Anamur’dan Konya’ya izlenimler
Önce korna sesi duydum; ardından:’kardeşim ortalarda dolaşma çarparlar!’
Doğru söze ne denir ki! Heyecan işte. Gezmeyi, seyahat etmeyi herkes sever; ben gibi.
Hele bilmediğin bir yere ise yolculuk daha bir meraklı, daha bir heyecanlı olur insan. Ne demişler: ‘gez dünyayı; gör Konya yı.’ Dünyanın her yerini, dünya gözüyle görmek mümkün değil belki; ama Konya’yı dünya gözüyle görmek mümkündü. Heyecanlıydım, meraklıydım, sabırsızdım. Konya yı görmek istiyordum, bana çarpacak arabaları görmeden.
Ve, en sevdiğim an. Hafif bir sarsıntıyla yola revan oluyoruz. Çok iyi bildiğim caddeler, daha şimdiden bana yabancı. Henüz ara sokaklara veda etmeden ben, onlar yabancılığını hissettiriyorlar bana. Saatler sonra, başka bir şehrin yabancılığında bulacağım kendimi; hazırlık olmalı bu. Başka bir şehrin heyecanlarını yaşayacağım için sol tarafım yatışmak nedir bilmiyor.
Düz yol bir zaman sonra bizi, kıvrımlarıyla kucaklıyor. Artık istekli olmamın, hatta ısrarlı olmanın zamanı diyor. Sabretmek ve dikkatli olmak…
Kıvrımlı yolları biri bir aşarken, bir ara veriye dönüp bakıyorum. Tekeli’nin çok çok üzerindeyiz. Göz kırpan sokak lambaları çoktan vedalarını etmiş bize. Onlarda meraklı; başka yolcuları selamlamanın beklentisi kaplamış içlerini.
‘Bu yolculuk yağmurlu geçecek.’ dedi arkadaşım. İrkildim. A evet öyle. Yola koyulduğumuzdan beri ufuklarda şimşek beyazlığı yağmurun habercisi. Güzel; ama zorlu bir yolculuk olacak şimdiden belli. En sevdiğim melodilerim kulağımda yoldaşım yine.’Hiç kimsenin, yağmurun bile böyle güzel elleri yoktu.’ diyor.
Yol üzerindeki ufak kasabalara bir bir veda ediyoruz. Sokaklar çoktan sessizliğe teslim olmuş. Yorgun sokak ışıkları karşılıyor bizi geçtiğimiz yerlerde; bezende yaşlı sokak hayvanları. Soğuk su köprüsünden aceleyle geçip, Aydıncıkta su molası veriyoruz. Konya, Karaman ve Gülnar sapağına girince iyiden iyiye kendimi yabancı hissediyorum. Arkadaşların tv de ki filminden soyutluyorum kendimi. Ben kendi âlemimde yol olmayı sürdürürken, yağmurun şiddetlendiğini fark ediyorum. Tekrar aracın içinde buluyorum kendimi korkarak.
Birkaç arkadaşıma gözüm takılıyor. Yağmurun şiddetinden olsa gerek onlarında gözlerinden okuyorum endişelerini. Yağmurun şiddetinin yanında, yolun çetin oluşu da ürkütüyor bizi. Hem şiddetli yağmur, hem de zorlu yol… yok yok. Bu yolculuk sandığım kadar kolay olmayacak. Biz meraklı gözlerle geçtiğimiz köyleri sayaduralım hafif yağmur yerini doluya bırakmıştı. Rakım olarak ne kadar yukarıdaydık kestiremiyorum ama, belli bir kesimden sonra artık aracımız durma noktasına gelmişti. Dolu dedim ama, kısa süre sonra iri zeytin hacminde buz parçalarının yolda dağıldığını endişeli gözlerle izliyorduk. Aracın silecekleri yetişemiyordu. Adeta dalga dalga buz yağıyordu. Öyle ki; araç içinde yan yana olmamıza rağmen kendi sesimizi duyamıyorduk. Aracın tavanına hızla çarpan ve yerde parçalanan buz tanelerinin gürültüsü savaş sahasının ortasında, ateş altında kalmış zavallıları andırıyordu. Gök gürültüsü, şimşek çakması ve tavana vuran buz kütleleri… Bunların benzeri savaş sahnelerinde yaşanıyor olmalıydı.
Artık hareket edemez olduk. Aracın camlarının kırılmasında endişe duyan şoför aracın ön kısmını yağışın zıt istikametine getirdi. O da kendince haklı olarak tedbir almıştı. Bana kalsa hiç devam etmeme tarafıydım.
