BEN…GERÇEKTEN GÖRMEDİM…
...
-Elimden tut baba!
- Canım acıyor, bir şey batıyor böğrüme. Nefesim kesiliyor…
-Bırakma … Sımsıkı tut, bırakma beni!..
Konuşamıyorum, nefes almak ne kadar zormuş meğer. Gözlerimden korkuyla karışık ölüm parlıyor. Ha geldi ha gelecek sanki Azrailim.
Gözlerimin akı kıpkırmızı olmuş.
Yeşil gözlerimi severdi babam. Korkuyorum…
Bedenim soğuyor, ısınamıyorum. Babamın avuçlarındaki ellerimin dermanı kesiliyor. Nefes almaya çalışıyorum çaresizce, kanayan ciğerlerime. Sedyeden kaldırıp operasyon masasına alıyorlar hızla, gücü tükenen bedenimi. Doktorlar, hemşireler bağrışıyorlar.
Aklım başımda.
Ne olup bittiğinden çok, babamın gözlerine diktiğim bakışlarımla meşgulüm.
-Bırakma elimi baba… Çok canım acıyor
Annemin ölüm haberini aldığımda yatılı okuldaydım. Annem… Koşar adım kulağıma gelen seslenişi, hala kulaklarımda. Ne kadar da vakitsiz ölmüştü ve ne kadar da beklenmedikti.
Ya şimdi!
Ölecek miyim?
Üniversite biteli daha iki yıl oldu, evleneli 5 ay. Güzel karım… Özler mi beni ölürsem eğer? Daha bir senedir tanıyoruz birbirimizi. Ölecek olsam ne kadar vaktini alır acaba beni unutmak? Bilmek ister miyim?
-Baba!..Elimi bırakma.
….
“Dışarı çıkmalısınız beyefendi.”
“Burada kalayım, o benim oğlum.”
“Rahat çalışamıyoruz beyefendi lütfen dışarı çıkıp bekleyin.”
-Baba!..
“Kapının önündeyim oğlum, buradayım, korkma olur mu? İyi olacaksın, geçecek.”
-Baba!
Odanın dışına çıkarken gözlerinde biriken yaşların isyan edip yağışını gördüm babamın. Ağlıyor muydu sahi? Çok mu kötü görünüyorum? Acıyan yanlarım kimsesiz kaldı, çıkışınla babam.
-Korkuyorum baba, canım acıyor…
...
“Suya sırt üstü bırak kendini, su seni kaldıracak” derdi annem. Evet, belki de en iyisi budur. Bırakmalıyım kendimi, acıyan yanlarımın seslerinden kaçmalıyım hemen. Başka seslere ihtiyacım var: “Yemeni bağlamış telli başına…” , evet, evet… Bu şarkıyı söylemeliyim aklım başımdayken, gözlerimi yumup dağlarında koşuşturduğum yaylamızda hayal etmeliyim kendimi.
“Ameliyathaneyi hazırlayın hemen” diye bağırdı bir doktor.
Gözlerimi yumdum, türkümü söylüyorum içimden.
…
“Hasta bir şeyler mırıldanıyor Doktor Bey!”
“Duydum, duydum… Acele edelim”
…
“Çok özlemişim seni Annem, çok… Neden bırakıp gittin beni!” Cevap vermiyor. Gülümseyerek yüzüme bakıyor sadece… “Elimi tut anne, babamı dışarı çıkardılar, üşüyorum. Korkuyorum anne.” Elimi tutuyor. Bir anda acılarımı duymaz oluyorum, bıçakla kesilmiş gibi. “Korkma, gel hadi” diyor. “Gelemem anne, bir kaza geçirdim kıpırdayamıyorum bile.” Son cümleyi kurarken nefes almakta zorlanmadığımı fark ediyorum. Az önce; zorla, kesik kesik çıkan sözcükler akıp gidiyor ağzımdan. Hiç zorlanmıyorum,şaşırıyorum.
“Korkma gel” diyor gülümseyerek. Doğrulmaya çalışıyorum . Ne bir damla acı, ne üzerimde en ufacık bir ağırlık!
