- 743 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAŞARISIZLIK AŞISI
BAŞARISIZLIK AŞISI
Acısıyla tatlısıyla koskoca bir eğitim dönemini daha geride bıraktık. Geçmişe dönüp baktığımda bu eğitim dönemine ait aklımda kalanlar ise sürekli çocuklarıma;
—Kızım dersinize çalışın, SBS’ ye çalışın kazanamayacaksınız
Gibi uyarılarım beni yine haklı çıkardı.
Doğrusunu söylemek gerekirse, böyle bir sonuca kendimi daha önceden hazırlamıştım. Hatta Altı bin TL’lik dershane masrafı da, beni zerre kadar üzmeyecek diye kendi kendime söz vermiştim.
Geçenlerde son taksiti yatırmak için dershaneye gitmiştim. Doğrusu, iyileşmek isteyen bir hasta, beni ayağına çağırıyormuş desem, daha yerinde bir ifade olurdu. SBS sınav sonuçları da açıklandığı için ortalık ana baba günü gibiydi. Bekleme salonunda bir anne ile kızının yanına oturmak zorunda kaldım. Karşımda neredeyse sinir krizi geçirmek üzere olan, kırk yaşlarındaki bu anne, sanki çok derin bir acısı olup inler gibi, gözlerini karşısında oturan esmer güzeli kızına dikmiş, sürekli
-Gitti emeklerim, gitti paralarım, ben sana her zaman çalış demedim mi? oooof ooff
diyerek karşısında oturan çocuğuna adeta işkence yapıyordu. Zavallı kız da annesinin bakışları altında adeta eriyor, ara sıra
-Anne çalıştım ya hem okul, hem dershane, hem birde işlemediğimiz yerlerden de sorular çıktı.
Diyerek kendini haklı gösterecek sebepler arıyordu. Anne çocuğunun her cevabında şiddetini artırıp, kızına bakışları ve sözleriyle adeta işkence ediyordu. Bu kötü manzarayı bir süre izlemek zorunda kalmak, doğrusunu söylemek gerekirse beni oldukça gerdi. Fakat bu duruma seyirci kalmayıp, ortamı yumuşatarak, bu alımlı çalımlı bayana biraz nasihat etmem gerektiğini düşündüm.
Kıza usulca kaç puan aldığını sorduğumda, oflaya puflaya
-Dörtyüzyirmi puan amca
dedi.
Bende o anda
-Aaa ne güzel iyi puan almışsın
demez miyim, bir anda karşımdaki bayanın o hırçın bakışlarını üzerimde hissettim.
Kadın
-Ne münasebet efendim, siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz. Onun dört yüz seksen puan alıp … kız Lisesini kazanması gerekiyordu.
Ben hemen ortalığı toparlamaya çalışıp, benim kızımın üçyüzotuzyedi puan aldığını, dörtyüzyirmiyi duyunca bir anda kızınızın adına çok sevindiğimi, kötü bir niyetim olmadığını anlatmak istesem de, anne üzerinde etkili olamadım. Kadın hala çocuğunu rencide etmeye devam ederken, ara sıra bana dönüp, değil mi? olması gerekmiyor mu? gibi sorularına, onay vermemi istiyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse benim de istediğim tam böyle bir şeydi. Anlayacağınız muhabbetin içine girmeyi başarmıştım.
Bayan artık insanı eritircesine olan bakışlarını çocuğunun üzerinden çekip, benimle muhabbet etmeye, bana dert yanmaya başlamıştı.
Bir ara bana
-Siz üçyüzotuzyedi puana üzülmüyor musunuz, nasıl bu kadar rahat olabiliyorsunuz?
diye bir soru yönettiğinde, içimden hayır üzülmüyorum demek geldi ama, bu kadın bu durumda iken yemin ederim, dalga geçiyorsun diye ortadaki cam sehpayı ya benim kafama fırlatır, ya da öyle bir küfür eder ki, bütün geçmişlerim bundan nasibini alır diye düşünüp, alttan almaya çalıştım. Bir takım alışılmış ifadelerle her şeyin henüz bitmediğini, bütün liselerden, öğrencilerin iyi üniversiteler kazanabildiklerini söylemeye çalıştım ama bunlar çok etki etmedi. Daha keskin örnekler vermeliydim. Bu arada yanımdaki küçük kız da, etrafına telden bir kafes gibi örülen annesinin bakışlarından kurtulmayı başarıp, yavaşça ayağa kalkıp, ortalık da dolanmaya başlamıştı. Bir yandan da bizim muhabbetimizi dinleyip, sanki şu amca anneme öyle bir şey söylesin ki, artık bu azap bitsin dercesine ara sıra yüzüme bakıyordu. Bende bir yandan kendi kendime, hedefi on ikiden vurarak bu kadını nasıl sakinleştireceğimin hesabını yapıyordum. Hamle yapabilmem için, bana sorması gereken sorulara henüz sıra gelmemişti. Ama her seferinde anneyi dinleyerek, onu yumuşattığımı düşünüyordum. Bir ara kaç lira harcama yaptınız diye sorduğumda,
öyle bir
-Birr milyarr dörrt yüzbin
dedi ki; içimden vay be ne paraymış harca harca bitmez diye düşündüm. Hatta paradan altı sıfır atalı yıllar geçmesine rağmen bu hanımefendi paraya altı sıfırı ilave etmekle kalmıyor, para çok görünsün diye “r” harflerine bile ilaveler yapıyordu. Bende söylediği miktarın önemsiz bir şey olduğunu ifade ederek,
-Ne olacak canım, alt tarafı bindörtyüz lira değil mi, benim kadar harcasanız ne yapardınız?
