- 2267 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KÜRESELLEŞME VE ULUS DEVLET SÜRECİ
KÜRESELLEŞME VE ULUS DEVLET SÜRECİ
Yirminci yüzyılın ilk yarısında bilgi başıca üretim faktörü haline gelmiş(bilgi devrimi), yeni bir toplumsal yapılanma(bilgi toplumu) belirmeye başlamıştır. bu değişimin temelinde iletişim ve ulaşım teknolojilerinde sağlanan ucuzlama ve gelişmenin yattığı söylenebilir. Liberal ekonominin yaygınlık kazanması ve soğuk savaşın sona ermesiyle bu süreç hızlanmış, modernite kaynaklı toplumsal, siyasi, ve ekonomik kurumlar yeniden yapılanma ve örgütlenme ihtiyacıyla başbaşa kalmıştır.Birçok araştırmacının bireysel, toplumsal ve evrensel manada hemen her şeyin yeniden biçimleneceği tarihsel bir kırılma noktası olarak gördüğü bu değişim süreci daha ziyade "küreselleşme" kavramı ile ifade edilmektedir(Giddens, 2000;13: Bozkurt, 1003).
Kavram olarak küresel sözcüğüünün kökeni, 400 yıl öncesine gitse bile, küreselleşme kavramı oldukça yenidir.İlk olarak "1960’larda kullanılan küreselleşme kavramı aslında 1980’lerde sıkça kullanılmaya başlanmıştır.1990’lara gelindiğinde ise, bilim adamlarının önemini kabul ettiği bir anahtar sözcük haline gelmiştir (Bozkurt, 2006;583). Nitekim tarihe baktığımızda üç büyük kitaplı dinin küresel bir hedef ya da ideolojiye sahip oldukları görülecektir. Bu dinleri kendilerine amaç haline getiren bazı imparatorlukların küresel hedefleri olduğu da bir gerçektir. Örneğin Roma İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu hükümranlıkları süresince kendilerini dünya egemenliğine doğru götürecek bir dünya sistemini geliştirmişler ve 19. yüzyıl öncesindeki küreselleşmenin birere örneğini oluşturmuşlardır (Özkul, 2008;119). Küreselleşme olgusunun tarih boyunca gündemde olduğunu söylemek mümkündür. Küreselleşme bütün dünyanın yaşadığı tarım ve sanayi dönemlerinden sonra ortaya çıkan, yeni bir dönemin, iletişim ve bilişim döneminin tezahürlerinden biridir (Özkul, 2008;120).
Öncelikle küreselleşmenin neyi küreselleştirdiğine bakmak gerekmektedir. Böyle bakınca da küreselleşmenin 18. yüzyılın sonuna tarihlendirilebildiği apaçık görülür (Yavuz, 2001;24). Ancak, tam anlamıyla küreselleşme kavramının ortaya çıktığı dönem olarak 20. yüzyılın ikinci yarısının göstermek mümkündür. Küreselleşme özellikle, Sovyetler birliği tarafından oluşturulan Varşova Paktı’nın dağılmasıyla tek kutuplu bir dünyanın ortaya çıkmasına paralel bir biçimde, iletişim ve ulaşım teknolojilerinin hızla yaygınlaşması, milli devlet sınırlarının eski dönemlere göre daha az önemli hale gelmesi ile büyük bir gerçeklik kazanmıştır. Küreselleşme daha sonra da bilim, sanat, hukuk, siyaset, kültür ve iktisadi alanlarda dünyadaki bütün ülkelerin birbirlerine daha çok bağımlı hale gelmeleri ve ortak değer, yaklaşım ve değerler benimsemeye zorlanmaları sürecini de ifade etmeye başlamıştır (Demir, 1997;80).
