- 965 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yangın İhbarı Var Yüreğimde
Sancılar çoğaltırken imgeleri, korkmadan çiğne yüreğimi
Geç sevginin doğrularından, dilinle çöz terli düğmelerimi
Seni sevdikçe sessizliğim büyük, sustukça kopar zincirlerimi
İncecik bir yol bul ve sorgusuz güzelliğinle süsle gecelerimi
Nefesin doluyor seni düşünürken içime. Bakışların bir temmuz alevi, ağustos yakıyor yüreğimi. Sen ateşsin besbelli. Hafifçe izliyor beni gözlerin, gözlerinin arkasında seven bir kadın. Işıkta kırmızı, direksiyonda sızı, sararıyor düşünüşlerimiz ve yeşil yanıyor, yandıkça veriyorum gazı.Yolda sen, içinde ben, içimizde sevda, suskun dilimiz. Az sonra yeniden başlayan direncimiz ve gerçeğe dönüşümüz. Ey hayat bu anı ölümsüzleştir, dillere destan olsun birbirimizi böylesine sevişimiz.
Can düşünce gül yaprağına coşkuyla atar yürek, kimi gülüştür, kimi gizli bir öpüştür, türküyle ütülenirken gömlek. Sevda ne yana düşerse düşsün gülüm, içimizdeki sevgiyi düşürmemek gerek. Kimisi ballı börek yer, bazıları soğanla çökelek. Biz bizi anlarız, sevda taşını en ulaşılmazlığa dikerek. Sen ol aşım, tuzum, en görkemli sofram artık. Sen olmasan, bu yalan dünyanın bana başka nesi gerek.
Dalgıç yüreğimiz denizler altında fersahları arşınlarken cesareti gözlerden alır. Her dayanış kendimizedir gülüm, dalganın özüne gelgitler vurmadan köpürmez anılar. Can kesilir, damarımızı kesince kelepçe ve biz bunun için unutuluşa oluruz asık bir çehre. Sokul yakınıma, bir çoban ateşi yaktım sana. Saatler tükenene dek kal yanımda. İstersen bir yatak açarım aşk bakışlı kadınıma. Şafağın sancılarına karışırız sonra, dudaklarının merhemlerini çalarsın sevda yanıklarıma. Gece terk edince çadırımızı gülüm, yeniden savruluruz aşkın yataklarında.
Hep fark ararken sevgide, yeni bir düşünceye salınır usumuz. Döngüsüz yaşanmışlıkların çağrıları nasırlı yüreğimize çarparak geri döner. Gerçek özlemin göğsünde sadece kendi tiktaklarını hisseder. Matarada kalan son damlayla dudaklarını güneşe serer. Kimi geceler kapının ziline, kimi sevdanın tenine kurulu yaşam saati, sadece anları yaşarken titrer. Ter gövdeyi sular, parmaklar tutkuyu dişler, ardından lamba söner. Hayat bebeğim, anlayacağın sayfası kırışık, rengârenk bir defter.
Bir beyaz kısrak seç ovalarımdan şimdi, ‘yılkı’ olsun ismi. Atla terkime sevdam, yolları aşalım şiir gibi. Geceler sürelim yüzümüze, karanlık önümüzde eğilsin bir dal misali. Sevinç olsun ruhumuzda, gökyüzüne ağlar atarak süpürelim bütün dertleri, yeller gibi. Bir gemimiz olsun sevgi imparatorluğuna taşısın sonra seven yüreklerimizi. Boy boy çocuklar çekiştirsin sevdam, o menekşe renkleriyle bana biçtiğim alevli eteklerini.
Bilmelisin ki; gönlünün duvarlarında geceler olsa da, çiçekli göğsündeki gün dökümlerine sevdamı ekerim. Senin ellerinde yârim, dünyanın en soğuk kutuplarına giderim. Bir sevdanın en ölümsüz filmisin sen, yırtarım tüm siyah beyaz perdeleri, aşkınla mendil düşürdüğün o harika devirlere dönerim. Bir öpüş ol dudağımda, bir dokunuşun için gözümü kırpmadan ölümlere giderim.
Aşk yolculuğunun çöllerinde bir vahaya uzanır gözlerin. Işıkları seçemez bu aralar, yorgundur ferim. Senin için yürüdüm bunca yolu, bil ki sevda ile kapına geldim. Yaratanın seçtiğisin sen, seni bir başka sevdim. Açtım seven avuçlarımı semaya, miğferim ol, duy sesimi gönlüme dol. Uzat sevdam ellerini, aşkla yürüyen bir adamım, hayat arkadaşım ol.
