İTHAL GELİN (2)
BENİ KİM İTHAL ETTİ
İthal gelin ithal damat kelimelerini yadırgadınız mı bilmem? Aslına bakarsanız tam da yerli yerine söylenmiş kelimeler bunlar, daha önce sözünü ettiğim gibi Alman ’ya ya yerleşen bir Türk erkeğin, Türkiye’den getirdiği geline ithal gelin, Ya da Almanya’da yerleşen bir Türk kızının Türkiye’den bir erkeği Almanya’ya getirdiği damada ithal gelin kavramlarını yakıştırdım ben, zaten benim gibi birçok gurbetçi de bu yakıştırmayı uygun görmüştür, hikaye devam ettikçe sizin de bunu kanıksayacağınızı ümit ediyorum, o nedenle sakın yanlış anlaşılmasın beni kim ithal ettiği başlığını koymakla ne kendimi bir mal veya meta yerine koyuyorum, ne de eşimin kötü bir insan olduğundan dem vurmak istiyorum, bu başlığı kullanmamın yegane nedeni, ithal gelin, ithal damat yakıştırmamdan ötürüdür. Şimdi size beni yani ithal gelini Almanya’ya getiren sevgili eşimi tanıtacağım, kim bilir belki de onun hikayesi benim hikayemden daha çok ilginizi çekecektir, ama olaylara nereden bakarsanız bakın bir yerlerde kaderimizin kesiştiği kesin, Dünya’da insanlar asimilasyon nedeniyle çok zulüm görmüştür, belki de Dünya tarihinde asimilasyonu uygulamayan tek Millet Osmanlıdır, aslına bakarsanız asıl söylemek istediğim asimilasyon değil asimilasyona zorlamadır. Normalde kelime anlamına bakarsanız bu kelime; herhangi bir zorlama olmadan, bir milletin özelliklerini kaybedip, içinde azınlık olarak kaldıkları milletten etkilenmesi, onların kültürlerini benimsemesidir. Ama iş bununla kalmıyor elbette bir çok Ulus azınlıklarını asimilasyona zorlamıştır tarih boyunca ve bu nedenle azınlıklara büyük zulüm uygulamıştır. Bunun en önemli örneklerinden bir tanesi de Bulgaristan tarafından Türk azınlığa uygulanan asimile etme çabası ve bunun sonucunda uygulanan zulüm dür. Bilirsiniz Avrupa ’lılar bize barbar Türkler derler, oysa işin gerçeğine bakarsanız, bize barbar diyenler galiba kendi yaptıkları zulümleri göz ardı etmek amacıyla, böyle bir yakıştırmada bulunmuşlar, İnsan kutsal bir varlıktır ama bu kutsal varlık zaman zaman akıl almayacak derecede barbarlaşır bu vahşet tablosunda Bulgaristan’ın başlı başına bir yeri vardır. Bulgaristan Türklerinin son yüzyıllık dönemi işkence, sürgün, ölüm ve sonucunda meydana gelen göçlerle hatırlanır, Dünya’nın gözleri önünde bitip tükenmek bilmeyen bir trajedi yaşanmıştır Bulgaristan’da. Peki kimdir bu Bulgaristan Türkleri; Osmanlı döneminde Anadolu topraklarından, Konya’ dan başlayarak diğer yörelerden de Bulgaristan´a yerleşmiş Türkmenlerdir. Aslında göçün tarihi çok eskilere dayanır 1875-1878 "Büyük Doğu Buhranının Berlin Kongresi kararlarıyla sona ermesinden sonra da kaybolan Osmanlı topraklarından Türk ve Müslüman göçleri devam etti. Bu dönemde, Osmanlı Devleti’ne gelen göçmenlerin çoğu Bulgaristan, Rusya, Sırbistan, Bosna ve Hersek, Tesalya, Girit ve başka yerlerden baskılara dayanamayarak kaçan veya kovulan Türkler ve Müslümanlardı. Ekim 1908’de Bosna ve Hersek ’in Avusturya-Macaristan tarafından ilhak edilmesi, Bulgaristan’ın kendi bağımsızlığını ilân etmesi, Girit’in Osmanlı Devleti’nden ayrılması ve Yunanistan’a bağlanması olayları, bu bölgelerden Türk-Müslüman halkının Osmanlı Devleti’ne göç etmesini hızlandırdı Zülüm ve ızdırap dolu yılları Rus-Türk savaşı ile (93harbiyle) başlıyor ve günümüze kadar devam ediyor. Balkan savaşları(1912-1913); açlık yılları (1925-1935); Mal mülklerin ellerinden alınması (Komünist dönemi başlangıcı); 1960 da başlayarak 1972-73 ve 1984-1989 zorunlu asimilasyon yılları Bulgaristan Türk’lerine hep zülüm, gözyaşı ve ölümler getirmiştir. Panslavizm, ve komünizm artık geride birer hayal ürünü olarak kaldılar. Bu ideolojilerin sayesinde binlerce insanımız mahkemesiz kayıtsız şartsız yok edildi. Faşizm içinse geride kaldı cümlesini kullanmak kesinlikle yanlış olur, Amerikan Emperyalizmi var oldukça Faşizm kelimesini daha sıkça duymaya devam edeceğiz, neyse biz konumuza dönelim bu zulüm sonucunda göçmenlik kurtuluşa çare olarak imdadımıza yetişti, fakat göç yolları da zordu.
