- 1024 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BAYAN BAHANE VE GÖNÜL
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
BAYAN BAHANE ve GÖNÜL
Tahliyesini bekleyen bir sevda mahkumu gibi voltalayıp duruyorum zihninin zindanlarında.
Kah bir tuğlada sevişmeler görüp şehvetleniyor, kah verilmiş ve tutulmamış sözlerden örülü demir parmaklıklarımda öfke nöbetlerine kapılıyorum.
Mahkumiyetimden yana bir derdim yok...
Gönlüm her zamanki bilindik alışkanlığıyla dedi ki...
GÖNÜL – Evet hakim bey inanıyorum. Aşka ve sevdaya ve bu yalancı kardeşler hakkında söylenen her şeye ve dahi söyleyene inanıyorum.
“Son kararın mı?”, diye sordu zavallı hakim bilgiç bilgiç...
GÖNÜL – “Evet” dedi.
Acıların müptelası bu kalbim evet dedi... Heyecanların bittiği yerde bahaneler
bekliyordu... Gönlüm sordu...
GÖNÜL – Beni mi bekliyorsunuz Bayan Bahane?
B. BAHNE – Evet canımın içi seni bekliyorum.
GÖNÜL – Niye ben?
B.BAHANE – Seni seviyorum gönül. Daha öncesinden farklı seviyorum seni. Yarınlar...
( Vicdanına yalan söyleyen bir insanın tedirginliğiyle hıçkırıyor ve öksürüyor... ) Yarınlarımız, geleceğimiz için seviyorum seni.
GÖNÜL – Ama ben bir bahane değilim ki...
B. BAHANE – Ama ben bir kadınım, yetmez mi?
Gözleri ışıldıyor Gönlün ve kendi kendine...
GÖNÜL – Bir bahane olsa bile, yinede bir kadın değil mi? Bir kadın sevgiye dair neden yalan söylesin ki?
Ve bilindik alışkanlıkla ...
GÖNÜL – O zaman ben de seni seviyorum Bayan Bahane. Bundan böyle sana kadınım diye bilir miyim?
B. BAHANE – Elbette Gönül. Sevgimizi kutlamak için sinemaya gidelim mi?
“Elbette” diye yanıtladı Gönül ve birlikte makaraların üzerinde eskimiş bir aşk filmine gittiler. Film bittiğinde Bayan Bahane bilindik alışkanlığı gereği bir bahane uydurup gidiverdi Gönlün yanından. Gönlüm şaşkın, sevgimse öfke ile baka kaldılar Bayan Bahane’nin ardından.
Sevgi yılların orospusu, kim bilir benim ki misali kaç Gönlün pezevengi.
SEVGİ – Bayan Bahane ile birlikte yaşayamam ben...
Gönlüm dönüp baktı arkasına ve onu gördü. Olanca soğukluğuyla Yalnızlık açmış kollarını, sarıp sarmalamak için bekliyordu. Sevgi’ye döndü Gönlüm.
GÖNÜL – Ne olur kal Sevgi, biraz dayan... Bak... Bak aslında Bayan Bahane öyle demek istemedi.
SEVGİ – Peki ne demek istedi?
GÖNÜL – Aslında şey diyecekti ama...
Yalnızlık seslendi arkalarından.
YALNIZLIK – Hadi ama Gönül daha fazla bekleyemem. Gel artık ait olduğun kollarıma. Korkma soğukluğumdan, sen nasılsa alışıksın buna...
... Ve ardından şuh bir kahkaha patlattı yalnızlık. Gönül telaşlı...
GÖNÜL – Hem bak daha fazla bekleyemezmiş. Gidecek birazdan... Yani sen kalırsan... Ne olur Sevgi, daha tanımıyoruz bile Bayan Bahaneyi. Bir şans tanı ikimize.
Yaşlı gözlerine baktı Gönlümün Sevgi ve ...
SEVGİ – Şimdiden ne kadarda Bayan Bahaneye benzedin değil mi?
GÖNÜL – Kim ben mi ( Kesti Sevgi )
SEVGİ – Gidebilirsin yalnızlık. Benim olduğum yerde sana iş düşmez. Bayan Bahane olmayacaktı ki arada, tap taze heyecanları salacaktım ki tepene... O zaman anlardın sıcağı soğuğu...
Yine şuh bir kahkaha patlattı yalnızlık ve gidişinin hemen öncesi...
YALNIZLIK – Kendine bu kadar güvenme yıllanmış, yaşlanmış Sevgi. Ben beklerim... Nasılsa bu gönlün asıl sahibi benim.
Boynunu büktü Sevgi, bu sözlerin üzerine.
Ansızın Bayan Bahane çıka geldi yanlarına...
Gönül tam bir şey söyleyecek çatık kaşlarının hükmüyle...
Yine Bayan Bahane aldı sazı eline...
Bir duysanız şarkılar, türküler nasılda yakışıyor diline.
Çatık kaşlar keman oldu ve eşlik etti Gönül, Bayan Bahane’nin dudaklarından dökülen her dizesine.
Sevgi yorgun ve bitkin bütün heyecanları toplayıp koynuna, derin bir uykuya daldı.
Sevgi sevmiyordu Bayan Bahane’yi.
Yalnızlık dahil, gözleri kör, kulakları sağır ve dili prangalarda Gönlüm dışında herkes biliyordu bu gerçeği...