-Anne, öldüm mü ben şimdi?
Gülümsüyor annem. “Ben öldüğümde çok ağlamıştın, hatırlıyor musun?” diye soruyor.
“Evet” diyorum.
Ama merak etme, kimseye göstermedim ağladığımı. Yatakhanede tüm arkadaşlarım uyuduktan sonra yorganı başıma çekip, içime büyüyen çığlıklarca ağladım annem. “Biliyorum” diyor. “Ne kadar üzdün beni o ara biliyor musun peki?” diye soruyor.
-Üzmek mi?..
“Ölüm hak oğlum, geldiğinde gitmem denilmez ki. Bak bir gece “yaşamak istemiyorum Allah’ım, annemsiz olmaz” dediğin için buradayız şimdi.
- Evet, hatırlıyorum söylemiştim, ama…
“Seni seviyorum benim güzel bebeğim” diyerek sarılıyor ruhuma.
-Bende anne, ben de seni çok seviyorum.
“Gidelim mi artık?” diyerek bakıyor yüzüme.
“Babam…Babam kapının önünde…Haber verelim anne” diyorum. Kapının önüne geçiyoruz ikimizde, babamın gözleri korkuyla karışık acı taşıyor. Önüne geçiyorum. Gözlerine dalıyorum. “Baba, gidiyorum ben. Kardeşim sana emanet, benim için öp onu.” Sesimi duymuş gibi olduğu yerde çakılı duruyor. Elini kalbine götürüyor önce,yutkunuyor.Sonra…sonra elleriyle başını dövmeye başlıyor hırsla ve acıyla. Tıpkı annem gittiğinde yaptığı gibi.
“Hadi gidelim” diyor annem… “Bırakalım, acısını yaşasın. Alışmak için çok uzun bir ömrü olacak”.
“Hastayı kaybettik arkadaşlar, ölüm saatini tespit edelim.”
“03.50 Doktor bey”
“Çok yazık oldu, gencecik çocuktu”
“Evet, sahi bir şeyler mırıldanıyordu son ana kadar, duydun mu?”
“Evet duydum, türkü söylüyordu”
“Türkü mü?”
“Türkü…Yemeni bağlamış telli başına, zülüfleri düşmüş hilal kaşına…” diyordu.
“Allah Allah…”
Oysa o akşam, kayınvalidemi evine bırakıp alelacele çıkmıştım yola. Geç olmadan eve varmak ve maçı izlemekti niyetim. Eskişehir’le Ankara arası çok uzak sayılmazdı aslında ve hiç hız yapmadım. Tepeye vardığımda sis yoğunlaşmıştı ve sis lambalarına rağmen önümde ilerleyen kamyonun altına girmiştim arabamla. Gerçekten göremedim önümde bir kamyonun ilerlediğini. Gerçekten…Üzgünüm… Ben...Çok üzgünüm… Gerçekten görmedim…
YORUMLAR
Bunu nasıl ağlamadan, sesiniz bile titremeden okudunuz. Dikkatlice dinledim, bana bağışlanan bütün kulaklarla... Titreme yok, kayma yok, ama duygu çok...Bu kaçıncı okuyuşum, dinleyişim... Beni ağlatmaz kolay kolay okuduğum şeyler...Her dinleyişimde ağlattınız...
Müzik ses, öykü...
Siz istediğiniz kadar az yazı ekleyin. Nasılsa bunlar bizim...
asran
Sağ gösterirken soldan çaktın kroşeni :)
Kurgu olmayanların bir özelliği de bu. Kainatta hiç bir gerçeklik kaybolup gitmiyor sanırım ve anlatıldığında aynı hakikatin seyircisi kılıyor dinleyeni. Bu öyküyü ben de çok seviyorum. Her dinlediğimde cancağızımın son anı diye arkasından bir fatiha daha okuyayım diye kaleme almıştım. Çok kızgınım bu kadar zamansız ölmesine. Ben de bi öleyim gidip saçını başını yolacağım ilk iş :)
Aynur Engindeniz
Değişik bir insansınız. "Ben de bi öleyim gidip saçını başını yolacağım ilk iş :)" Kaç kişi bu kadar metanetle ve sevecen bir şekilde ölümden bahseder ki...Bu güzel bir şey...