Bana
-Siz ne kadar harcama yaptınız,
diye sorduğunda, altıbin lira diyecektim ama aşağımı kalayım, öyle bir altı milyarr dedim ki sanki “r” harfine yirmi dokuz harf daha ilave ettim. Neyse küçük bir gülüşmeden sonra beklediğim sorular yavaş yavaş gelmeye başlamıştı.
Bana
-Peki siz nasıl bu kadar rahatsınız, çocuklarınıza kızmıyor musunuz, bu duruma üzülmüyor musunuz?
diye sorduğunda
-Tabi ki biraz üzülüyorum ama, gerçek fikrimi öğrenmek ister misiniz?
dediğimde kafasıyla beni onayladı. İşte hedef soru buydu, bu soruyu bana sorması gerekiyordu ama bir şekilde ben ona yardımcı oldum. Şimdi soracağım bir iki soru dışında artık fikirlerimi ortaya koyabilirdim.
Dedim ki
-Sizin kızınızın aşıları tamam mı?
-Hımm sanırım tamam, ama bu konuyla ne alakası var
-Elbet de var, Çocuklara aşı vurulurken o aşının zayıflatılmış bir mikrop olduğunu biliyor musunuz?
– Tabi ki biliyorum.
– İşte bu başarısızlıkları da bir aşı gibi düşünün lütfen. Eğer bir çocuk, sürekli başarılı olursa, yarın bir gün sağlık şartları veya dış sebepler yüzünden başarısız bir duruma düştüğünde, bu çocuk sizce ne kadar ayakta kalabilir. Çünkü hayatında başarısızlık denilen o aşı vücuduna hiç yapılmadıysa, hep başarılı olduysa, kötü günlerinde onu hiçbir güç ayakta tutamaz. Bu durum; insanı intihara bile götürür. Ama, zorluklar, sıkıntılar ve başarısızlıklar yaşamış bir insan olgunlaşır. Sorunlarıyla ilgili birçok çözüm önerileri olur. En azından biz hayatta neler gördük, ne badireler atlattık deyip, sizce bu duruma gülüp geçmez mi? Bence çocuğunuzun aşılarının tam olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bırakın başarısızlık aşısını olmasına izin verin. Kızınız yakın bir zamanda bu sorunun farkına varıp, bir şekilde onu çözmeye çalışacaktır.
-Siz, ben veya bizim yaşlarımızdaki yakın çevremizden diğer insanlar; Hepimiz hayatta hep başarılı mı olduk. Bilim adamı doktor profesör müyüz? Düşünün ki bizim çocukluğumuzda, faydası olduğu kadar, dikkatimizi dağıtan cep telefonu, bilgisayar oyunları, internet, Facebook, msn, var mıydı? Hatta televizyonumuz bile yoktu. Peki bu çocuklar ne yapsın. Başarısız olmak için yeterince haklı değiller mi?
Ben konuştukça annenin gözleri dolu dolu oldu. İsmini daha sonra öğrendiğim Hatice hanım kızının yüzüne bakıp ağlamamak için kendini zor tutuyordu. O sıra annesindeki bu değişikliği fark etmeye başlayan küçük Sezin de; annesinin yanına yanına sokulup, yüzüme teşekkür ederim amca dercesine bakıyordu.
Hatice hanım bir ara, yanına sokulan kızının yüzüne bir öpücük kondurduğunda, kızı annesine öyle bir sıkı sarıldı ki; Ağlaya ağlaya
-Söz anneciğim sana yemin ediyorum ki, en iyi üniversiteyi kazanacağım.
O anda ben de yanağıma dökülen birkaç damla yaşı silmek için bir bahane ile yanlarından kalkıp, koştura koştura lavobaya gittim.
Geri geldiğimde Hatice hanımla kızı, çoktan evlerine gitmişti. Cengiz ÖYKE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.