1878 yıllarında birinci büyük göç esnasında bir milyona yakın insanımız yollarda ve savaşlarda canından oldu, mal kayıplarımız ise çok büyüktü. Geride kalanların zihnindeki tahribat ise onarılamaz. Ardından Balkan harpleri geldi ve yine vahşi ve akıl almaz trajik manzaralar çıkıyor karşımıza. Bu savaştaki kayıpların sayısı altı yüz bini aşmıştır. Büyük gezi diye adlandırılan son göç olayında yarım milyon insanımız yollara düştü. İnsanı hıristiyanlaştırma ve ölüm korkusu sarmıştı. Zorunlu asimilasyon esnasında Bulgar şovenizmi gece baskınları düzenleyerek, zorbalıkla Türk halkını hayvan sürüleri gibi meydana toplayarak, işkence ve ölüm tehdidi ile Türk ve Müslümanların kimliklerini zorla değiştirebileceğini zannetti. Ancak karşısındaki toplumun Türklerden oluştuğunu ve arkalarında Türkiye gibi bir güç var olduğunu unutmuştu. Bulgar yöneticilerinin unuttuğu bir başka şey daha vardı. Diktatörlüklerinde elbet bir gün yıkılacağı kuralı bu kural komünist cuntasının desteklediği Jivkov rejiminin de çöküşünü hızlandırmış oldu. İlk direnişlerde yalnız Kırcaali bölgelerinde 10´larca kişi öldürülmüştü. Ülke genelinde çok sayıda insanın öldü, yüzlercesi yaralandı, binlercesi tutuklandı, hapsedildi evler basıldı, insanlarımız bilinmeyen yerlere sürüldü kaybolanlar oldu. Bu yıllar içinde, 47 yıllık komünist iktidarı sürecinde kendi Bulgar halkına da eziyet etti. Onlarca sürgün ve toplama kamplarında muhalif Bulgar ve Türkler hep beraber ızdırap çekti. Sadece bu süreç içinde 110 bin Bulgaristan vatandaşı kayboldu. Belene adası binlerce Bulgaristan aydınının mezarı olduğu ve maalesef mahkumların çoğunun son yolculuğu domuzların midesinde son buluyordu. O yıllarda sonunda Anavatanlarına kavuşan Türkler derin bir nefes almıştı, ama geride kalanlar için zulüm daha uzun yıllar devam etti benim Almanya’ya ithalimi gerçekleştiren sevgili eşimin ailesi bu zülmü en yoğun şekilde yaşayanlardandır, isterseniz ben biraz ara vereyim hikayenin bu bölümünü kendisi anlatsın sizlere, hiç değilse sizlerde bu arada beni Almanya’ya kimin ithal ettiğini öğrenmiş olursunuz.
Yaşanan gerçeğinle, düşündür el, alemi
İnsanlık dramından sen de aldın payeni
Duymayanlar öğrensin yaşanan gerçekleri
Madem başladık artık, anlat bey hikayeni.