Etkileyici.. Ağlak biri olarak babanın halini okurken gözlerim doldu.
Ölümü anlatmak zordur ama siz rahatlıkla bunu başarmışsınız.
Anneyle konuşması da etkileyiciydi. Hani onun için oğlunun ağlaması anneyi çok üzmüş ya!
İnanıyorum ben buna.
Güzel bir kurgu vardı anlatımda, ölüme yakın kişinin psikolojik hali, ölüm yaşam arasında ki
ince çizgide duruşu hepsi çok iyi yansıtılmış.
Sizi tebrik ederim bu güzel yazı için.
hayatımızın karesinden bir hikaye, hastahanerle çokça rastladığımız bir hikaye
güzeldi gerçi acıklıydı tüm ölümler acıtır oysa...
seslendirmeyi keşke dokunaklı sesli bir bey yapsaydı daha güzel olurdu...
ama seslendirme yapan hanımefendinin sesine sağlık harika okumuş bayıldım...
asran
Hüzünlü oluşu güzelliğini daha zengin kılmış.
Trafik canavarı üzüyor tabiiki.
Zevkle okunan çok akıcı bir öykü.
Kutluyorum yürekten.
10 numara.
Selamlar.
asran
Ölümün soğuk yüzüyle karşılaşınca hep annemiz gelir aklımıza. Bazan istem dışı ettiğimiz dualar öyküdeki gibi gerçek olarak çıkıyor karşımıza. Annesi ölen bir çocuk, annesinin yanına gitmek için içtenlikle dualar ediyor ve sonrasında o kamyonu görmeden altına giriyor. Sonuç; annesine kavuşuyor.
Asran Hanım, öyküye giriş, anlatım, acıyı hissettirme çok başarılı. Okurken inanın kendimi hastane odasında hissettim bir an. Tebrik eder, bayramını kutlarım.
Not: Bu öykünüz Bayram dönüşünde olan okuyanlara ders niteliğinde olsun. Direksiyon başında daha dikkatli olsunlar. Yazı güne denk mi geldi, yoksa düşünceli davranıp bu güne mi denk getirdiniz? Her ne ise isabet olmuş.
sevgimle...
asran
Aramızda kalsın :) anlaşıldığımı hissettiğimde yazarken çektiğim acılara değdiğini düşünüyorum. Ben teşekkür ediyorum size. Anlaşılabilmenin huzuru içindeyim şimdi. Varol...
asran
asran
asran
Geçmiş zaman olur ki hayale cihan değer dedikleri gibi.
Beğenmene sevindim, varol canım...
çok güzel bir seslendirme olmuş,
çok hazin bir yazı :((
başka bir boyuttan bakmaya sebep...
yüreğinize sağlık asran hanım..
saygılar..
asran
Emeğin karşılığı bu olsa gerek. Hemen hemen kusursuz bir öykü çalışması.Ne çok eskilere uzanır dolu dolu öykü kelimesinin yakıştığı isimler. Sanırım çağ ilerledikçe ve bir şeyler,maddeye dayanan bir şeyler geliştikçe insan,kalptekiler yitiriliyor gibi diyor . Sonra kalabalıktan ele gelen göze değen birileri olunca ya da bir şeyler olunca ümit etmek için sebebimiz var diyebiliyor diğer taraftan. Konuşmaya çalıştığım kalem de ümit var diyenlerden herhalde.
Bir an hastanede geçen bir geceyi hatırladım.
"ölecek miyim şimdi"
Ne çok benzermiş meğer ölümün dokunuşunda hissedilen. Ve annem diyordum ben..Susuyor insan,sadece susuyor tıpkı yukarıda konuşan gibi...Gerçek olana yakın duruşu etkiledi sanırım öykünün. Binaen tanımına,adına,ağırlığına yakın duruşu. Elbet has duruşunun yolu da açıktır,neden olmasın. Emek ve hakikatli çaba olduktan sonra ne durabilir ki engel namına kalemin yolunda,değil mi...
