Bastonu Kırılan Delikanlı
Kalp ameliyatı olacaktı..hayatın gözbebeği akraba tepeler akrep kıskaçlarında gurbetini yaşamaktaydı.Akraba ile akrep kıskacını eş değerde tutamazdı elbette,hastaneye dahi kaldırıldığını bilenin olmaması,kibir yastığına putrak kanaviçeleri serpiştirmişti.Olsundu,gam ve kederi çekenler hayatı boğmuyorlardı ya!Kendisine de bir fırsat gelir diye pusu içerisinde düşündü.
Kalbine stent sıkleti üç gündür uygulandı uygulanalı,kıramadığı atalet apoletiyle hastane koridorunda dolaşmaktaydı.Üç güne mal olan bu hırsız düşünce,geç bırakılmaması gerekli olan en son hayalini sekteye uğratabilirdi.Kim bilir neler vardı bu fildişi kulesinde?Tarihin sıvazlamaya vakit ayıracağı bu bohem seyyalenin ucunda barikat(lar) vardı:Kendisi..Hayatında hatırlamak istemediği pırlanta yelpazeler,insanın ruhunu sürükleyen mana küpürleriydi.Kalp damarlarına ismi bilinmeyen sahillerden taşınmış olan hicran balyaları,dinamiğini yitiren insan maketi bırakmıştı geriye.İşin bakiyesiyle biyografisini tanıtma, acemiliğin kalemşörlüğünü fısıldayabilirdi. Lacivert aynaların yamacında küstüm çiçekleri boylu boyunca yeşermişken,dikenlerin hasret nakaratlarına dudak misafirliği yapabilme pek de zor olmasa gerekti..İyi-kötü her şeyi nadasa bırakabilme,seçicilik nakşının isabetsiz koridorda atıcılığını yapmak demek olurdu.Beynindeki antikorların fizibilitesinin sağlanması ise bu derbeder kalbe bırakılmıştı.
İnsanın mahiyeti çift yaratıldığı için,bu hakikati doğrulayan bir manzara nazara aşkedilmişti.Nazarda diğer bir delikanlı hasta yatağında çığlıklar kopartıyordu.Yatağa uzanmadan önceki en son işlediği çirkef,bir evlilik yüzüğünü masum bir hanımefendinin parmaklarından kopartma pahasına çalmak olmuştu.Kopartıp çalan,çare gelmeyen odada çığlıklarını kopartıyordu.Karanlığa yaslananlar, ışığın fişe dahi takılmasına müsaade etmeyeceklerdi.Işık onları fişleyecekti belki.Vesvesenin fit vermesine yelken açanların akıbetinde acı bir panorama ve zehir fişeklerinin deruhte olması kaçınılmazdır.Kaçınılmayacak eşikten içeri girme ise iyi-kötü herkese biletsiz sağlanacaktır!
Ruhunun mahkumu genç,kalbi stent sarmaşıklarıyla örülü diğer genç arkadaşına sesleniyordu:
-Parmak izimi kaybettim buraya geldim geleli,bulamıyorum.Her şeyde is-pas,her adımımda yas var sanki..
-Kaybettiklerimize ağlamaktan öte var mı çare?Zaten kazancımız ne olmuştu ki!
-Çaldığım yüzük,dakikalar geçtikçe boğazıma halka halinde yapışıyor.. ve ruhumu sıkıyor.
-Bey babam bana hayatında iken nasihatte bulunmuştu da inanmaz tarzda onunla alay etmiş ve onu dinlememiştim.Ne yaparsan onun gölgesi seninle birlikte gelir derdi.Hayatı boyunca da dilinden düşürmediği şu nazım söz,şuan dar havsalama rağmen beynimdedir:
-“Dün geçti,bugün var mı?
Gençliğe de hiç güvenmem,ölen hep ihtiyar mı ?!”
-Doğru söylemiş beybaban..fakat biz kalp peteklerimizde zehir ürettik seri katil edasıyla.Gözümüzden kalbimize cinayet orkestrası ilmik ördü.Dekorlar bize göre ayarlanmış,çeşmesi su akmayan caddelerde çok ter dökmüştük..hiçlik uğruna..
-Gözümüze takılan cazibeli ilk fayans tanesiyle gökdelenler inşa etme profiline imza attık!Yıkık dökük kalb mayamızı özü itibariyle karıştıramadık.Bu mayada gözyaşları mutlaka bulunmalı ve olmalıdır derdi rahmetli dedem.Ben ise,onun vefalı bastonuna dahi sahip çıkmadım,çıkamadım.Söyle,hangi derdime yanayım?
………
Yananlar,yanmazdı bu dünya ötesinde..ötelerin bağrına su serpme cehdini gösterenler,yamalı çatı altında halk edilmeyeceklerdi.Fikirler ârâfta kalmaz,kalp odacıkları zik zaklı yollara eşlik etmezse necat gökkuşağı semada ebediyen yanıp sönecek demekti.
Katedral gözyaşlarına jelatin sürmekle,hissiyat süreyyâsı ortaya çıkmaz!
Etrafında papatya yaprakları gibi dizilmiş olan doktorlara son nefesi eşliğinde bakarken,rüyasında gördüklerini nasıl anlatabilecekti ki?Son ameliyatının bununla katık yapılamadığına ne kadar da çok üzülüyordu.Hislenmek, yarı açık kapıdan görünemeyenlere ne duyurabilirdi onun için?Ses için kalp lazımdı,o da erimişti artık.Bir bardağa boşaltacak kadar zamanının olduğunu yavaş yavaş hissediyordu.İskelede vefalı bir baston,taptaze toprağıyla endam eden bir mezar ve hastahane görünüyordu.
Ruhu ise pişmanlıkla yoğrulmuş ateşsiz fırında sıra beklemekteydi..
Gürsel ÇOPUR
YORUMLAR
Ruhunun mahkumu genç,kalbi stent sarmaşıklarıyla örülü diğer genç arkadaşına sesleniyordu:
-Parmak izimi kaybettim buraya geldim geleli,bulamıyorum.Her şeyde is-pas,her adımımda yas var sanki..
-Kaybettiklerimize ağlamaktan öte var mı çare?Zaten kazancımız ne olmuştu ki!
-Çaldığım yüzük,dakikalar geçtikçe boğazıma halka halinde yapışıyor.. ve ruhumu sıkıyor.
-Bey babam bana hayatında iken nasihatte bulunmuştu da inanmaz tarzda onunla alay etmiş ve onu dinlememiştim.Ne yaparsan onun gölgesi seninle birlikte gelir derdi.Hayatı boyunca da dilinden düşürmediği şu nazım söz,şuan dar havsalama rağmen beynimdedir:
-“Dün geçti,bugün var mı?
Gençliğe de hiç güvenmem,ölen hep ihtiyar mı ?!”
---------------------------------------------------------------------
Ne kadar güzel bir yazı okudum.
Usta işi ruh tahlilleri ve hasta tasfirleri vardı.
Yazıda ince bir şiirsellik de vardı.
Dün okusan 10 numara verirdim.
Bugün?
Numara butonu yok ki vereyim.
selamlar.