BİRİNCİ GÖÇ
Merhaba; uzun yıllardır Almanya’da yaşıyorum, herkesin bir hayat hikayesi vardır, burada sizlere beni Almanya’ya getiren gerçekleri sevgili babamın ailesi ile birlikte Bulgar zulmünden kaçarak Türkiye’ye göç etmesi ile başlayan uzun ve meşakkatli bir yolculuğa çıkaracağımcağım. Rahmetli babaml 1924 yılında Bulgaristan’da Dünya’ya gelmiş 3 erkek bir kız kardeşmişler o zamanlar da Bulgaristan’ın durumu malum. Bulgar Hükümetinin asimilasyon çabaları ile başlayan zulüm babamın ailesini de zorunlu bir göçe sevk etmiş, varları yoklarını satıp yola çıkmışlar altına çevirdikleri varlıklarını askerler çocukları aramadığı için babamın ceketinin iç astarına dikerek ailece dağlardan Türkiye’ye doğru yola çıkmışlar, Türkiye’ye vardıklarında Düzce, Eskişehir’ i gezip dolaşmışlar ancak buralarda tutunamayarak en son Bursa ya gelip yerleşmisler. O kadar fazla parayla gelip fazla bir şey sahibi olamadan paraları bitirmişler. Annemler ise 7 kız ve 2 erkek olmak üzere 9 kardeşmişler, kader annemle babamı Bursa’nın bir köyünde karşılaştırmış Annemin ailesi çok yoksulmuş, babamların durumunu iyi görerek birilerinin tavsiyesi uğruna bir çuval un karşılığında Anne’mi babama vermişler, babamsa eline vur ekmeğini al cinsinden sessiz bir insanmış, ailesi annemi sürekli ezmiş, kim bilir belki Bulgar zulmünün etkisinde kalan bir kusmaydı bu, babamsa tüm olanlara seyirci kalmış Anne’mi kesinlikle ailesine karşı korumamış, babamın amcası bile her fırsatta Anne’mi dövmeye başlamış, evi temizletip çamurlu ayaklarıyla girip, buranın hali ne diyerek dövüp tekrar temizletiyorlarmış, Annem gençliğinde olağan üstü güzel bir kadınmış, ailenin diğer kadınlarının bu konudaki kıskançlığı, sürekli Anne’mi her olayda suçlu gösterme çabaları erkeklerin zulmünün daha da artmasına neden olmuş, bir gün Amcam Anne’mi çeşme başında su doldururken görmüş bir bahane yaratarak çizmesiyle yüzüne gözüne vurarak öldüresiye dövmüş bütün bunlara rağmen babam ailesinin yanından ayrılmayarak olanlara seyirci kalmaya devam etmiş, ailesi ne yaparsa yapsın hep boynu bükük kalmış, bu arada Bursa’da bir Fabrikada çalışıyor, kazandığını doğrudan ailesinin avucuna sayıyormuş, ablam 8 yaşına ben ise 5 yaşına geldiğimde Annem bizi alarak İstanbul’a Anneannemin yanına ziyaret amacıyla gelmiş, bu ziyaret sırasında da teyzemler anlaşılmaz garip bir tepki göstermişler, anneme neden getirdin bunları bu çocuklar Bulgar tohumları diyerek, Bulgaristan’da zulüm gören Türk’lerin Anavatan’larında da bulgar muamelesi görmesinin bir örneğidir bu olay adeta. İstanbul’da baba ocağında da aradığını bulamayınca tekrar Bursa’ya dönmüş, ancak daha fazla kalarak 8 yaşında olan ablamı alarak çeyizini bir at arabasına yükleyerek evi terk etti, etti diyorum çünkü 5 yaşında olmama rağmen o küçücük yaşımda kötü bir şeyler olduğunu hissetmiş olacağım ki feryatlarla ne olur beni de götür Anne diye haykırdığımı hatırlıyorum, tıpkı bir film gibi inanın bu tür şeyler sadece filmlerde olmuyor, hatırladığım kadarı ile Amcam beni zapt etmeye çalışıyor ama ben feryat figan bağırmaya devam ediyordum, sonunda olan oldu Annem beni babam ve ailesi ile bırakarak ablamla birlikte evi terk edip gitti. Bir süre sonra Babam ’ı başka bir kadınla evlendirdiler artık benim için üvey Anne devri başlıyordu.
Yakıştı mı bu sana, hele bakın Ata’ma
İşkenceden göç edip, yerleşmişsin Vatan’a
Birkaç kırık altınla, bize çalım satana
Neydin de ne oldun, zulüm ettin Ana’ma.