OSMANLI DA ABİDE ŞAHSİYETLER 3
Yazılarıma Osmanlı ile ilgili bilgiler vererek başladım daha sonra Osmanlı’da Abide şahsiyetlere doğru yöneldi;Yüreğim kalemime hükmederken Kaht-ı rical (adam kıtlığı) içinde kıvranan,şikayet eden bizlere düşen görevin o güzel insanları tanıtmak ve tarihe adını yazdırmış olmalarının sebeblerini irdelemek ve sizlerle paylaşmak hevesi ile yola çıktım ve çok mutluyum.Yüreğim bu gün Yavuz Sultan Selim ile dolu dilimin döndüğünce anlatmaya ,topladığım bilgileri sizlerle paylaşmaya bu paylaşımlardan doğan güzel dostlukları da kucaklamak umuduyla Yavuz Sultan Selimi buyrun birlikte birkez daha anlamaya ,sevmeye çalışalım.
Yavuz Sultan Selim, Mısır fethi esnasında okunan bir cuma hutbesinde, kendisinden, “Hakimul Haremeyn” (Mekke ve Medine’nin hakimi) olarak bahsedilince, ağlayarak itiraz etmiş, “hakim değil hadim” (hizmetkâr) olduğunu söylemişti
Bu kadar alçak gönüllü tevazu sahibi bir sultan. Hayal değil bir zamanlar yaşamış abide şahsiyet.
SultanSelim Han devrin meşhur âlimlerinden, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ile ilmî sohbet edip, ona hürmet gösterirdi. Sofiyye-i âliyyenin büyük âlimi Muhyiddîn-i Arabî’nin Şam’daki kabr-i şerîfini tespit ettirip yanına câmi, türbe, imâret yaptırdı. Seferlerinde evliyânın büyüklerinden Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin türbesini ziyâret ederdi. Ehl-i sünnete çok hizmet edip, İslâm âlemi için büyük tehlike olan Sâfevîli Şah İsmail’in ideolojisinin yayılmasını önleyerek İran’da mahsur bıraktı. Çok heybetli olup, azâmetinden çevresindekiler titrediği hâlde, âlimlere, halkına karşı tevâzu sâhibiydi. Devamlı; "Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş. Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş." buyururdu. Çok mütevâzi olup, sâde giyinirdi. Muhteşem Osmanlı Devletinin en son din olan, İslâm âleminin lideri olmasına rağmen Peygamber efendimizin ahlâkı ile ahlâklandığından debdebe ve şaşaadan uzak hayat sürerdi. Bir defâsında oğlu Şehzâde Süleyman çok süslü bir elbiseyle huzûruna girince;
"Süleyman annen ne giysin!" diyerek sitem etmişti. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilip, edebiyat, târih ve coğrafyaya da meraklıydı. Farsça ve Türkçe şiirleri olup, Farsça Dîvân’ı Almanya’da yayınlanmıştır. Aynı zaman da şairane bir ruh. Yavuz sultan selimin bir çok şiiri var beni çok etkileyen şiirlerinden birtanesi.
Merdüm-i dideme bilmem ne füsûn etti felek
Giryemi kıldı füsûn eşkimi hun etti felek
Şirler pençe-i kahrimda olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek.
Ne kadar duygu yüklü mısralar.Biraz görünüşünden söz etmek gerekli uzun boylu, genis omuzlu, kalin kemikli ve omuzlari arasi genis yuvarlak basli, kirmizi yüzlü ve çatik kasli,uzun biyikli yigit bir padisah idi. Sert tabiatli ve cesurdu. Bu yüzden muharebeyi Cok severdi. Kuvvetli bir ilim tahsili yapmisti. Edebiyata meraki vardi. Bir çok Farsça Siirler yazmistir.Siirleri en yüksek bir divan sâiri kadar kuvvetlidir. Genis bir kültür ve siyasete sahipti.
On altıncı yüzyılda Osmanlı kara ordusu, dünyânın en büyük ordusuydu. Sultan Selim Han, kara askerine verdiği önemi donanmaya da verdi. İstanbul’da ilk tersânenin yapımını 1515 yılında başlatıp, 1516’da bitirdi. Gelibolu’daki büyük tersâne, Sultan Selim Han devrinde önemini korudu. Mısır’dayken, Memlûklar zamânında Kızıldeniz’de donanma kumandanı olan Selman Reis, huzûra gelince, Osmanlı hizmetine alındı. Cezayir hâkimi Barbaros Hayreddin de, Sultan Selim Hana elçi gönderip, yardım istedi. Barbaros’un Osmanlı hizmetine girmesiyle, Akdeniz Türk Gölü olma yoluna girdi. Donanma faaliyetini tamamlayan Yavuz, devrin büyük âlimi Kemâl Paşazâde’ye niyetinin feth-i Efrenciye, yâni Avrupa olduğunu bildirmişti. Ancak, yüce Hakan’ın yine Eyüp Sultan Türbesini ziyâretle başladığı bu seferine, yakalandığı amansız şirpençe hastalığı mâni oldu.
Çorlu’da başhekim nezâretinde tedâvi gördü. İki ay hasta yatıp, 22 Eylül 1520 târihinde Cumâ akşamı Osmanlı karargâhının bulunduğu Çorlu’nun Sırt Köyünde vefât etti. Vefât etmeden bir müddet önce yanında bulunan Hasan Can; “Sultanım, Allah’ı hatırlamak zamânıdır” deyince, Yavuz Sultan Selim Han:
“Lala, Lala bunca zamandan beri bizi kiminle biliyordun? Cenâb-ı Hakk’a teveccühümüzde bir kusur mu gördün?” buyurmuş ve Yâsin-i şerîf okumasını istemişti.
Kendisi de onunla birlikte okurken, rûhunu teslim etmiştir.
Cenâzesi, İstanbul’a getirilip inşaatını başlattığı Sultan Selim Câmii yanına defnedildi. Yerine Osmanlı Sultanı olan oğlu Sultan Süleyman Han tarafından câmi tamamlanıp, kabri üstüne türbe de yapıldı.
Allah gani, gani Rahmet eylesin.Bizler dedelerimiz sayesinde bu vatan toprakların da yaşıyoruz ruhlarına EL FATİHA
sevgiyle kalın