- 539 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEHİRLERİN EFENDİSİ
Zamanın birinde şehirler kendilerine bir kral seçmeye karar vermiş. Hangi şehri başlarında kral olarak görmek istiyorlarsa gidip o şehre oy verecek ve o şehri şehirlerin efendisi ilan edeceklermiş. Kendine güvenen her şehir krallığa aday olabiliyormuş.
Aralarında bir gün belirlemişler ve o gün oy kullanıp krallarını seçeceklermiş. Görevliler ve kral olmaya aday olan şehirler seçim için hazırlığa başlamış. Oy kullanacak olan şehirleri ise heyecanlı bir bekleyiş sarmış.
Nihayet, herkesin merakla beklediği oy kullanma günü gelmiş. Bütün şehirler sabahın erken saatinde kalkıp oy kullanmak için büyük bir meydanda toplanmış.
O gün oy kullanma günüymüş. Ama oylamaya geçilmeden önce aday olan şehirlerden, kendilerini tanıtmaları istenmiş. Görevlilerden birisi elindeki kâğıttan adayların isimlerini okuyup, konuşmalarını yapmaları için onları sırayla kürsüye çağırıyormuş.
İlk gelen şehir son derece modern ve çok büyük bir şehirmiş. Üzerinde bir sürü gökdelen varmış. Herkesin dikkatini bir anda üstüne çekmiş. Ama ne tarihi dokusu ne de doğal güzelliği varmış. Uzunca bir konuşma yapmış. Kendini o kadar övmüş o kadar övmüş ki anlata anlata bitirememiş.
Herkes onun konuşmasından sıkılmış, uf puf etmeye başlamış. Biraz daha konuştuktan sonra halkın kendisinden sıkıldığını anlamış ve kürsüyü ikinci yarışmacıya bırakmış.
İkinci yarışmacının da birinci yarışmacıdan pek farkı yokmuş. O da pek süslü püslüymüş. Ama onun da ne tarihi bir eseri ne de doğal bir güzelliği varmış. O da konuşmasını bitirdikten sonra kürsüyü başka bir adaya bırakmış.
Üçüncü dördüncü derken, gelen bütün adayların her birisinin bir eksiği varmış. Hiç birisi halkın istediği gibi şehirlerin efendisi olmaya layık değilmiş. Ama adaylar yine sırayla kendilerini tanıtmaya devam ediyorlarmış.
Sırada başka bir şehir varmış. Bu gelen şehir pek bir heybetliymiş. Hem tarihi bir geçmişi hem de mükemmel binaları, genişçe yolları varmış. Halk bu şehri çok beğenmiş. Ama onun da eksik bir yönü varmış. O da diğerleri gibi doğal güzellikten yoksunmuş. Konuşmasını bitirmiş ve kürsüden kibirli bir şekilde inmiş. Çünkü kendisinden daha güzel bir şehir olduğunu hiç düşünmüyormuş.
Görevli şehir sıradaki adayın ismini okumuş. Bu şehrin adı İstanbul’muş. İstanbul vakur adımlarla kürsüye çıkmış. Daha çıkar çıkmaz meydanda müthiş bir alkış kopmuş. Çığlıklar bir anda göklere yükselmiş. Bu şehrin enfes bir görüntüsü varmış. Diğer şehirlerde olan bütün güzelliklerin yanında hem çok eski bir tarihi hem de mükemmel bir doğal güzelliği varmış. Yani tam dört dörtlükmüş. Halk şehirde hiçbir eksiklik göremiyormuş. Hele şehri iki yakaya ayıran boğaz, görenleri büyülüyormuş adeta. Herkes bu şehre hayran olmuş.
Diğer adayların hepsi İstanbul’u kıskanmış. Çünkü kendileri bu kadar heybetli değilmiş.
İstanbul, halkı selamladıktan sonra kısa bir konuşma yapmış ve demiş ki: “Benim adım İstanbul. Ben dünya var olduğundan beri varım. Üzerimde ne medeniyetler eskidi bilir misiniz? Ben asırlarca imparatorluklara başkentlik yaptım. Peygamberin müjdelediği o kutlu şehir benim. Bana sahip olmak isteyen nice devletler gördüm. Ama hiçbirisinin gücü beni almaya yetmedi. Ta ki asıl sahiplerim beni alana kadar. Ben dünyanın hem en eski hem de en güzel şehriyim. Üzerimde her medeniyetten eserler taşıyorum ve şimdi sizlere soruyorum dünyada benim kadar doğal güzelliğe sahip olan başka bir şehir var mı?” Demiş.
İstanbul’un bu sorusunun ardından meydana bir sessizlik çökmüş. Herkes kendi kendine soruyormuş; acaba İstanbul’dan daha güzel bir şehir var mı? Diye. Ama nafile içlerinde İstanbul’dan daha güzel bir şehir yokmuş.
Kendisini bu şekilde tanıtmış İstanbul. Konuşması bittiğinde müthiş bir alkış daha kopmuş. Meydandan kulakları çınlatan bir ses yükseliyormuş bu defa; Şehirlerin efendisi İstanbul, şehirlerin efendisi İstanbul! Diye bağırıyormuş herkes.
İstanbul’dan sonra kürsüye çıkan adaylara hiç bakmamışlar bile. Çünkü İstanbul’un güzelliği onları kör etmiş, artık İstanbul’dan başka bir şey göremiyorlarmış.
Çok geçmeden bütün adaylar konuşmalarını bitirmiş ve hemen seçime başlamışlar.
Meydanın ortasına büyükçe bir sandık getirmişler. Kim hangi adaya oy vermek istiyorsa o adayın ismini bir kâğıda yazıp, getirip sandığın içine atıyormuş. Kısa bir süre sonra oy verme işlemi de bitmiş. Sıra sandığı açıp oyları saymaya gelmiş.
Halk heyecanla bekliyormuş. Acaba kim şehirlerin efendisi olacak diye. Aslında şehirlerin efendisinin kim olacağı belliymiş. Ama yine de herkes resmi sonucu duymak için bekliyormuş.
Sayım işi de bittikten sonra, görevlilerden birisi sonucu halka bildirmek için kürsüye çıkmış. Halk görevlinin kürsüye çıktığını görünce iyice heyecanlanmış. Herkes bir anda susmuş, pür dikkat görevliyi dinlemeye başlamış.
Görevli gür bir sesle halka seslenmiş ve demiş ki: “Saygı değer şehirler, sizlerin verdiği oylar sonucunda İstanbul şehirlerin efendisi olmaya hak kazandı.” demiş ve İstanbul o zamandan sonra şehirlerin efendisi olmuş.
MEHMED AKAYDIN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.