- 1612 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
VENÜSTRAFOBİ
Başlığı okuyup "Hoppalaaa Hasan Dayı, bu da ne?" demeyin. Venüstrafobi’nin açılımı güzel kadına aşık olma korkusudur. Son günlerde kitaplarda, dergilerde, gazetelerde bir "Aşk Edebiyatı"dır gırla gidiyor. Birkaç feminist yazar; kadın kısmını "Melek", erkekleri de "Şeytan" kadrosuna almışlar, erkeklere veriyorlar sopayı. Erkek yazar kısmı ise "Ulan bunlar kıçından büyük yelleniyor" demiyor ya da diyemiyorlar, jöleli kedi kuyruğu gibi diklenemiyorlar. Oysa rahmetli Duygu Asena bu konuda yazarken usturuplu yazar, karşı cinsi olabildiğince incitmemeye çalışırdı. Şimdikiler ustabaşılık gibi baş feminisliği ele geçirmek için aralarında kıyasıya mücadele veriyorlar. Ancak erkekler bu durum karşısında iki değirmen taşı arasında ezilen buğday gibi eziliyorlar. Erkekler "What fayda!.." ayakta uyuyor..
Dört beş yıl önce Hedy Lamarr adlı sinema oyuncusu "Her kadın muhteşem olabilir. Yapacağı tek şey hareketsiz durup aptal aptal bakmaktır" demiş. Ama bizim erkek kısmı hâlâ anlamıyor. Türkiye’de kaç tane kadın dergisi varsa açıp bakın, hep kadın-erkek ilişkilerine dayandırılan yazılarla doludur. Fakat yazıların sonu, erkek milletinin karşı cins söz konusu olduğunda ne kadar beyinsizleştiğinden, bu zaafı sonuna kadar nasıl kullanılması gerektiği ile bitirirler ve örnekler verirler. Ancak inanın bu yazıları döktüren (ki onlara göre erkeğin duygusal yönden iğdiş edilmesine "romantik" denilir) yaşamları boyunca aşkı doya doya yaşamış, aşkın acısını çekmiş, geçmişleri "keşke"lerle dolu olduklarını söyleyemezler, yazamazlar. Erkek manitalarını birkaç aylığına kullanıp piknik tüpü gibi yanlarında gezdirirler, olmadı çöpe atıp bir başkasını buluverirler. Buldukları da televizyon karşısında bira içip geğiren, maç illerken zart-zurt yellenen, kendileri de dağınık ya da bigudili saçlarıyla ortada dolanır, sonra da bir yerlerde birbirlerinin gözlerine bakarak sözüm ona şarap içip romantik gece geçirirler, buna da aşk derler..
Siz siz olun geçmişinizdeki "keşke"leri bir kenara bırakın ve yaşamınızda keşkelere yer vermeyin. Eskilerin bir lafı vardır. "Eğer ile meğer evlenmiş, keşke adında çocukları olmuş".. Böyle bir çocuğu doğurtmayın..
Yalnızlığınızın en verimli çağını yaşadınız. Kendinizle kadehler kaldırdınız yalnızlığın şerefine. Bazen de dualar ettiniz, yalnız olduğunuz için, içinizdeki sese aldırmadan. Pohpohladınız içinizden kendinizi, iyi ki yalnızım, iyi ki kimse yok, iyi ki bağlanmadım birine , iyi ki aşk acısından düşmedim içki küpüne. Kutladınız kendinizi yüzünüzde acı bir tebessümle. Yalan, büyük yalan.. Sevmedik yalnızlığı. Kaçıncı doğum gününü kutladık yalnızlığımızın, her mumda kuruyan damarlarımızdan birkaçının, zayıflayan hayat bağlarının? Aşktan korktuğumuzdan mı yalnızlığı seçmemiz? Oysa hayattan korkmadık, içimize oturacak acıları kovalamak için harcayacağımız zamandan korktuk belki de. Şafak atarken bile, uykusuz gözlerle yıldızlar arasında hiç sahibi olamayacağımız birinin yüzünü şekillendirmekten korktuk. Ruhumuzun ezilmesinden kimseye eyvallah etmeyen mağrur kişiliğimizin bir kadir bilmezin sevgi dilencisi olmasından korktuk. Oysa aşkı yaşamadan yok olup gitmekten korkmalıyız.
Tesadüfler bile birbirinizin ayağınızı dolaştırmışsa, alın sevdalarınızı yanınıza, girin sevdiklerinizin rüyasına..