- 788 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
Ba'şe'nin Kalbi - 1
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Körlüğünün evveliyatı genç yaşlarına uzanan ve diğeri doğuştan kör olan iki yaşlı adam yaşarmış topal eşeklerin atlar kadar hızlı koştuğu, bir çiğnem sakızın bin dirhem altından daha değerli olduğu, develerin bir konaktan bir konağa kırk yılda gidebildiği bir adada.
Asırlar süren yağmurların çürüttüğü, oklarının paslarını aslanların yürekleriyle silen kemankeşlerin koruduğu, her biri bir dağ kadar görkemli ağaç kavuklarına tapar ve avuçlarıyla sımsıkı tuttukları bir inci eriyene kadar kahkahalarla şiirler okur, utançlarını, korkularını haykırır ve çürümüş ağaç kavuklarında yankılanan dualarını tanrıların tekrarladığına inanırmış bu adanın insanları.
Ada halkının geyik boynuzundan yaptıkları helvaları, adanın çok uzaklarında, bu adadan habersiz yaşayan insanlara satmak için yedi bin kalyonu olan ve her bir kalyonu ayrı bir diyara sefer yapan, asırlar sürdükten sonra dinen yağmurlardan öncesini bilen, bu nedenle ada halkının kendisine Ba’şe ismini verdiği bu yaşlı adamın gözlerinin neden kör olduğunu bildikleri için, ada halkından hiç kimse, Ba’şe’nin yaptığı uzun seferlere katılmaz, uzak diyarları arzulamazmış.
Ba’şe’nin yedi bin kalyonu sefere çıktığında en yakın diyara gitmek bin gece sürerdi. Öyle ki en uzak diyara yapılan sefere çıktılarında, Ba’şe’nin kırk bin tayfası aklaşmış saçlarıyla eve dönecekleri son ve en uzun sefere çıktıklarını bilirlerdi. Ba’şe, tayfalarını, altından başka hiçbir şeyin değerli olmadığı, kargalarının geyikler gibi boynuzlu olduğu, güneşin ay takvimi hesabıyla yılda bir kez göründüğünde bütün çamları eritip damla damla sakız yaptığı, adadan en uzaktaki bu diyardan seçerdi.
Nehma’da yaşayan herkes bilirdi, Ba’şe’nin tayfası seçilmenin kırk yıl sürecek bir yolculuğun ardından kırk bin dirhem altın yüküyle dönüş demek olduğunu ama Nehma’da yaşayan hiç kimse, Ba’şe’nin halkının kendilerinden üç bin yıl daha uzun süre yaşadığını bilmez, seferden dönen tayfalara Ba’şenin halkını, adasını sorduklarında, tayfalardan hiçbiri hiçbir şey hatırlamazdı.
Ba’şe’nin kalyonları Nehma kıyılarının ufuklarında belirdiği vakit, Nehma kralının ay ışığında dans ederek başlattığı törenlerde, binlerce karganın boynuzu kesilirdi, kalyonlar kıyıya demir atana kadar. Bütün Nehma Halkı kırk yıl önce uğurladıkları akrabalarını karşılamak için bu törene katılır, Nehma kıyılarında yaktıkları binlerce ateşin etrafında toplanırdı.
Karga boynuzlarının ve çam sakızlarının takas için hazırlanmasının ardından, Nehma Halkı’nın adını Gaje koydukları bu törende Nehma Kralı, halkının gözyaşları içerisinde dinleyeceği konuşmasını yapardı.
“Ey özgürlük hasretine tutsak kalmış ve şimdi binlerce ateş yakarak bekledikleri servetin kölesi olmuş halkım, aynı annenin doğurmadığı, aynı çadırda yaşamadığı halde milyonlarca Nehma’lı bir kaderin halkıdır ve düşmanlarımızı ürküten zeka ve dehasına yeniden kavuşabilmek için muhtaç olduğu altınlar işte kendisine yaklaşıyor. Yaylarını iki bacaklarının arasındaki üzengilere asarak Maikera Adasında yaşadıklarını bilmekten öteye gidemediğimiz bu insanlar bizim gerçek düşmanlarımızdır. Dedelerimizin dedelerine kara boynuzlu helva büyüsü yaptıkları için, ölüm bizim en kıymetsiz mallarımızı değerlendiriyor ve düşmanlarımıza veriyor. Biz, ölmemek için boynuz helvası yiyerek yaşamaya mahkûm edilmiş bir kaderin halkıyız. Biz, özgürlüğe kavuşacağı güne kadar dillerini mühürlediklerine söz vererek tanrı edindikleri kargaların boynuzlarını yaşamak için kesmeye mahkûm edilmiş bir yazgının halkıyız. Biz, her sene güneş göründüğünde, yerin yedi kat altına gizlenerek eriyen çamların seslerinde özgürlüğün düşünü besteleyen bir halkın kaderini yaşayanlarız. Kırk yıl önce uğurladığımız evlatlarımızdan çoğuna şimdi yeniden kavuşacağız. Derdinin devası yaklaşmakta olan halkım, en çetin savaşlara hazırlanmış bir şövalyenin yüreği gibi kabaran göğsünüzden geçenleri biliyorum. Kaderimizin önüne geçeceğimiz günü yaşamaya başladığımızı, paha biçilemez bir kaftanın, canı boğazına gelmiş en cimri bir sultan için bile bir parça kefen bezi kadar değerini kaybedeceğini bildiğiniz gibi bilerek silin gözyaşlarınızı. Hırsından parmaklarını ısıran birinin acıyı duyması gibi duyun size söylediklerimi… Yaktığımız bu ateşlere beklediğimiz altınları attığımızda, bu sefer eriyen altınlar kaderimizi dumanlaştıracak. Atalarımıza yapılan büyünün bozulması için, yeni bir sefere hazır ettiğimiz kırk bin evladımızı bu sefer bağrımızdan söküp alamaması için, Ba’şenin kalbini şimdi yakmak için, en derindeki damarlarımızı çatlatana kadar soluyacağız bu dumanı… Devesini kaybetmiş bir bedevinin devesine kavuştuğunda nefes nefese havayı soluması gibi soluyacağız bu dumanı… Sevgilisinden ayrı düşen bir savaş esirinin, hasretinden yanıp kül olan yüreğine kavuştuğunda diğer sevgili, nasıl koklarsa o yüreği, nasıl içine çekerse o sevdayı öyle soluyacağız bu dumanı. Şahadet parmaklarımızı kaldıracağız ve tanrılarımız çirkin sesleriyle bağrışarak Ba’şe’nin ateşte yanan yüreğine üşüşürken, ebediyet marşını okuyacağız. Ölümsüz ruhlarımızla yaşamaya başlayacağımız özgürlük için silin gözyaşlarınızı…”
- devam edecek
YORUMLAR
Bu tarz yazılar sitede çok az.
Farkı farkeden ve okuyan, bulan; seçkiye teşekkür etmeli.
Teşekkürler.
Son zamanlarada; özellikle gözden kaçırdıklarımızı farkeden ve faydalanmamızı sağlayan bir politika içindeler.
Bence gayet güzel.
----------------------------------------------------------------------------
Yazınızın tarzı vardı. Kurgı ve anlatım güçlüydü.
Tebrik ederim.
Selamlar.