Ruhunuza dokunmaktan korkmayın...
Çevremize şöyle bir baktığımızda, gördüğümüz manzara bazen hiç hoş değil… Çoğumuz kozalarımızın içinde yaşıyoruz. İçersi karanlık ve toz içinde. Burada tıkılıp kaldığımızı, kurtulamayacağımızı düşünüyoruz.
Bu kozaya herkes "kişilik" diyor. Ve pek çok insan tüm yaşamları boyunca kişiliklerinin içinde sıkışıp kalmış olarak yaşıyor, bu durumdan kurtulabileceklerini de asla bilmiyorlar.
Onlar kendi yarattıkları "Ben”lerinin kurbanları.
Her sabah gri, puslu bir dünyaya açıyorlar gözlerini. Hemen hemen hiç ışık yok gibi. Kozanın iç duvarını itmek çok zor görünüyor.
Ama duvarı itmeyi öğrenenler de var. Onlar her şeyi yeni baştan düşünmeyi öğrenenler. Dışarıya çıkıp, dünyanın ne kadar aydınlık olduğunu görenler...
Uçmayı öğrenmek için, yeni baştan düşünme zahmetine katlananlar onlar...
Kendi özgürlüklerini tümüyle kendi ellerinde tutmanın keyfini çıkarmayı öğreniyorlar. Daha doğrusu kendilerini baştan yaratıyorlar.
Bu süreç içinde de kendi ruhlarının sahibi haline geliyorlar.
Kendi yaşamının sahibi olanlar; tüm enerjilerini yaşamakta oldukları "an"a aktarırlar ve tadına varırlar.
Yapılan en büyük yanlışlık; insanın kendini değiştirmeden önce, başka insanları değiştirmeye çalışmasıdır.
Oysa bu başarısız bir girişimdir.
En kolay yolu ise "olduğu gibi" kabul etmektir.
Önemli olan insanın kendini olduğu gibi kabul etmemesidir.
İşte o zaman değişime kapılarını, pencerelerini açar insan.
Silkelenir, toparlanır,
Yetersizliklerinin farkına varır.
Güçsüz olduğu konumları öğrenir.
Sevdiklerini, sevmediklerini ayrımsar...
İstediklerini yüksek sesle söyler o zaman...
Değişimi reddetmeyin.....
Yenileyin kendinizi...
Ruhunuza dokunmaktan korkmayın...
Kendinizle yüzleşmek utandırmasın sizi...
Şimdi;
Eğer yaşamın yeni soluğunu üflemeye hazırsanız;
Gökkuşağının altından geçiyorsunuz demektir...