Bunun yanında inanın şekli de dikkatten kaçacak gibi değil. Yazım ve imlâ durumu da kaleme yakışacak şekilde. Siz daha iyi bilirsiniz ki üstlenilen göreve istinaden esik durmak son derece sorun denebilecek durum ve evet buna maalesef ki şahitlik zor ve de ara sıraya denk gelse de akılların alamayacağı ölçüdedir taşıdığımız umut. Başarının da bu yönden olacağına inancımız eksiksizdir. Burada dilediğim çok daha iyisidir...
Şimdi birkaç noktaya değineceğim içimde kalmamalı dediklerimden.
"Azrailim" midir sizce doğrusu yoksa "azrailim" mi
Yoksa,
"Azrail'im" mi …
Bunu düşünelim mi...
Seslendirme çok daha iyi olamaz dedirtecek şekilde. Ama diyalog var ise seslendirme için de ayrıntılara dikkat edilmeli. Ben açıkçası hastayı "bayan" sanmıştım sonra "baba" da anne olmalıydı ..Sebep mi...
Çünkü öykü ne kadar başarılı olsa da seslendirme için bu dediğim ayrıntıya dikkat edilmez ise durum, gölge olacak kadar da büyür okur gözünde. Kendi çalışmalarımızı paylaşıyoruz burada yani bir örnekleme ya da dışarıdan olanı paylaşma söz konusu değil bu sebeple zaruri durum da yok. Ses bayanın sesi ama konuşan oğlan ve baba…
Sizce de garip değil mi..
Bundan ziyade her ne kadar zayıflatsa da ölüm, erkek erkek karakterli kadın kadın karakterli olmalıdır. Elbet kabûlümdür erkekler de ağlar inancı ama bence fark olmalı…Ya da seslendirme yapacak olan düşünmeli ki imkan varsa birkaç kişi daha misafir edilebilirdi. Açıkçası tiyatro çalışmaları bunun için en uygun alan elbet ama seslendirme varsa öykü için de buna dikkat edilmeli kanımca.
Neden mi…
İnanmak nedir biliyoruz değil mi…
Bu mekanda huzur buluyorum…Bu mahalle biraz tehlike barındırıyor insanı itibarı ile…Şu kasabın etleri çok lezzetli…
Vs.vs.vs.
Ve:
“ bu sayfada şüphe uyandıracak noktalar takılıyor aklıma, bazı soruların yanıtı olmayacak diyorsam sanırım sessizce okumalı ve gitmeliyim yahut sanırım ne olduğunu bilmek kâfi o halde bir kere ile yetinmeli…”
Ve,
yazar bu seçeneklerin hiçbirini kabullenmemeli!
Okur penceresi bazen geniş yelpazeden olabiliyor. İnce düşünmek,biraz daha önemsemek…
Yiğidi öldür hakkını yeme derler..Derler ya,deneme seslendirmesi bu sese yakışır kanımca ve kalem şiirde ne kadar zayıf olsa da şiir seslendirmesini de düşünmek zor değil. Şiir için çok zaman var desek de bence seslendirmesi en beğenilen olanından eksik durmaz,kefilim…
Misyona özenle ve de dikkatle hazırlanmış bir sayfada soluklanmak güzeldi. Çok daha iyilerine konuk olmak dileğiyle.
asran
Çok güçlü kaleminiz ile ölümün soğuk ama gerçek yüzünü yazmamış adeta yaşatmışsınız. Benim gibi pek çok kişi aynı şeyleri hissetmiştir mutlaka... Ben annemi kaybettiğimde başka biri babasını, bir diğeri eşini kaybetmiştir. Hastalık olayında az çok insan kendini hazırlıyor ama trafik kazaları ve kalp krizi inanılmaz şok yaşatıyor. Uzun yola çıkarken ne ile karşılaşılacağı muamma... Allah herkese sağlıklı ve uzun ömürler versin ve ameliyathane kapısında sevdiğini bekletmesin.
Bu hüzünlü ve çok etkili anlatımınız için teşekkür ediyorum. Saygı ve selamlarımla...