Mesafe mefhumun birçok alanda anlamsızlaşması, toplumlararası ilişkilerdeki ve yakınlaşmadaki büyük artış, ülkeler arasındaki bağımsızlığın görülmemiş düzeye ulaşması, uluslararası örgütlerin artarak etkinleşmesi, demokrasinin uluslararası toplumun temel değeri olarak güvenlik ve barış gibi evrensel bir yaklaşıma konu olması, değerler ve yönetim bağlamında yerelleşmenin güçlenmesi küreselleşmeyle ön plana çıkan gelişmeler arasındadır. Milli sınırların eskisi kadar ayırıcı olmadığı bu yeni dönemde uluslararası sıstemden bireysel ilişkilere kadar sosyal yaşamdaki tüm sistem ve kurumlara tesir eden yeni eğilimlerin-daha önce hiç rastlanmamış bir hızla-hemen her yere ulaşıp etkide bulunabildiği görülmektedir(Beşirli, 2007;82-82).
Küreselleşme sürecine zemin hazırlayan en önemli unsurlardan birinin de kapitalizm olduğu görülür. Kapitalizm gerçekten küreseldir ve kolanyalizm yani dünyanın geri kalanına batılı değer ve kavramların empoze edilmesi kadar iyi anlaşılmamıştır. Kapitalizm başlangıçta batıda ortaya çıkmış olabilir. Batıyı kökten dönüştürmüştü, şimdi de dünyanın geri kalanını dönüştürmektedir(Caydı, 2005;116).globalleşme artık bütün dünyada kanıksanmış durumdadır(Caydı, 2005;80). Küreselleşme ferdin ortadan kalktığı bir aşırı ferdiyetçiliği öngörmektedir(Koçdemir, 2002;282). Dolayısıyla da küreselleşmenin kapitalizm sürecinden etkilendiğini söylemek mümkündür.
Kapitalizm insanları birbirinden soyutlamakta, onları rakip haline getirmekte ve sürekli birbirlerini ıskartaya çıkarmaktadır(Caydı, 2005;59). Yine aynı şekilde batı toplumlarının doğu toplumlarına ilişkin teorileri kapitalizmin bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Karşıtlarınca, kapitalizmin yeryüzü ölçeğinde yayılıp dağılması ve onun yeni adı olarak görülen küreselleşme(Kızılçelik, 2001), adı gibi küresel ölçekte tartışılmakta ve küresel konuların hemen hepsiyle ilişkilendirilmektedir(Gündüz, 2006;839). Küreselleşme dünyayı tek bir yer olarak kavrayan yeni bir bilincin şekillenmesidir(Gündüz, 2006;839).
Küreselleşme, beraberinde getirdiği bireyselcilik ve sosyal normlara bağlı olmama özellileriyle bireylerin toplumsal kurallara olan inanç ve bağlılığının kopmasına yol açmaktadır(Koçdemir, 2002;282). Sosyal birliğin dağılması tehlikesi küreselleşmenin en ciddi sonuçlarından biri olarak görülmektedir. Küreselleşme rekabetin büyük, dayanışmanın ise küçük harflerle yazılmasını öngörmektedir(Caydı, 2005;153). Bu sürecin ayırt edici özellikleri olarak ticaretin ve doğrudan yabancı yatırımların artması, uluslararsı şirketlerin artması, etkinliklerin iletişim ve ulaşımın başdöndürücü gelişimi, insanlar, mallar, hizmetler ve sermayenin önündeki sınırların ortadan kalkması, teknolojinin dünyanın her yerinde üretime ve pazarlamaya imkan vermesi, ekonominin bilhassa finansman alanınıda virtisel hale gelmesi, kültürler arasındaki çatışmalrın sona ererek bir batılı dünya kültürünün hakim olması, buna bağlı olarak kültürel bir aynılaşma ya da tepkileşmenin yaşanması gibi hususlar gözterilmektedir(KOçdemir, 2002;278).
Kapitalizmin kazanımlarından sayılan sosyal devlet çökmüştür. Avrupa ve Amerika’da da çökmektedir.Özellikle kapitalizmde insanların birbiriyle doğrudan ilişkiye geçmedikleri, onun yerine mal, iş, para üzerinden ilişki kurdukları görülmektedir(Caydı, 2005;58). Küreselleşmenin her geçen gün daha da fazla önem kazandığı dünyada da aynı durum sözkonusudur.Küreselleşme kavramı nüfusun artışıyla da doğrudan alakalı bir kavramdır. Gelişmiş ülkelerde nüfusta azalış söz konusuyken, gelişmekte olan ülkelerde ise ciddi oranda bir artışta söz edilebilmektedir. Bu durum dünya nüfus dengesini tehdit eder hale gelmiştir.
