- 548 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bakışlarına Düğümlüdür Yüreğim
Her sabaha dünden kalan asi bir sarhoşluğun mahmurluğuyla uyanırım sana
Yüreğinin perdelerini açarak sevdanın en renkli entarilerini giydirirsin bana
Sevincim olursun sen, içindeki coşkularla donatırsın bu aşk adamını yaşama
Güneşli günlere uğurlarsın, ben umut pazarlarında sevdayı tartarken ruhumda
Bir kız ıslak saçlarını düşürmüş gecenin penceresine, çehresinde alabildiğine özlem. Tarıyor saçlarını ince parmaklarıyla, düşleri var yapışkan bir yaz gibi, sevişmek için henüz çok erken. Bir kadın gülüşlerini süzüyor sofrada, tabakta tafra, boğazda dirhemlere bölünen asi bir lokma. Çekiyor sızılı bir ah birden, parçalar dökülüyor sitemli laflarla. Bir adam aşkı arıyor mavi kaplı kitapta, dilde şifreli bir sevda, yürekte sancılarla biriken muamma. Yansıyor geceye birden aşk-ı vefa, gülümsüyor aya kız, uzanıyor rüzgâra sevda ve uykulara dalıyor saçlarını yatağa seren dünyalar güzeli bir kadın.
Sıcacık düşünüşlerin perdesine çarpınca rüzgâr, yaman bir dönüşle gerçeğini arar kollar. Sırtının teri gövdeyi özlerken, göğsündeki cennetten yayılır koku, kol hoyratça kavrarken nuru. Kıvranır mavi, geceyi özler uslanmaz asi ve kapılır dudağa, sular özlemi yanık bir haki. Damakta tatlar birbirine karışır, beden tene alışır ve sessiz çığlıklar yıldızlarla çarpışır. Kollar yana düşer yeniden, içli bir gözyaşı bulutlara yapışır.
Şimdi kavrulmuş yollarca yakıyordur içinin coşkusu kırılmış kapakları. Usulca izlediğin yolculuk kayışlarında bir çift göze odaklıdır yüreğin. Ne yapsan yüreğinden sökülmeyen paslı çivilerce eğik bir sevdanın suskun direksiyonunda bir adam yoluyordur hayal kırıklıklarının tuzlanmış saçlarını. Sarsmaktan yorgun, sarılmaktan bitap ve aynı titreyişlerin hitaplarından aşina bir çehreyle bakar arada bir gözlerine ve kapat pencereyi gülüm der hayat arkadaşına.
Hesaplanamamış kanamalarla şaşkın bir geceye girince, ağrılı düşünüşlerin buruk yataklarına sokulursun. Alevli bir gece varken dışarıda, sen sokulup yalnızlığın koynuna üşürsün. Sessizlik bahaneleri günahı aşırır sevdadan, aşk küser, kendine sarılır yok olmuş vefadan. Bir damla ter dökülür yastığa, yatak canlanır yaylı zıplayışlardan. Yel okşar bedeni, beden süzer gerçeğini, kavrulur ten, tutuşur alev içli öpüşlerden. Gece biter, gün ardına döner ve fitil lambadaki sızıyı içten içe emer.
Yüreğindeki öfkenin sevgiyle hesaplaşmasından geriye kırık bir parçanın gururlu izleri kalır. Sebebini soramadığın nedensiz hesaplaşmalarca zehirler çöreklenir gönlüne, arzuların yarım kalır, bir duvar örülür etrafına, günün kararır. Sevdaya dönersin yüzünü ve böylesi anlarda aşk da yüzüne haykırır. Uzun bir geceye açılır kolların belki yeniden, küskünlükler rafa kaldırılır, hiddetle bir önceki günün hıncı alınır. Uyumaz aşk bilesin, her an uykusuzca kendi denizlerine savrulur.
Tazelenmemiş sevdaların hüsrana sarılışlarından bir yaprak düşermiş daldan. Düşen yaprakların gazelleriyle buralara sensiz gelse de sonbahar, yüreğimin sevgi halatlarına bağlı kayıklar, bir gün bizi mutluluğun adasına taşıyacaklar her an. Ruhumdaki konukluğun gitmeyecek, sana olan sevdam mevsimler eksilse de yaşamımdan, benden hiç gitmeyecek. Sen kalbimin cennetini tek kişilik varlığınla doldurdukça bu adam seni asla ruhundan silmeyecek.
Geceler indirdim sana, kapışılmış mutlulukların en hasını bize ayırarak. Sözleri sevda kokulu günler biriktirdim, satılığa çıkmış bütün özlem şiirlerini yüreğimdeki sevgiyle takas ederek, bir dokunuşla uykularına sokuldum yar. Her öpüşün göğsüme işlediği iksirleri ruhumda gizleyerek. Sana aşk getirdim, en ölümsüz asırları korkusuzca geçerek. Gül nefesine eğildim bak. Kaldır gövdeni uykulardan ve sarılarak hoş geldin erim diyerek.
Unutulmuş bir şarkının sözleriyle gözlerimizdeki yaşları sileceğiz bir gün yaşadığımız dolu dolu takvimlerin yuvarlak içine alınmış karelerinden. Her sancıda tüketilmiş bir sevda anısı, her anıda bir köşeye fırlatılmış yürek yamasına ilişecek gözlerimiz. Uykusuz gecelerin perdelerini salladıkça rüzgar, yangınlarımızı harladıkça birleşmeyen avuçlar, sorgular da tükenecek ve gül düşünüşlerimizin kaybolan suretlerini bir deniz kıyısında şafakta bulacaklar.
En yaşanası düşlerin kapısına vurunca el, ses titrer, yürek inceden bir sarsılışla sevdayı bir anlık da olsa terk eder. Adımlar yarınların yolundadır, gözlerden uzaklara düşer keder. Durdurulamaz zaman, tutkulu eller yoksul umutları boş yere bekler. Sızılı yalnızlığımızın kekremsi dudaklarına yapıştıkça ılık bir rüzgâr okşar içimizin perdelerini. Ruhumuzun asi kentlerinde bir sevgili bekler yine de bizi, bir sarılışın zemherileriyle öper ezik yüreğimizi.
Çok uzak zamanların kırık şarkılarıyla açınca gözümüzü günlere, bir dostun sesi tutar ellerimizden. Hayat çift kişilik mutlulukların odasıdır, bu yüzden yalnızken içimize vuran hep hüznün dalgalarıdır. Gölgeli içlenişlerle tırmandığımız ömür köprüsünden dünlere el sallamadıkça bugünlerin ıslak mendilleriyle gönül tuvalimize aşkı işleriz. Kapımızı zorlayan geçmiş zaman kapsüllerini sinemize sarmadıkça, tütün sarısı dudaklarımızı yâre okşatmadıkça yaşanılır değildir bu hayat.
Keşke, doğmamış her sabaha nefesinin nar esintileriyle uyansam. Her gün, binlere bölünen emsalsiz güzelliğinin kurnalarında yıkasam yorgun yüzümü. Ellerinin ılıman iklimlerine sığınarak sensizliğin bütün iksirlerini bir yudumda içsem, Er şafaklarda sevdalı bakışlarının ağaçlarından yaşamak duldaları toplasam. Seninle yaşlansam gül bakışlım, keşkelerin sorgulanmadığı bir dünyada bakışlarının düğümlerine dolanarak bir ömrü seninle tamamlasam.
Selahattin Yetgin