Heyecanlı sevinçli başlayan yolcuğum yerini, ciddi endişeye bırakmıştı. Hele şoför beyin:’otuz beş yıldır şahit olmadığım bir durum,’demesi beni iyice korkutmuştu. Korkuyordum ama içindeki sevinç bambaşkaydı. Böyle bir sahneye şahit olmuştum. Ya bundan sonra nasıl olacaktı yolculuğum? Endişe duysam da, yolculuğa dair beslediğim güzel düşüncelerim tükenmemişti daha.
Aracımız, yönümüzün zıt istikametinden doğrularak yola koyuldu. Yağış dinmemişti; ama buz kütlelerini göremez olmuştuk. Hafif hafif yol alırken, rüzgâr dalga dalga, şiddetli şiddetli yağmur damlacıklarını savuruyordu üzerimize. Bu damlacıklar ara ara buz oluyordu tekrar. Anladığım o ki, biz hayli yükseklerdeyiz. Bir ara sorduğumda öğrendim, en yakında bir köy olduğunu. Allah vermesin, insanın aklına neler gelmiyor ki…
Kısa bir süre yol aldıktan sonra, mütevazı bir köydeydik. Kümeleşmiş üç beş tane ev, camlarından yansıyan ölgün ışıklar…
Bu şiddetli yağmurda analı babalı bir aile telaşla evlerine yönelmişler. Minik bebeğine sıkıca sarılmış anne; bir yandan yavrusunu, bir yandan kendini hırçın yağmur damlalarından korumanın derdinde eşinin yanı sıra koşmakta.
Bu köyü fırsat bilip, yol kenarında bir ağaç altında durakladık. Çok akıllıca bir fikir değildi. Gök gürültüsü ve şimşek çakması ürkütmüştü bizi; hemen hareket ettik. Kıvrımlı yollardan karanlığı yararak, bu köyü de geride bırakıyorduk.
Gözüme ilişen manzaralarla hayallere dalarken, fark etmemişim köyden çıktığımızı; taaki zifiri karanlığı ikiye biçen şimşek çakması ile kendime gelene kadar. Şimşek çakmalarının altında ne kadar gittik tam kestiremiyorum; ama Mut ilçesine yaklaştığımızda her şey yolundaydı. Gök gürültüsünü ve şiddetli yağışı geride bırakmıştık. Ufukta şimşek çakmaları az da olsa görülebiliyordu.
Mut İlçesi’nin merkeziydi yanılmıyorsam. Laal paşa Cami’n şadırvanlarında elimizi yüzümüzü yıkayıp kendimize gelmiştik. Yolda hayli yıpranmış, üstelik tedirgin olmuştuk.
Ve tekrar hareket halindeyiz. Anlaşılan o ki, artık yolumuz düzgün. Biraz uyumayı tasarlıyorum. Yarın gezerken yorgun olmamalıyım. Çok uykuda gözüm olmasa da hafifçe koltuğumu geriye eğiyorum.
Gözlerim artık daha gevşek. Bakmış olmak için bakıyorlar sanki. Bazen görüyorum elektrik direklerini, bazen göremiyorum. Gözlerimi bir açıp bir kapatıyorum. Büyük bir taşıtın yanından geçince birden irkiliyor; etrafıma bakınıp, tekrar kendimi salıyorum. Şimdiye kadar geçtiğimiz yollar tekrar gözümün önüne geliyor. Titrek sokak lambaları, evlerde yansıyan ölgün ışıklar… Sonra diyorum: bu topraklar ne güzel. Bereketli, sıcak, bizim. Hiç olmazsa titrek sokak lambasının altında sabahlayabiliriz. Yok yok çok mu dara düştük; ölgün bir ışığın kapısını vurabiliriz. Bu coğrafya ya olan sevgim farklı biçimlerde zihnimde belirip gidiyor.
Konya ya gece yarısında gireceğiz. Uykuda yakalayacağım Konya’yı. Ben uyumamaya çabalarken. Buralarda yolar daha düz. Artık eskiye göre aracımız daha hızlı. Bizi geçen araçların sesleri artık hoş geliyor kulağıma. Bir tane geçti. Biri yaklaşıyor. Geçti. Bir tane daha yaklaşıyor. Geçti… Konya iyice yaklaşıyoruz saat 01.50. Hemen telefonumdan radyomu açıyorum. Galiba dalmak üzereyim. Bir araç daha geçti. Bir tane daha yaklaşıyor. Geçti.
DEVAM EDECEK.
YORUMLAR
İyi yolculuklar ve iyi gezmeler. Anamur'dan selâmlar.
yazının devamını takip etmeye çalışacağım.
Bayramın mübarek olsun.