’ten yukarı not alamamıştım.
Fransızca öğretmenim Boksör Macit,
Fizik öğretmenim Çuf Çuf Hakkı, soyadı Makinist idi.
Kimya öğretmenim Humbor, adını anımsayamıyorum, gerçi, o zaman da bilmezdik.
Bir başka kimya öğretmenim Anne, tek sorulu küçük yazılıları meşhurdu.
Resim öğretmenim Kâni Ermiş, beni iki sene üst üste sınıfta bıraktı. Kurul kararıyla bir üst sınıfa geçtim, sayesinde, az kalsın okuldan atılacaktım.
Müzik öğretmenim Jada. Resimden kalınca ikinci yıl müziği seçmiştim ama onda da başarılı olamadım.
Beden eğitimi öğretmenim Muvahhit hoca, bir gün derse geç girdim diye bana bir tokat atmıştı. Kendisi aynı zamanda siyah kuşaklı judo öğretmeni idi. Bana vurduğu tokadın şiddetini anlayabiliyorsunuz değil mi?
Biyoloji öğretmenlerim, Amip Hayri ve Şen Hüsniye,
Bir de, ‘’sabah, sabah tahtanın göbeğine, göbeğine yazıp da benim asabımı bozma EVLÂDIM!!!’’ diye koridorları çınlatan, Şevki hoca.
Ve adlarını anamadığım değerli öğretmenlerim, sizleri nasıl unutabilirim.
Sonra… Kara harp Okulu.
Beni hayata ve mesleğe hazırlayan o güzel insanlardan çok şeyler öğrendim ve meslek hayatım boyunca, bana öğrettikleri bilgiler için kendilerini hep saygı ile andım.
Hepinizi çok seviyorum. Hayata veda edenlere Allah’tan rahmet diliyorum.
Hayatta olanlara, uzun ve sağlıklı bir ömür geçirmelerini temenni ediyorum.
Hepinize şükran borçluyum.
Harp Okulunu bitirip hayata atılıp, yirmi beş sene mesleğimi icra ettikten sonra, emekli oldum. Çalışma hayatındaki zorluklar sebebiyle okuyamadıklarımı okumaya, bilgilerimi tazelemeye ve bilmediklerimi öğrenmeye başladım.
Okuduklarım, beni tatmin etmedi. Dünya’ya başka bir pencereden daha bakabilmek ve az bildiğim konulardaki bilgilerimi akademik seviyeye çıkarabilmek için, 55 yaşımda, hiçbir hazırlığım olmadan, liseyi bitirdikten 38 sene sonra, Üniversite sınavlarına girdim ve bir lisans programına yerleşecek kadar, iyi bir puan aldım.
Eğitimin ticari çarkına takılarak, avuçlar dolusu parayı dershaneye vermiş ve lise’yi bitirmiş, ama tap taze bilgilerle bir üniversite programını kazanamamış genç insanları görünce anladım ki; beni yetiştiren öğretmenlerim, gerçekten görevlerini iyi, hem de çok iyi yapmışlar. Onlara bir defa daha şükranlarımı sunarım.
Bu yaşta, tamgün okula gitmek zor geldiği için, Anadolu Üniversitesinin İktisat Fakültesi, iktisat Bölümüne kayıt yaptırdım.
Kayıt sırasında yaşadığım bir anımı da burada, sizlerle paylaşayım.
Kayıtlar başlamadan önce bizlere, kayıt için nelerin gerektiğini ifade eden bir kılavuz gönderilmişti. Bende, bu kılavuzda belirtildiği gibi hazırlıklarımı yaparak kayıt bürosuna gittim. Evraklarımı görevliye uzattım. Görevli bayan, karşısında saçı dökülmüş, olan saçları da ağarmış, gözlükle okumaya çalışan birini görünce evrak’a bakmadan;
"Kayıt için çocuğun kendisi gelecek Beyefendi" Demişti. Aklıma geldikçe hep gülerim.
