DOĞAN MEDYA PES Mİ ETTİ?
DOĞAN MEDYA PES Mİ ETTİ?
“Artık iktidarı eleştiren yazılar yazmasan iyi olur. Bak patrona rekor cezalar geliyor!”
“ Olmaz, ben neysem oyum, kendimi değiştiremem!”
“ O zaman kusura bakma, patronun emri, ‘ ko-vul-du-nuz!”
“ Eyvallah!”
İşte size kovulan köşe yazarlarının yayın yönetmenleri ile yaptığı replikler… Şimdi sözüm ona özgür basınımızda (!) yakın zamanda olup bitenlere bir göz atalım ve ikiye ayrışan medyamızın, ‘Yandaşsızlarda olup bitenleri bir irdeleyelim. Yandaşlarda zaten sorun yok! Herkes halinden memnun, ver parayı, muhalefeti kötülemek adına ne istersen yazdırırsın! Hatta çizik bile attırıp kanalında kıvırttırırsın! Ismarlama gazetecilik dedikleri bu olsa gerek!...
İlk önce Başbakan’ın bu konuda neler demiş ona bir bakalım; Başbakan Doğan Medya’ya verilen vergi cezasının rutin bir uygulama olduğunu belirtip, “Al Capone’de çok zengindi ama sonra hayatının geri kalan kısmını hapishanede geçirdi.” Diyor ve Medya patronlarına “ Köşe yazarlarına hâkim olacaksın, olamazsan vitrine koyacaksın” diyerek tarihi açıklamasını yapıyor.
Sonra neler oluyor?
Maliyenin kestiği 3,7 milyon TL’lik cezada uzlaşma olmayınca konu mahkemelik oluyor. Daha sonra mahkemeyi kaybeden ‘Doğan Medya’ Danıştay’a gidince, Danıştay’da yürütmeyi durduruyor. Biz hukukun bu kısmını bir kenara bırakalım ve sonra neler olmuş onu bir inceleyelim; Olup bitenleri çabuk unutan bir toplumuz, hatırlatmakta yarar var!
Bu tarihi konuşmanın ardından Doğan Medya’nın hükümete muhalif köşe yazarları ve TV Program yapımcıları tek tek vitrine konmaya başlıyor! Önce Emin Çölaşan 22 yıllık gazetesi Hürriyet’ten kovuluyor ve okurlarına; “ Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi…” diyerek Sözcü Gazetesi’ne transfer oluyor. Kovulmanın ardından yaptığı açıklamada; “Ben hükümet aleyhine yazdıkça Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök kızıyordu. Yine aramaya başladı. Niye yazıyorsun bunları be kardeşim. Bin defa rica ettim yazma diye. Ondan sonra başımıza bela açıyorsun” Daha sonra bunları söyleyen Ertuğrul Özkök, yayın yönetmeliğinden ayrıldıktan sonra; “ Ben aslında gazetecilik yapmıyorum burada. Ben cambazım cambaz. Cambazlık yapıyorum ve zamanımın %80’i cambazlıkla geçiyor. Benim kapımda patron var. Kızları var. Damadı var” diyor.
Elde var bir…
Daha sonra iktidara muhalifliği ile tanınan Necati Doğru Vatan Gazetesi’ne yazdığı “İstanbul’da Kaç Aytaç Durak Bulunuyor?” başlıklı yazısını gazeteye verip akşam evine geldiğinde gazetesinden aranıyor ve bu yazısının yayımlanamayacağını başka yedek yazı gönderilmesi istendiğinde de Necati Doğru bu teklife “ Hayır” diyerek gazetesinden ayrılıyor…
Elde var iki…
Mesut Yar. Her sabah Star’da yaptığı “Uyan Türkiye Uyan” haber ve magazin ağırlıklı programı, hafta sonuna herkesin uyuduğu saatlere kaydırılıyor ve hafta içi programlarına son verilerek yerine toplumu uyutan dizilerin tekrarı konuluyor. Mesut Yar’ın 5 Aralık 2009 da beni de tanıttığı programı sonrası odasında yaptığımız sohbette kendisine “Neden Hafta sonu?” dediğimde, “Hiç sorma Erdoğan ” sözü her şeyi anlatıyordu…
Elde var üç…
Dokuz köyden kovulup sonra Onuncu Köyde soluğu alan Bekir Coşkun’da yıllarını verdiği Hürriyet Gazetesi’nden kovularak odasındaki çiçeklerini toplayıp teklif aldığı HABERTÜRK Gazetesi’nde soluğu alıyor…
Elde var dört…
Bekir Coşkun bu kez transfer olduğu Gazetesi’nde fazla yazmak nasip olmadan kısa zamanda tekrar buradan da kovularak gerçek köyünü aramaya devam etti. Ayrıldığı gazetedeki yayın yönetmeni Fatih Altaylı’nın Bekir Coşkun’u aradığı iddia edilerek “Çok uğraştım ancak engelleyemedim. Turgay Ciner dahi seni çok sevmesine rağmen baskılara karşı duramadı.” Sözünden sonra kovulan yazar şu günlerde Cumhuriyet’te rahmetli İlhan Selçuk’un köşesinde yazılarına devam ediyor…
Elde var beş…
Sıra geldi Star’da her hafta sonu ilgiyle izlenen “Her Açıdan” programının sunucusu aynı zamanda Vatan Gazetesi’nin de köşe yazarı Ruhat Mengi’ye… Artık programı rafa kaldırıldı! Gazetesinin 16 Kasım 2010 tarihli köşe yazısında “Ayrılık uzarsa merak etmeyin, bir gün mutlaka bitecek. Hangi baskı sonsuza kadar sürebilmiş ki? “ diyor.
