11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3805
Okunma
Okul nizamiyesinden tam içeri girecekken aniden durdu. Beton direğin arkasına çekilip çöp kutusunun yanındaki öğrencisinin heyecanlı haline anlam vermeye çalıştı. Olmadı.
Öğrencisi onu görmemişti. Her tarafı kolaçan ediyordu ama beton bloğun arkasına saklanan öğretmenini fark etmemişti.
Ani bir hareketle elini çöp kutusunun içerisine soktu, çıkardığında avuçlarında bir iki ısırık alınmış yarım ekmek vardı..Arkasını döndü,kimsenin görmediğine emin olunca ekmeği ısırıp okula doğru yürüdü gitti.
Öğretmen gördüklerine inanamadı önce. Okulun en iyi, efendi saygılı öğrencisi çöpten ekmek alıp yiyordu… Olamazdı. Olmamalıydı.
Ders zili çaldığında öğretmen gördüklerinin etkisinden kurtulamamış, adeta bir trans halinde sınıfa doğru ilerledi.
Ders başlamıştı, sınıf kürsüde ağlayan öğretmene hayretle bakıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Bir kız öğrenci “Hocam, şeyy, bir şey mi oldu ?” dedi. Öğretmen o sesle içinden sıyrılıp sınıfa döndü.
“Bir şey olmadı, çok şey oldu. Önemli olan görebilmek. Algıda seçicilik dersimiz değil mi?” “Evet “ Dedi öğrenciler. Ve ders başladı.
Akşam eve geldiğinde öğretmenin göz pınarları kurumuştu. Ama hala içini çekiyordu. Elindeki mendil ıslanmış, eve gelene kadar kurumuştu.
Kapıdan girdiğinde iki oğlu koşarak annelerine sarıldılar. Dünkü gibi birbirlerini şikâyet edeceklerdi ki, annelerinin gözlerini görünce susup kaldılar.
Öğretmenin eşi “Hoşg..” diyebildi ,sonra “Ne oldu sana!” diye heyecanla sordu. Öğretmen “Bana bir şey olmadı..yok bir şey” dedi.
Eşinin yanına oturdu. Olan biteni anlattı.
Beraberce ağladılar.
Sonra ne yapabiliriz? Sorusunun cevaplarını döktüler kucaklarına.
Bir sonraki hafta öğretmen eşinin bulduğu parayla, arkadaşlarından topladığı parayı bir araya getirdi. Bir zarfa koydu ve öğrencisini dersi olmadığı bir saatte yanına çağırdı.
Elindeki zarfı öğrenciye uzattı : “ Bu senin, bir ihtiyacın olursa benim haberim olacak bundan sonra” dedi.
Öğrenci zarfı açmak istedi, öğretmen “Açma “ dedi.
“Evde açarsın.”
Öğretmen -2
Belediye otobüsünde okulun üniforması olan renkleri giyen öğrenciyi gördüğünde daha dikkatli baktı.
Muhakkak tanırdı öğrencilerini, bu çocuğu ilk defa görüyormuş gibi şaşırdı. Dersine girmiyordu demek ki, fakat dersine girmediklerine de en azından koridorda,bahçede rastlardı.
Biraz daha dikkatlice baktı öğrenciye. Yırtık ayakkabılarında nerdeyse parmakları fırlayacaktı. Üzerinde eski bir ceket, “onun olmadığı belli” dedi içinden. Bu kadar bol olmazdı herhalde.
Pantolonu da eskiydi ve bazı yerlerinde tamirat izleri vardı. İpliğin farklı renginden tamir olan yerler sırıtıyordu.
Zil çaldığında öğretmenler odasının camından dışarıya bakıyordu. O saat dersi boş olduğundan elindeki kitaptan bir iki sayfa okumak istemişti. Onlarca sayfa okuduğu halde aklında hiçbir kırıntı kalmamıştı.
Camdan otobüsteki öğrenciyi gördü.
Bahçeye çıktı. Çocuğu yanına çağırdı.