Doğu-Batı dünyasındaki nüfus yapısı özellikleri ve fonksiyonları değişiktir.mesela nüfus doğu toplumlarının önemli bir gücü ve potansiyeliyken bu durum batı toplumları için birebir geçerli değildir. Doğu toplumları her zaman nüfusu önemsemiştir. Oysa batı toplumları nüfusu, çoğu kez bir sorun olarak görmüştür(Gündüz, 2006;838). Batı toplumlarının nüfus konusunda bir darboğaz içerisinde olduğunu söylemek mümkündür. Batı içerisinde bulunduğu bu durumdan kurtulmak için doğu toplumlarına yönelmektedir(Gündüz, 2006;838). öyleki batı toplumarının doğu toplumlarına yöneliş süreci beraberinde kapitalizm ve ardından da küreselleşmeyi getirmiştir.
Küreselleşme uzak yerleşleri birbirine,yerel oluşumun kilometrelerce ötedeki olaylarla biçimlendirdiği ya da bunun tam tersinin söz konusu olduğu yollarla bağlayan dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması şeklinde tanımlanabilir(Giddens, 1994;62). Siyasal düzeyde ise küreselleşme, ulus devleti üzerine bir hegemonya siyaseti uygulama ve onu zayıflatma tasarımıdır(Habermas, 2000; Jameson, 2000).
Küreselleşmeyle birlikte, uluslararsı hukuk kodlarının devletlerin kendi vatandaşlarıyla bağlarının niteliğini daha fazla belirlediği bir dönem söz konusudur ve uluslararası toplumların "içbelirleyici" öğesi haline gelmiş durumdadır(Keyman,2000;25). Bu değişim iç egemenliğe devlet egemenliğinin en üst, mutlak ve nihai otorite olmaktan çıkışı, devletin iktidar alanının oldukça sınırlanması şeklinde yansımaktadır(Şahin, 2006;58). Ayrıca denebilir ki küreselleşmeyle birlikte, demokrasi anlayışına insan hakları ve bireysel özgürlüklerin damga vurduğu görülmektedir. Bugün demokrasi ve özgürlüklerin uluslararası denetim ve gerekirse yaptırım boyutlarına sahip durumdadırlar(Beşirli, Şahin, 2007;94): Ulus devleti merkezilikte ve mutlaklılta gerilemeye dayalı yeniden yapılanma sürecine sokan gelişmeler özgürlük ve demokrasinin yükselen değerler haline gelişiyle yakından alakalıdır. Küreselleşmeyle; hukuk devleti,anayasal devlet yerinden ve katılımcı yönetim gibi ilkeler önplana çıkmış, insanların sadece vatandaş olmadığından hareketle milli, dini, mesleki, gelenek ve görüşlere ilişkin kişisel gerçekleri dikkate almayan siyasal düzen anlayışının yetersiz olduğu şeklinde bir anlayış egemen olmuştur(Bilgin, 2003;112).