Zaten olması gerektiği gibi, şarkılar tükenip türkülerde bitince, alacağını almıştı Bayan Bahane.
Sevginin koynunda uyuyan heyecanlara dönüp bakmadı bile.
En kallavisinden bir bahane uydurup yine çekip gidiverdi geldiğince, Bayan Bahane.
Hem de Gönlün uykusunun en tatlı yerinde.
Sıçrayarak uyandı Gönül.
Bir kabusun tam ortasında bularak kendini.
Tavla oynuyorlardı Yalnızlık’la mars oldu.
Satrançta iki hamlede bitiverdi.
Damada tek bir taşı Yalnızlığın tüm taşlarını yuttu Gönlün...
Eli işte gözü oynaşta Gönül, “Bayan Bahane, kadınım...” diyordu kendi kendine. “O bi gelsin hele”...
Ama gelmedi bayan Bahane.
Haklı bir bahanesi vardı elbette.
Gönlü düşünemeyecek kadar kötü durumdaymış...
Kötü demek onun yanında az kalırmış...
Aslında iyiymiş ama bu zaman alırmış...
Dii li geçmiş, miş li okunmayacak zamanlara bağladı Gönlü, Bayan Bahane. Derin uykusundan başını kaldırıp da Yalnızlığın bile yanında olmadığı bir halde görünce Sevgi Gönlü, doğal olarak sordu...
SEVGİ – O nerede?
Başını çevirip de Sevgi’ye bakacak yüzü kalmamıştı Gönlün... “Gelecek” dedi Gönül, mırıldanırcasına. “İyi” dedi Sevgi. “O gelince uyandır beni”.
Ağlıyordu Gönül, ölüyordu Sevgi.
SEVGİ – Üşüyorum Gönül...
...
...
...
... O gelmedi.
...
...
...
“Mek” ler ve “mak” larla oyalandı bir süre gönül.
İşte gel mek, git mek, sev mek, gibi... Yap mak, çabala mak, başar mak, kavuş mak ve arzula mak gibi...
Gönül “son bir şans” diyerek aradı Bayan Bahane’yi.
Bayan Bahane, “amamak” ve “yamamak” demlerindeydi.
Anlattığı her bir düşüne karşı Gönlün yap amamak, çabala yamamak, başar amamak, kavuş amamak ve arzula yamamak gibi cevaplar verdi.
Israrcıydı bu kez Gönül. Yani bahanelere kanacak gibi değil.
“Rim” hayallerine geçti. Geli rim, gide rim, seve rim gibi.
“Me” demlerinden cevap verdi Bayan Bahane. Gel me, git me... Ve sustu...
Sevgiyi bir bahane olarak kullanabilir ama salt ve gerçek sevgiden bahsedemezdi Bayan Bahane.
Telaşla sordu Gönül...
GÖNÜL – Neyin var kadınım?
Bayan Bahane’nin sesi en az Yalnızlık kadar soğuk ve sertti.
B. BAHANE – Ne hakkın var senin bana, ben bu haldeyken üstelik, seni, seviyorum demeye...
Alttan aldı Gönül.
GÖNÜL – Kadınım... ( Kesti B. Bahane )
B. BAHANE – Benim adım Bayan Bahane. Seni seviyorum demeden önce adımı ezberlemeyi dene.
GÖNÜL – Ben seni seviyorum demedim ki... Severim yani sevmek dedim.
B. BAHANE – Yeter be... O ne haltsa işte bana ondan bahsetme...
GÖNÜL- Ama neden???
...Son feryadı çınladı boşlukta Gönlün ama yanıt bulamadı.
Bilindik meşgul sesinin ardından usulca kapattı Gönül.
Dönüp Sevgi’ye ve koynunda ölmekte olan heyecanlara baktı.
Nasılda masumdular.
Ölüm fermanlarını kendi elleriyle imzalamıştı Gönül.
Az ileride, kollarını açmış kendisini bekleyen Yalnızlığa gidip tuttu ellerinden, “ götür beni vicdan mahkemesine, itiraf edicem. Ben suçluyum” dedi.
Şuh kahkahasının ardına saklanmadan Yalnızlık, olması gerektiği gibi götürdü Gönlü ve teslim etti vicdan mahkemesine.
Yalnızca kulağına eğilip, “hücrende bekiycem seni. Dertleşiriz iki eski dost gibi” dedi.
Sevgi ve sağ kalan heyecanlar, son bir gayret doğrulup yerlerinden şahitlik etmek için gittiler mahkemeye.
Gönül hüküm giydi daha ilk celsede, Sevgi’nin ve heyecanların aleyhine tanıklıkları sayesinde.
Gülümseyerek çıktı Gönül hafızanın duruşma salonundan.
Tek başına girip hücresine, anahtarının kimde olduğu bilinmeyen ağır bir kilitle sürgüledi hücresini.
Yine gülüyordu Gönül.
Hapisti, mahkumdu belki ama tek başına değildi artık.
Söz verdiği gibi Yalnızlık bekliyordu hücresinde.
Ve Yalnızlık yine söz verdi sohbetlerin bir yerinde.
Hücrenin kapısının sürgüsünün kilidinin anahtarı olan kadın geldiğinde, Yalnızlık geri dönecekti ait olduğu soğuk ve karanlık dehlizlere...
Gönül beklemeye başladı...
KEREM BOZOĞLU