NERDESİN SEVGİLİ!
Yeryüzünde hiç kimse onun kadar sevilmemiştir. Ve hiç kimse onun kadar anılmamıştır. Ben ki onu anlatabilecek zât da değilim. Şimdi…
Tarihlerden 20 Nisan 571. tam 1436 yıl önce… Ey var oluş Sebebimiz, âlemlerin sultânı, gönüllerin fatihi, güllerin efendisi, aşkın gerçek anlamı, sevda ikliminin menbaıı, tüm güzelliklerin güneşi efendimiz. İyi ki doğdun canım sultânım. Sen gönüllerimizde sönmeyen bir korsun. Hoş geldin. Sen ne kutlu doğdun. Tüm insanlık da senle beraber doğdu. Allah demiyor mu ki ”Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım.”
Ah! Efendim. Bir bilsen bugün seni ne kadar da çok istedim. Sen bizlere her yönden en güzel örneksin. Seni öyle çok özlüyorum ki. İçimdeki sönmüş yanardağlar bazı anlarda, adın anılınca tekrar hareketleniyor. Senin kokunu çekmek istiyorum. Çekmek istiyorum ki bütün eylemlerimde seni yaşayayım ve senin gibi olayım.
Efendim bugün insanlar çok basit ve gereksiz şeyler için birbirine kin besliyor. Kardeş kardeşi vuruyor, yaralıyor. Sen olsaydın olur muydu bunlar sultânım. Neden insanlar birbirlerine kırıcı ve kötü sözler söylerler.
Sensizliğin verdiği bu boşluk dolmak bilmiyor yüreğimde. Ben şair değilim ki sana en güzel cümleleri kurup seni anlatayım. Ama seviyorum seni. Hakkıyla anlatamasam da içime çekiyorum seni. Sen ne kadar da merhametliydin. Sen Rauf ve Rahim’din. Merhamet edenlerin en alâsıydın. Bir müşrike dahi kapını açmıştın. Herkesle yakın diyaloglar kurardın. Şimdiki insanlar neden böyle değil efendim. Bir Hıristiyan’la konuşunca hemen kâfir yakıştırması yapılıyor. Bilmiyorlardı ki o insanların da bir gün doğruyu bulup, seni sevip anacaklarını.
Canım sultânım, bizler seni göremedik. Ben ki rüyamda dahi göremedim. Seni görenler kendinden geçiyorlarmış. Günlerce şaşkınlıkla seni düşünüyorlarmış.
Sözlerinin her biri çok derin anlamlar içerir. Yaptığın her işinde bir hayır yanı vardır. Senin hal ve hareketlerini (sünnetlerini) uygulayanlara neden kötü gözle bakarlar şu zamanımızda efendim. Bilselerdi bir tanesini uygulayana yüz şehit sevabı verileceğini yaparlar mıydı ki… İnsanlar niye sen gibi olamazlar. Emanete riayet etmezler. Yalan söylerler. Neden ahdlerinden cayarlar.
Ama bilmiyorlardı ki seni. Bilseler ve hakkıyla seni yaşasalar bu olumsuzlukların hiç biri yaşanmayacaktı. Olmayacaktı bugünkü zulüm ve zulümce bir hadise. Senin olduğun yerde güller bitiyor. Efendim senin kokunu değişmem hiçbir zevke ve kokuya. Sel ol istemem başka bir şey. Gerçek Aşk’a giden yolları seninle yürümek var ya…
Ey gönlümün hicranı! Ben sana derdimi anlatmakta nâçar kalıyorum. Ama sen anlarsın beni. Sen seversin ümmetini. Ne olur şu senin aşkından yana yüzü gülmezi güldür. Güldür tüm ümmet-i Muhammedi, güldür aşk pınarlarında bekleyen zavallıları. Ve bu fakiri de unutma, unutma beni efendim. Sensiz ben neylerim. Belki de bir ney gibi gece gündüz inlerim.
Kabul eder misin şu zavallı ve günahkâr İlhan’ı da. Ve çağırır mısın sohbet meclislerine beni de. Efendim, senin ayağının altındaki tozdan daha değersiz ‘ben’i de bekler misin ashabını beklediğin yerde. Kardeşlerinle kevserin başında buluşacağınızda bana da yer var mı efendim aranızda.
Gel Efendim sohbetlerimizi şenlendir. “canıma canım ol Canân’a götür beni.” Götür beni Aşk’a. En güzel salât ve selam senin, ailen ve ashabın üzerine olsun!
Ey varlıklar âlemini habib’inin yüzü suyu hürmetine yaratan Rabbim! Beni de ona vâsıl eyle. Koma beni bu ağyar ellerde. Kaldır gözümdeki şu günah perdesini. Bitsin, dinsin nefis kokan benliğim ve kiri. Her şeyden sıyrılıp sevgilinle Sana koşayım.
Âmin, âmin, âmin…
(Bağışlayın onu anlatmak üstüme vazife değil (haddim değil benim) sadece gönlümdeki bir sızıyı dile getirdim bu sayfada. Noksanım, eksiğim ve muhtacım… En çok ona)
İlhan KAPLAN