Küreselleşme, paranın ve malların dolaşımından daha fazla şeydir. Zaman, mekan kavramlarının eski anlamlarını yitirmesi, sınırların ortadan kaybolmaya başlaması ve yeryüzündeki tüm insanların -ve ülkelerin- karşılıklı bağımlılığının artmasıdır(Bozkurt, 2006;346). Elterien’in tespitlerine göre küreselleşme, değişik süreçlerde gerçekleşen bir çatışkılar düzeneğidir. Bu düzeneğin temelleri ise çeşitli oluşumlardan meydana gelmektedir. Küreselleşme bir özelliğiyle ulus devleti, işletme ve ulaşım süreçlerini, tüketici yönelimlerini, modern yaşamın belirli alanlarını evrenselleştirse bile, aynı zamanda diğer boyutuyla da biricikliğin ya da farkın canlandırılışını ifade etmeye çalışarak tekilleşmeyi de teşfik etmektedir. Küreselleşme yer küredeki modern toplumsal yaşamın yüzeysel görünüşünde ve kurumlarında belli bir aynılaşma yaratma eğilimindedir. Öte yandan aynı zamanda küreselin genel koşullara göre içselleşmesi ve yeniden eklemlenmesine yol açmaktadır. Küreselleşme, insanları coğrafi sınırlar boyunca birleştiren yeni küresel, bölgesel ve ulus aşırı cemeat ya da örgütlenme biçimlerine getirse de aynı zamanda cemeatleri, ulus-devlet sınırlarını hem içeriden hem de dışarıdan bölmekte, parçalamaktadır. Küreselleşme, uluslarüstü politik örgütlenmeler ve iş şirketleri aracılığıyla, iktidarın, bilginin, enformasyon, sermayenin vb. yoğunlaşmasını kolaylaştırırken, aynı zamanda kendi oluşumlarını ve sonraki gelişmelerini etkileyecek güçler üzerinde daha çok iktidar sahibi olmaya çalışan yerel kuruluşlar, cemeatler ve gruplar gibi güçlü bür ademi merkezileşme dinamikleri yaratmaktadır. Küreselleşme farklı kültürlerin, yaşam tarzlarının ve toplumsal pratiklerin yan yana bulunmasını gerektirir. Bu durum sınırları güçlendirir ve sosyo-kültürel farkları ve önyargıları birleştirir(Elterien,1999;288-289).
Elterien’in tespitlerinin ulus devlet anlayışına dayandığını söylemek mümkündür. David held’e göre ise bugünün dünyasında etkin politik kültürün alanı artık ulusal hükümetler değildir. Bu iktidar bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeylerde farklı güçler ve failler tarafından paylaşılmıştır. Politik kader birliği fikri artık sadece bir ulus devletin bünyesinde anlam ifade etmemekte, politik toplulukların ve kader birliğinin çerçevesini, küresel düzlemde yer alan karmaşık ekonomik, örgütsel ve küresel süreçler ve yapılar belirlemektedir. Ulus devletin otoritesi ile bölgesel ve küresel düzeylerdeki siyasi ve ekonomik iradeler ve uygulamaları arasında giderek büyüyen topluluklar oluşmaktadır. Bu toplulukların yol açtığı en önemli durum; artık ulus devletin kendi vatandaşları için doğru ve uygun politikaları uygulayacak tek irade olmaktan çıkmasıdır, Ulusal irade, küreselleşme sürecinin etkisiyle önemli alanlarda ve konularda çapraz ilişkiler, aidiyetler, birbiriyle bağlantılı yasal düzenlemeler ve otorite yapılarıyla, makro düzeyde açık veya örtük dönüşüme uğramaktadır. Artık bir ulus devletin, sadece fizik gücüne dayanarak sınır sorunlarını çözmesi mümkün değildir. Böylesi bir girişim küresel düzeyde uygun görülmemekte, meşruiyet kazanmamaktadır(Held,1999;102-104).
Bir devlet sadece tek bir milletten meydana gelmişse burada ulus devlet kavramından söz etmek daha olasıdır(Bauman, 2006). Küreselleşme ulus devlet anlayışına karşı çıkan bir oluşumdur. küreselleşme büyük bir aynılaştırıcı olarak görülmektedir. Bir başka ifadeyle farklı hayat tarzları zorlaşmaktadır(Koçdemir, 2002;280). Dolayısıyla ulus devletin ortaya çıkarlaya çalıştığı farklılık fikrine karşı çıkmaktadır.
Kendinin tamamen tek bir milletle özdeşleştiren bir devlet -bu kesinlikle çok milletli Britanya devleti olamaz-kendini, pek güvenilmez bir yolla fayda hesaplarına atıfta bulunarak meşrulaştırmaya çalışmak yerine, milliyetçiliğin potansiyelini harakete geçirebilir(Bauman, 2006). Ulus devletlerin sona erdiği iddası bazı devletlerin jandarmalığına gerekçe olarak kullanılmaktadır. Birleşmelerle sayıları azalan ve etkileri artan global şirketleri menfaatlerini sağlamayayönelik baskılarında yine ulus devletleri kullanmaktadırlar. Diğer yandan oluşturulan devletler arası ve devletler üstü kurum ve kuruluşlar dünya sistemi içinde hala ulus devletler kadar olamamaktadırlar(Giddens, 1991;280). Küreselleşmeyle birlikte kimlik kavramı devlet kavramının önüne geçmektedir.Dünyanın pek çok yerindeki insanla memleketi dolayısıyla değil, kimliği dolayısıyla ilişkiler kurulmaktadır.