Düşün ki; yollarca korkularımıza diken döşeyerek yıllar aşarız, kendi sorgularımızın yankılı düşünüşleriyle. Hep aynı koşuşturmacadır gözümüzdeki yaşın sebebi. Sözcüklerimize bir sevda hükmeder her mevsim, direncimizin nağmelerine yüz sürerken aşk. Suçumuz düşünmektir. Düşündükçe daha derinlere inmektir merdivensiz çıkışlarımızın tek sebebi. Mavidir halatın rengi, yeşil kanarken ellerimiz, siyah gecelerimizden suskun sözcükler yükselirken yangın ihbarlarına açıktır yüreklerimiz.
Yaşam fısıltını taşıyor buralara rüzgâr, içinde en çok sevdan var. Gülüşlerinin kapsüllerine menekşeler ekiyorum, saçlarının köprülerinden geçerek sana yürüyorum. Bir deniz kasabasında karşılaşıyoruz, suskun acılar şerbetiyle merhabayı yudumluyoruz. Güneş saklıyor titrek yüreklerimizi, birden sevginin kadehlerine dolup sevdayla birbirimize dökülüyoruz.
Bilmelisin ki; hep avuç içi çizgileridir, o yanıtını merak ettiğin düşünüşler. Ruhunun asil çerçevelerinde bir yorgunluk yansımasını fark ettiğinde çizgiler çizersin sevgiyle yüreğime. Gün kısalır, gece uzar, söz büyür, aslında büyüdükçe susar sevdam. Yaşamın suları gibidir aşk, maviye ulaşmak için günlerce damlar, birikintisiyle çağlar ve gün gelir mutlaka o eşsiz dinginliğini kucaklar.
Dokunduğum bütün turunçlardan gül esintili geceler estiririm ben. Çünkü Akdeniz kokar yüreğim. Düşten var olan bir kadınsan, yorgunluğu bile öğütür sevgi değirmenim. Sevdanın kınası var şiirlerimde, dilersen en görkemlisini senin için aşkla yakarım. Dokunalı çok oldu kadın yüreğine bebeğim, sor bakalım kadın düşlerine, şu an nerendeyim? Bakma suskularıma, gün gelecek çığlık gibi kara gecelerini ışığımla bembeyaz edeceğim.
Gövdemi bayram gülüşlerine budadım, yemyeşil bir özlemin sözleriyle boyadım. Sana döndüm ruhumu, aklandım paklandım ve avuçlarına uzandım. Sar gövdemi, süz sözlerimi sevdam, bir değil bin dolu hasretle sana geldim. Sargılarına kokunu sürerek dola kollarını bedenime bu gece de. Sarı yapraklar tenin, menekşeler rengin olsun. Kocaman düşleri ilikte gülden biçilmiş sevda elbiseme, çözemesin onu senden başka hiç kimse. Bu gece de ağrılı yatağıma iliş ay gülüm, dışarıdaki zemheriden koru beni yüreğinden dökülen imgelerle. Bu gece seninle tütsün aşkımızın bacası, ölümsüz bir dünyanın iksirlerini sür şu yorgun bedenime kutsal ellerinle.
Damarlarımdaki sorgusuz sevgiye bir fidan derdim, köküne gül tohumu gizleyerek. Mevsim güz şarkıları çalıyordu, seni buldum, sesinin ılıman iklimlerine geçtim, geceleri birbirine ekleyerek. Sevdanın suyunu döktün gönlümün kurak topraklarına, şiirim oldun boy verdin, şairim diyerek. Sevdim seni kadın duruşlum, gül yaprağım baharımda odamı donatır diye tanrıdan seni diledim. Yağmursun sen, yağ ruhuma bereketli gözlerinde beni yad ederek.
Selahattin Yetgin
--------------------------------------------------------------------------------
Bu şiirin hikayesi:
Yüreğimizin haritalarını tenimizin sızılarıyla okşarken sarsılır toprak, yüzümüzdeki eşsiz güzelliklerin saydam taşlarına şiir işleriz, çocuk yalnızlığımıza günler çağırırken. Su kökü besler, kök yaprağa her mevsim aşk yükler ve gür bir orman olur yaşamak. Yangınlarımız başlar sonunda, bir ihbar çığlığı sokulur seven yüreklerimize, zordur uzaktaki çoban ateşlerine ulaşmak… Güneşe yüreğini verip sevdayla ısınanlara…