Açık öğretim de okuyan öğrenciler için akşamları, bulunulan yerdeki Üniversitelerde dersler verilir. Bende bu derslere katıldım bazı gençlerle ahbap oldum. Bu gençlerden birisi de Ahmet idi. (Gerçek ismini kullanmadım)
Ahmet liseyi bitirmiş, Üniversite sınavına girmiş, puanı tutmadığı için Örgün Eğitime kaydını yaptıramamış, Açık Öğretimin lisans programlarından birinde eğitim alan ve ikinci sınıfa geçmiş bir gençdi. Aldığımız derslerden biriside Genel Matematik idi. Ahmet’in bu dersten sıkıntısı var, bir türlü sınavlarda başarılı olamıyor. O sene matematik’ten sınıf tekrarı yaptı.
Bir gün Ahmet’e, matematikten sana yardımcı olayım dedim. Ve yapamadığı bir işlem için kendisine yardımcı olmaya çalıştım. İşlemi yaparken Ahmet’inde konuya girmesine olanak vermek için, işlemin bir kısmını da ona soruyordum. Böyle bir anda Ahmet’e;
-Dört kere dokuz kaç? Diye sordum.
Ahmet kızardı, bozardı, ofladı, pufladı ama sorunun cevabını söyleyemedi. Anladım ki bilmiyor. Cevabı ben söyledim ve işleme devam edip bitirdim.
O sene sonunda Ahmet’le irtibatımız koptu. Ben, okuldan, dört yılda, bütünlemeye dahi kalmadan mezun oldum.
Bugün kendimi, 60 yaşında, bilgilerini tazelemiş bir delikanlı olarak hissediyorum. Kendimi böyle hissetmeme sebep olanların da beni yetiştiren öğretmenlerim olduğunu çok iyi biliyorum.
Ahmet, sonradan matematik ’ten geçti ve okulunu bitirdi mi? Öğrenemedim.
Size yeni nesilden bir örnek verdim.
Atatürk’ün arzuladığı yeni nesil bu olmasa gerek!
Oysa; ATATÜRK, 1924 yılında yaptığı bir söylevin de Öğretmenlere seslenerek:
"Muallimler; yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakârlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir. Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır."
Bir başka konuşmasında ise:
"Milli Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir."
Yeni nesli yetiştiren öğretmenlerim, Sizlere soruyorum!
Cahilliği yok edebildiniz mi?
Ve Sizler, eserinizle gurur duyuyor musunuz?
Etrafımızda, o kadar çok Ahmet’ler, Ayşe’ler var ki!
ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN.
BEKİR GÜÇLÜER.
YORUMLAR
Yazınız çok güzeldi. Söylediklerinizin tümüne katılıyorum. Ben de lisedeki bilgilerimle yıllar sonra üniversite sınavını kazandım ve bütünlemeye bile kalmadan mezun oldum. Sıkı eğitim verirlerdi. Ben kızımdan bir yıl önce üniversite sınavına girdim. Benden sonra da kızım girdi ben tecrübelerimi ona iletmiştim. Sınav giriş belgesi elimde gösterip geçeceğim, görevli lütfen veliler giremez dışarıda bekleyin demişti. Biraz mahçup biraz gülümser bir şekilde sınava ben gireceğim demiştim. Güzel bir anı olarak kaldı.
Okumanın yaşı yok. Ben de diplomamı alırken o kadar gurur duymuştum ki.. Yeter ki insan istesin.. Teşekkürler güzel ve anlamlı yazınız için. Saygı ve selamlarımla..
bekir güçlüer
Ziyaretiniz ve değerlendirmeleriniz için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Daha öğreneceğimiz çok şey var hayatta(n). Öğrenmeye devam.
Sayın GÜÇLÜER ,yazınızı hatıralarımı tazeliyerk okudum.Vefa duygularınızı,emeklilikten sonra yeniden okumak arzunuzda ki bilgiye açlığınızı imrenerek okudum.Ahmet'in şahsında Ulu Önder'in ilkelerinin amaçlarının geldiği noktaya değinişinizi de tabi üzülerek okudum.
Böyle önemli bir günde öğretmenlerimizin kutsal ellerini izninizle sizin sayfanızda da öpmek istiyorum.
Tebrik eder sevgi ve saygılar sunarım.
bekir güçlüer
Takdir ve benim için değerli olan yorumunuz için teşekkür ederim.
Bir gün cehalet denen karanlıktan (öğretmenlerimizin değerli gayretleriyle) tümüyle temizlenmiş olan bir ülkede yaşamak umuduyla,
saygılarımı sunarım.