Ulus devletler mali kaynaklar sözkonusu olduğunda yaşamsal saydıkları yönetim, ordu, güvenlik gibi konulara öncelik tanımaktadırlar. Ancak denebilir ki ulus devletler, global sistemin mali, siyasi merkezleri tarafından idare edilebilecek şekilde borçlandırılmışlardır(Caydı, 2005;16). Küreselleşme sonucunda, her alanda merkeziyetçiliğin yerini ademi merkeziyetçilik almaktadır. Sermaye haraketleri küreselleştikçe hiyerarşik ve büyük kurumların yerine, esnekliğin ana unsuru olarak taşeronlaşma, küçülme ve ortak yatırım projeleri ön plana çıkmaktadır. Küreselleşme sürecinin bir diğer özelliği, milli sınırların önemini yitirmesi ve milli devletlerin ekonomi üzerindeki denetiminin yavaş yavaş ortadan kalkmasıdır(Koçdemir, 1998). Ancak ulus devletlerin tamamen ortadan kalkması gibi bir durumdan söz etmek mümkün değildir. Ulus devlet köklerini bireylerin düşünce dünyalarında ve toplumların kültürlerinde çok derinlere salmayı başarmıştır. Bunun yanısıra, bir ulus devletin altan ve üstten kendisine yöneltilen yıpratıcı etkiler karşısında yirmi yıl öncesine kadarki biçim ve fonksiyonlarıyla dimidk ayakta durduğu anlamına gelmemektedir. Allttan yerelliğin patlak vermesi şeklinde uğradığı yıpranmaya karşılık, üstten de birçok farklı faktörden dolayı yıpranmaktadır. Ulus devleti üstten yıpratanlardan birisi ve en önemlisi teknolojidir. öncelikle ve özellikle iletişim-ulaşım teknolojisinin giderek gelişmesi, bilgi akışının tek merkezden denetlenir hale gelmesi, ulus devletin sınırlarını ciddi düzeyde zorlamış; sınırların geçirgenliğini arttırırken, ulus devleti de değişime uğratmıştır.
KAYNAKÇA
1.)Bauman, Z.(2006); Sosyolojik Düşünmek, Ayrıntı yayınları, 5. Basım, İstanbul.
2.)Beşirli, H.- Şahin K.(2007); "Küreselleşme ve Türkiyedeki Siyasal Gelişmeler", Sosyoloji yazıları 1, Ed:M. Şan, Kızılelma yayınları, İstanbul
3.)Bilgin, N.(2003); "Çok Kimlik ve Cumhuriyetin Yurttaşlığı", Türkiye Günlüğü, Sayı:75
4.)Bozkurt, V.(2003); Küreselleşme Kavramı: Değişim ve Yaklaşımlar, www.stradigma.com/tukce/subat2003/makale10.html
5.)Bozkurt, V.(2006); Değişen dünyada Sosyoloji, Ekin yayınları, Bursa
6.)Caydı, S.(2005); Daha Nereye Kadar?, Kızılelma Yayınları, İstanbul
7.)Drucker, P.(2003); Geleceğin Toplumunda Yönetim, Çev:M. Zaman, Hayat yayınları, İstanbul.
8.)Elteren, M.V.(1999); "Amerikan Popüler Kültürünün Etkisinin Global bir Yaklaşım İçinde Değerlendirilmesi", Popüler Kültür ve İktidar, Der:N. Güngör, Ankara
9.)Giddens, A.(1991); "Self and Society in the Modern Age"Modernity and Self İdentity, Cambridge
10.)Giddens, A.(1994); Modernliğin Sonuçları, Çev:E. Kuşdil, Ayrıntı yayınları, Ankara.
11.)Giddens, A.(2000), Elimizden Kaçıp Giden Dünya, Çev:O. Akınhay, Alfa yayınları, İstanbul.