“ Oğlum sen nerelisin”
“ Hakkâriliyim hocam”
“Baban ne iş yapıyor?”
“Bir pazarcının yanında çalışıyor”
“ Kaç kardeşsiniz?”
“ Altı”
Birkaç gün sonra öğrencinin babası bir trafik kazasında can verdi. Öğretmen evlerine gidince kimseyi bulamadı. Komşuları memlekete gittiklerini söyledi. Orada defnedip döneceklerdi babalarını.
Birkaç gün sonra döndüler…
Öğretmen ailesine bakmak için okuldan ayrılmak isteyen öğrenciye burs buldu. Kendisi de her ay muntazaman yardım yapıyor.
Oğullarına ne alırsa ona da alıyor.
Bu gün kurban bayramı arifesi… Ve şu anda alışverişteler..
Öğretmen, oğulları ve o öğrenci.
Öğretmen-3
Deniz mavisi gözleri vardı. Hani şu kartpostallarda olur ya..dingin, çarşaf gibi denizin masmavi uzandığı koy’lar. İşte öyle mavilikler saçardı ışıl ışıl gözleri.
Mavi bir giysi olduğu zaman üzerinde gözleri daha mavileşirdi… Kahverengi koyu b ir giysi olursa gözlerinin rengi değişirdi sanki.
Hastalığını duyduğunda koridora yığılan annesinin elinden sımsıkı tuttu “Anacığım...üzülme bak görürsün bu hastalığı yenicem.valla bak..söz sana” diyerek omzuna yasladı ve iki göz rutubet kokan evlerine gittiler.
İlk terk eden uğrunda ölmeyi göze aldığı… el ele tutuşup hayaller kurduğu, resimlerini yattığı çek yat’a astığı sevdası oldu.
Telefonlarını açmadı…
Mesajlarına cevap vermedi…
Kayboldu gitti..
Hastalığıma değil, onu kaybettiğime daha çok üzülüyorum diyordu.
Doktor kurtuluşu için İlik Nakli şart deyince, üzülsün mü? Sevinsin mi? Bilemedi.
Babası işten atılmıştı..elde avuçta bir şey yok.Kalakaldı öylece doktorun odasında…
Öğretmen hasta olduğunu duyunca evlerine koştu…
Sonra her yere koştu öğretmen, her kapıya, her boşluğa seslendi.
Öğretmen bir sanatçı buldu ücretsiz konser verecek..
İstanbul’ un en büyük Açıkhava tiyatrosunu tuttu, ücretsiz.
Konser biletler sattılar,bütün öğretmenler..
Konser sonrası sanatçı toplanan parayı babasının avuçlarına koyunca, annesi de babası da sevinçten yığılıp kaldılar.
Öğretmen ağlıyordu..
Para evde sayıldı… Bilet parasından fazla para olduğu anlaşılınca sanatçıyı aradı.
Sanatçı yoktu, kardeşi çıktı telefona “ Yok Hocam fazla değil, abim de biz de yardım ettik, söylemek istemedik o şeyden yani” dedi.
Öğretmen ağladı.
Oğulları ağladı…
Eşi ağladı…
Ağabeyinden alınan ilik nakledildi..
İyiye giderken sanatçı hastanede ziyaret etti mavi gözlüyü…
Kameralar girdi içeriye…
Sanatçı “Burası konser salonu değil… Bu işlere magazini karıştırmayın, lütfen çekim yapmayın” dedi.
Yapmadılar…
İlik naklinden sonra yine hastalandı…
Öğretmen yine koştu… her yere.
Bir nakil daha..
Bir sabah telefon çaldı…
Ucundaki ses “ Hocam, kardeşim vefat etti” dedi.
Öğretmen ağladı.
İşte böyle bir öğretmenle yaşamak ne kadar çetin ve sevgi doludur anlatamam.
Anladığım insan “Eşrefi Mahlukat olduğunu hissetmeli,bunun için de eşrefi davranmalı.
Merhametin olmadığı yerde hiçbir şey yok.
Ben baktım.
Boşa bakmayın,bulamazsınız.