Akyazı'da Bayram...
At kendini çocukluğunun evine , sokağına , ağacına , iskemlesine .
Çocukluğunun musluğundan bir avuç su al eline , iç.
Ananın beyaz lahana sarmasını erit ağzında , üstüne esirgenmemiş cevizle dolu baklava.
Henüz vakit varken.
Henüz çocukluğunun evi, eşyası ve bunlara kokusu sinmiş anan baban hayattayken bugün ,at kendini Akyazı’ya. Çocukluk diyarına.
Kardeşin, ablan, abin , yeğenlerin, halan , kuzenler , oğul, eş
boşver sen henüz pek de bozulmamışken çocukluk hayallerin oraya koş.
Hem bu defa şöyle otomobili de koy bir yana ,
bir göz kırpma aralığında gördüğün çocukluğunun uzun yolunu , kardeşin Mustafa yanındayken yaya olarak idrak et ,
göreceksin 30 yıl öncesinin çocukluğunu,
hayatiyetini bitirmiş,dallarından kopmuş ağaç yapraklarına basarak bir hazan mevsiminde.Parkta bir çay iç hele , hani 1978 yılında pek de rahat oturamadığın parkta.
Çok şey değişmiş kuşkusuz , her şey değişmede . Fiziken değişmese ne yazar, dışındaki dünya.
Sen 16 yaşın çocuk algısından çok uzaksın artık.
O gün koklayan burun, bu burun değil , o gün bakan göz , o gün dokunan el , o gün yürüyen ayaklar.
Şimdi bunlar biraz daha yorgunca , eee tevekkeli değil 35 yıl bindirmişsin üstüne.
Bu gün at bir yana üniversite’yi , tarımı,yargıyı,yalanı,talanı,fırsatçıyı ,hayını ,fesadı HES’i,sesi,kesi,pesi.
Boşver bugünde böyle geçsin , 50 sine ramak kala.
Bayram değil mi?
İbrahim Erol
gazete54.com