- 854 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SONSUZLUĞA ULAŞMAK
SONSUZLUĞA ULAŞMAK
Çarşıya çıkarken yanına kalemini ve not defterini aldı. Yolda bastonu ile hem yürüyor hem tekerli Pazar arabasını sol eliyle çekiyordu.
Hava güneşli Başında kahverengi kasketi var. Terlemişti. Elinde bastonu ile kasketini çıkardı. Kasketi sol eline aldı. Arabalar vızır vızır geçiyor. Yaşlı adam henüz elden ayaktan düşmeyenlerden. Yolda rahat ve kendinden emin. Arada bir arabalar ona korna çalsa da çevik hareketle kenara çekiliyor.
Ruşen doksan iki yaşında. Dinç olduğuna çevresi değil kendi bile şaşıyor. Yoksa gençliğinde bir yerden bilmeden hayat iksiri mi içmişti?
Pazara gelmişti. Kasketini tekrar başına giydi. Tezgahların önünü geziyor.
Pazarcılar bağırıyor. “Domates… Biber… Soğana gel… Taze taze… Buyurun buyurun…”
“Amca kaç kilo katalım?”
Ruşen “İki kilo kat.”
Satıcı tartı kovasına fasulyeleri koydu. Sonra onları tarttı. Ardından poşete koydu. Ruşen satıcıya iki lira verdi. Oradan ayrıldı. Ruşen biraz sonra durdu. Cebinden not defterini çıkarıp fasulye yazısının üzerini çizdi.
Elmalar, portakallar daha bir sürü meyveler ve sebzeler tezgahlarında satıcıları ile pazarlanıyor. Ruşen insanları süzerek ilerliyor. Kadınlar ve erkekler. Alış veriş cemaati. Pazarın bilinmeyen bir yerinden herkes birbirini tanıyor gibi.
Ruşen balıkçının önünde durdu. “Balıklar ne mübarek. her biri tavaya girmek için can atıyor sanki.”
“Amca öyledir. Hepsi taze. Katalım mı?”
Ruşen “Kat iki kilo ver.”
Balıkçı iki kilo hamsi tarttı. Poşete koydu. Ruşen’e verdi. Satıcı parasını aldı.
“Afiyet olsun amca.” Dedi.
Ruşen “Sağ ol oğlum.”
Ruşen alış verişini yapmış Pazar arabasını doldurmuştu. Yorgundu. Pazarın hemen karşısındaki kafeteryaya doğru ilerledi. Gençler cıvıl cıvıl. İyi ki kıyafeti paspal değil. Temiz ve şık. Ruşen kültürlü. Gençler içlerinden bile onu şartlayamazlar. Onu çağın dışına itemezler.
Ruşen “Kıyafetin şık ve uyum içinde olursa gençler değil bukalemunlar bile şaşar. Diye düşündü.
Boş masanın birine oturdu. Garson geldi. Ruşen’e ne istediğini sordu.
Ruşen “Bir neskafe.”
“Sütlü mü sütsüz mü?”
Ruşen “Sütlü olsun.”
Garson çekildi. Ruşen haz alıyordu.Gençlerdeki hayatın berraklığı, modern bir kafe ve az sonra gelecek olan sütlü neskafe. “Sütlü” derken bile büyük bir haz almıştı. Ölümlülerin hayatın tadını bilmezler. Hep sıkılırlar. Keyifsizdirler. Gençler ölümsüzdür. Neden.herkes genç olmak istiyor. Gençlik hint kumaşı gibi değerli. Onun değerli yapan ölümsüzlüğün gençlik denen çağda akması. olur.
İşte sütlü kahve geliyor. Garson neskafeyi masaya bıraktı ve çekildi. Ruşen deminden beri dinleyerek daldığı müziğe dikkat kesildi. Hiç böyle bir müzik duymamıştı. Müziğin içinde ne ud vardı ne tambur. Madem gençliğin sınırlarındaydı kendini zorlamalı geri kalmamalı. Müziği anlamalı. Çat pat İngilizcesi de vardı. Şarkı sevgiden ayrılıktan ve kavuşmadan bahsediyordu. Şarkı bitince spikerin “Britney Spears” dediğini duydu.
“Evet tanımıştı. Ne radyo dinler ne televizyon syrederdi. Ama Ruşen odasındaki çalışma masasını sık sık ziyaret eden ismi şimdi daha iyi anlıyordu. Hatta Britney Spears’ı defterine de yazmıştı. “Demen beni bu kafeye çağıran Britney Spears.” Diye düşündü.
O an masasına iki genç kız geldi. “Amca buraya oturabilir miyiz?”
Ruşen “Elbette.” Diye konuştu. Kahvesinden bir yudum aldı. Bakışlarını yola çevirdi.
İki kız kendi arasında konuşuyor. “Elif’ciğim bu şarkı Britney Spears’ın Geçende google dan baktım. O bestelemiş.”
Öbür kız “Ay Ayla ben sanki bilmiyorum. Ben de diyorum ki şarkıyı kim yüceltirse onundur. Devam etti. Şöyle diyelim. Çocuğu sen doğurdun ben bakıyorum. Hizmeti kim görürse saygı da onun.”
Ayla “Öyleyse amcaya soralım.”
Ayla Ruşen’e “Amca size bir şey sorabilir miyim?”
Ruşen “Tabi sor.”
Ayla “Amca telif hakkı diye bir şey var. Bir yazar kitabının sahibi, bir şarkıcı müziğinin sahibi, bir anne de çocuğunun sahibi. Bir başkası hırsız olursa kim haklı.”
Ruşen telifi iyi bilirdi. Yazarların baş ağrısı. “Sana kızım diyebilir miyim?”
Ayla “Tabi. Adım Ayla.”
Ruşen “O zaman sana Ayla diyeceğim. Devam etti. Bak Ayla tilkinin dolaşıp döneceği yer kürkçü dükkanıdır. Çocuk başkasında büyüse de anasının karnını inkar edemez. Şarkıcı müziği ne kadar yüceltirse yüceltsin o müzikte hep bestecinin imzası kalır. Ses yazı gibi, üvey de ana gibi kalıcı değildir. Her şey kalıcı olana bakar. Siiz konuşurken duydum. Müziğin keyfini söyleyen çıkartır. Ama ondan haz alamaz.”
Elif “Bak Ayla amca bile benden yana.”
Ruşen kahvesinden bir yudum aldı.
Elif konuyu değiştirdi. Sordu. “Amca isminiz nedir?”
“Ruşen.”
Elif “Ne iş yapıyorsunuz?”
“Meşhur olmayan bir yazarım ben..”
Elif “Amaca meşhurluk iyi bir şey değil. Ne çarşıya çıkabiliyordun ne sokağa. Herkes seni tanıyor. Rahat edemiyorsun.”
Ruşen “Öyledir. Ama bütün gençler o meşhurlara hayran. Deminden beri Britney Spears’ı çekiştiriyordunuz.”
Elif “Amca peki neye hayran olalım?
Ruşen “Sevgiyi aşkı ancak itaat eden verebilir. Sizin duygularınıza o sanatçılar cevap verebiliyor mu.? Gerçek aşk gerçek sevgi sanattadır. Sanatçı da değil. Sançtı ölünce neden hayranı bitmiyor. Siz gençlerin hevesi ancak hayatı keşfettiğinde sonsuzluğa ulaşır.”
Ruşen kofcanında kalan son yudumu da içti yerinden kalktı. İki kıza “Bana müsaade” dedi. Kahvenin parasını ödedi. Sonra evine doğru yol aldı.
Tuna M. Yaşar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.