Elde var altı…
Yalnız köşe yazan ve TV Programcıları mı? Komedyenler bile baskıdan nasiplerini alıyor. Yıllarca parodilerini gülümseyerek ve düşünerek izlediğimiz “Olacak O Kadar “ programı yayımdan kaldırıldı. Usta oyuncu programının hükümetin isteği ile bitirildiğini iddia etmiş ve “ Referandum öncesi sert muhalif programlar yaptığım için kanala hükümetten baskı geldi. O yüzden programımı apar topar bitirilmesi istendi” diyor.
Elde var yedi…
Bakalım sırada daha kimler olacak? Yoksa gazetelerinden ayrılan ve susturulanlar günah keçisi miydi? Ayrılanlardan geriye kalan yazan, çizen ve program yapımcıları yoksa yola mı geldiler? “ Bari bende işimden olmayım” diyerek pes mi ettiler? İçeride olan gazetecileri de bu gelişmelere kattığımızda “Basın Özgürlüğü”nden bahsedebilir miyiz? Bence kocaman “Hayır” Zaten Basınımız özgür olsaydı “Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Örgütü’nün yaptığı araştırmada Türkiye 122. Sıradan 138. Sıraya düşmezdi. Yazık!
Bir ülkenin yazarı, çizeri, programcısı kısacası sanatçısı özgür değilse, o ülkede demokrasiden söz etmek laf salatalığından başka bir şey değildir…
Aslında burada kovulan gazetecilerin açıklamalarından çok beni ilgilendiren, yayın yönetmenlerinin açıklamalarının vahimliğidir. Peki, biraz yürekleri varsa bu baskıların kim ve kimler tarafından geldiğini detaylıca kamuoyu ile paylaşırlar mı? Bunu yaparlarsa, işte ben onlara ‘cesur gazeteci’ derim. Hem bunlar gün ışığına çıktığında ‘Demokrasinin Onuru’ da kurtulmuş olacaktır ki Başbakan referandum sonrasında “ Halkımız demiştir ki; evet artık ileri demokrasi, evet artık özgürlükler, evet artık üstünlüklerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü, evet artık milli irade egemen olsun” diye söylememiş miydi?
Hem Anayasanın 25. Maddesini isterseniz bir kez daha hep birlikte anımsayalım; “Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebeple olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz” Öyleyse bu kovulmalar ve baskılar nedir diye insanın aklına takılmıyor değil…
Bakınız “Yandaş Medya” da hiç böyle şeyler oluyor mu? Herkes hayatından memnun! Köşe yazanları kovuluyor mu? Ey kovulanlar sizin başka işiniz gücünüz yok mu? Alın maaşınızı çıkın yurt dışı gezilerine anlatın oraları. Ver veriştir muhalefete ve gir patronun gözüne… Patronunda iktidardan övgü alsın ki, işleri tıkır tıkır yürüsün! Hem biraz Sabah Gazetesi’nin köşe yazanı Engin Ardıç ve çizeni Salih Memecan’dan da ders alın!
Yaşasın Magazin Basın!...
Ütopik bir fikrim var. Bakalım sizler bu ilginç fikrimi nasıl bulacaksınız!
Toplumumuzun okuma oranı düşük olsa da, okuduğunu tek taraflı okuyor, izliyor sonunda da buna göre konuşuyor ve ahkâm kesiyor! Zaten medyamızda ‘Yandaş’ ve ‘Yandaş Olmayan’ diye iki başlık altında toplandı. Yanlının yazdığını yansız, yansızın yazdığını yanlı okumuyor. Gelin patronlar, sizlerde futbolcular gibi bir gecede yazar ve yayın yönetmeni transfer edin. Hem okuyucularınıza da sürpriz olur! Belki reyting rekoru kırarsınız! Belki de satışta dibe gidersiniz onu kestiremem! Örneğin, kovulma rekorunu elinde bulunduran Bekir Coşkun “Akit” de, Akit’in yazanı Abdurrahman Dilipak’da Cumhuriyet’te yazsın. Emin Çölaşan Sabah Gazetesi’nde Engin Ardıç’ın yerine, Engin Ardıç’ta Sözcü Gazetesi’nde Emin Çölaşan’ın yerinde yazsın!.. Ne ilginç olur değil mi? Hiç olmazsa kimin ne yazdığı daha iyi anlaşılır. Sahi öyle ömür boyu da değil, yalnızca bir sezonluk veya kiralık olarak birkaç ay! Ne dersiniz? Dedik ya bizimkisi hayal… Böyle bir şeyin gerçekleşmesi demek, Doğu ile Batının yer değiştirmesi gibi bir şey. Yani dünyanın sonu…
Neyse biz ısmarlama yazı yazanlarla, kovulanları izlemeye devam edelim. Paranın gözünü seveyim sen nelere kadirsin, Gazetecilerde ne din ne de iman bırakıyorsun…
Sevgili köşe yazarı arkadaşlarım kenarınızda köşenizde bir yedek yazınız mutlaka bulunsun, yoksa ne olur ne olmaz bir gün sizinde telefonunuzu Yayın Yönetmeniniz, patronunuzun selamını söyleyerek arayabilir ( ! )
Daha özgür bir basın dileği ile sevgiler…
Ertuğrul Erdoğan
21 Kasım 2010 /Bursa