"kızın gözleri sabah kokuyordu"
"İncecik bir ışık demetiydi. Gündüz güneşin koynunda saklanır, akşamüzeri gökyüzü,
karanlık ile aydınlık arasında ikirciklenirken,
güneşin koynundan usulca çıkıp bulutlara yerleşirdi.
Bulutlar yüreklerine gömdükleri değerli ışık topunun
sevecen sıcaklığı karşısında utanır, hafifçe kızarırdı.
Bu utanç tüm gökyüzünü gelincik tarlasına dönüştürürdü böylece.
Güneşin batışını izleyenler, içlerini üşüten rüzgârın
onun fısıltısı olduğunu bilmezlerdi,
göğün allanmış yanaklarının onun marifeti olduğunu da..."
"Güneş Boğaz’ın sularından yükselip, her yeri turuncuya boyadığında
Zeliha’nın gözlerine baktı. Kızın gözleri sabah kokuyordu,
taze, serin ve huzur verici. Silindi peri, çözgüden yavaş yavaş.
İncecik bir ışık demetine dönüştü sonra. (...) Defne ağacı,
perinin yaptıklarını sabah rüzgârına anlatıyordu.
Henüz on beşine girmişti bu kız. Masumiyeti merhamet uyandırıyordu onda.
Rüzgâr defne ağacına hak vererek kızın saçlarını okşadı..."
NUR YAZGAN /LÂL KİTAP
... yukarıdaki fantastik anlatımla başlayan "Lâl Kitap" ,
sonuna kadar şiirsel dilini devam ettiriyor..
sevgili Nur Yazgan’nın bebeğine hamileyken, bebeğin ,kız olduğunu öğrendiği zaman başlıyor,
"Lâl Kitab’"ın da dokuz ay süren hamileliği ..sonra doğuyor ..o da kızı sanki ..
"Duygu Asena" ödülüne layık görülüyor..hak da ediyor..
ilk bakışta yazarının da söylediği gibi "bir kadın kitabı" görünürlüğünde..
ancak erkeklerinde okumaktan tat alacağı..aslında cinsler üstü bir kitap..
kadın da erkek de bir gün "lal "oluverir..ses vermeyebilir...
yine, N.Yazganın söylediği ;
her kadının çok iyi bildiği..kız çocukları ,bir günde büyüyüverir..
karekter,başkası mı..anlatılan başkasının hayatı mı..
her insan, bulunduğu her neresiyse yeri..
karşılaşıyor bir yerinde kendiyle..tanıdıklarıyla..tanık olduklarıyla
okurken, okuduğum(gördüğüm) şiir mi sanısına kapılıyorsunuz..
düşsel..rüyanın sınırlarında dolaşan ...bir o kadar gerçek..
biraz buruk.. biraz tadı acı.. dilin ucunun yakaladığı,
keyif veren kırmızı pul biber tadında..
satır arası hayat...hep olduğu gibi...
halıya attığınız ilmek bir yüz,bir ters...
önü başka..altına bakarsan başka ..
halının da,hayatını da dokusu gereği...
kitap okumayı severim..yaşamımın parçasıdır okumak..
fakat, bu kitabı okurken o kadar içine alıyor ki insanı,
atlıyorsunuz tülü kaldırıp romanın içine..
okumuyor,seyrediyor,seyrediliyorsunuz yaşayarak..
elinizi uzattsanız dokunuverirsiniz kahramanına, romanın..
halıya resmettiği, "kendinin" saçlarından dökülen gülleri toplarsınız ,
koklarsınız da gülleri..
yürürken hayat yolunda gül fidanlarına basıyormuyum acaba dersiniz..
çıkayım elma ağacına ben toplayayım elmaları..başkasına toplatmadan..
elmalar yerlere düşmeden...
gözbebeklerinize baksa biri görecek romanın resmini ..
(çok sevdiğim) matba kokusu olmasa burnunuza gelen..
kalabilirsiniz romanın orta yerinde..tutar okşarsınız Zelihanın saçlarını..
Deli Saraylı ben olaydım dersiniz...
kim bilir belki Deli Saraylı sizsinizdir hayatınızın gerçeğinde...
belki de ilhamın perisi..bir ışık seli...
saçınızın bir telini ağartıyorsunuzdur her seferinde..
"Karanlığın zirvesinde dolunayın gözlerini acıtacaktı önce.
Sonra bir damla gözyaşı olup akacaktı yer yüzüne.
Dolunayın gözyaşlarının nereye düştüğünü,kimin yüreğine aktığını bilen yoktu,
onun kim olduğunu ve gerçekte nasıl göründüğünü de.
Güzel bir kadına dönüşüyormuş söylentiye göre.
Dolunayın pırıltılı göz yaşları yerküreye kavuşurken sicim gibi uzuyormuş.
Tel tel ışık saçılıyormuş ortalığa.
Her ışık teli kadının bir tel saçını doğuruyormuş çığlık atmadan,
bir"ah" bile demeden;acısını içinde saklıyormuş.
Sonra upuzun saçlar beliriyormuş toprağın göğsünde.
Gecenin içinde parıldıyarak toprakla sevişiyorlarmış gizlice.
Küçük ışık kümeleri büyülü saçların içinde hınzırca oynaşmaya başlıyormuş."
"Bir insana ilham verdiğnde yavaş yavaş ağarırmış saçlarının bir teli.
Sonra koparmış kökünden o insan öldüğünde"
benden bu kadar..devamı kitapta..
hadi alın , okuyun..
sizin de olsun Lâl Kitap..
şebnem