12.)Gündüz, M.(2006); "Küreselleşme söyleminde demografik dönüşüm tartışmalrındaki konum ", İnönü Üniversitesi Fen-edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümü, Sosyoloji ve coğrafya, Sosyoloji yıllığı-kitap 15, Kızılelma yayınları, İstanbul.
13.)Habermas, J.(2000); Avrupa Ulus Devleti ve Küreselleşme Tazyikleri, Çev:A. Özkazanç, Mürekkep yayınları, Sayı:14.
14.)Held, D.(1999); "Transformation of Political Community: Rethinking Democracy in the Context of Globalization" Democracy’s Edges, Ed:S. Hacker, Cambridge.
15.)Jameson,F.(2000); Küreselleşme ve Politik Strateji, Çev:M. Beşikçi, Birikim yayınları, Sayı:139.
16.)Keyman, F. (2000); "Globalleşme söylemleri ve Kimlik Talepleri:Türban Sorununu Anlamak", Global- yerel Eksende Türkiye, Der:F. Keyman ve A. Sarıboy, Alfa yayınları, İstanbul.
17.)Kızılçelik, S.(2001); Kürselleşme sosyal bilimler, Anı yayıncılık, Ankara.
18.)Koçdemir, K.(2002); Küreselleşme, Ötüken yayınları, İstanbul.
19.)Kymlica, W.(1998); Çokkültürlü Yurttaşlık, Ayrıntı yayınları, İstanbul
20.)Özkul, O.(2008); Kültür ve Küreselleşme, Açlılım kitap, İstanbul.
21.)Şahin, K.(2006); "Ulus Devletteki Yeniden Yapılanmanın Yerel Siyasete Etkileri", Yerel Siyaset, Yıl:1, Sayı:5.
22.)Yavuz, H.(2001); Özel Hayattan Küreselleşmeye, Boyut Kitapları, İstanbul.
23.)Küreselleşme Sürecinde Toplumsal Kimlikler ve Çokkültürlülük
YORUMLAR
Sayın sosyolog54
Emek vererek hazırlamış olduğunuz yazınızda kullandığınız kaynakların bir çoğu, dünyanın yeni bir döneme girdiği veya girmekte olduğu, bu dönemde ulus devletlerin artık öneminin kalmadığı ve küreselleşmenin kaçınılmaz olduğı fikrini aşılamayı amaçlamaktadırlar.
Oysa; bu denli yoğun bilgi yüklemesine karşın, küreselleşme söylendiği gibimidir?
Küreselleşme, gerçekten ,mal ve hizmetlerin dünyada serbest dolaşımları sağlandıkdan sonra bilim, hukuk, sanat,siyaset ve kültür konularında da ortak değerlere varma gayretimidir?
Yoksa gelişmiş ülkelerin, küreselleşmeyi bir sömürü aracı olarak kullanarak, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeleri ekonomik ve diğer konularda kendilerine bağımlı hale getirme çabalarımıdır?
Uygulamalara bakıldığında, örneğin; mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı konusu hiç te söylendiği gibi olmamaktadır.
Gelişmiş ülkeler kendi mal ve hizmetlerini hiçbir engel olmaksızın diğer ülkelere pazarlarlarken, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler mal ve hizmetlerini gelişmekte olan ülkelere pazarlarlarken bir çok engelle karşılaşmaktadırlar. Bunun, küreselleşme fikrine aykırı olduğu gayet açıktır.
Yine ulus devletlerinin artık devirlerini tamamladığı söylemleri de doğru değildir.
Gelişmiş ülkeler ulus devlet yapılarını güçlendirirlerken , fakir ülkelere bunun tersini dayatmaktadırlar.
Bugün, gelişmiş ülkelerin dünyaya küreselleşme adına dayattığı yaptırımlar sonucunda, gelişmiş ülkelerle diğerleri arasında ki gelişmişlik ve refah farkı azalmamış, aksine gelişmiş ekonomilere sahip ülkeler lehine değişmiştir.Zengin ülkeler daha zengin, fakirler daha fakir hale gelmiştir.
Küreselleşmenin, Zenginlerin daha fazla zenginleşmek için kullandıkları bir araç olduğu kanaatındayım.
Saygılarımla