İKİ SALKIM KİRAZ
Günün her saatinde yoğun araç trafiği oluyor bu caddede. Şimdi içimden geçen bu düşünceyi sesli dile getirsem babamın ne diyeceğini biliyorum. Sustum, söylemedim hiçbir şey.
İsterseniz söyleyeyim, bakın göreceksiniz “rahmetli Menderes bu caddeleri yaptırırken solcular bu kadar büyük caddeye ihtiyaç yok diyerek itiraz etmişlerdi “ diyecek babam.
Dayanamadım “ Vatan Caddesi her saat böyle, adım adım ilerliyor araçlar, biraz daha erken çıksaydık keşke, geç kalmasak doktor’a” dedim.
Babam yarı uykulu halinden aniden sıyrılıp atıldı: “ Yaaa rahmetli Menderes bu yolları yaparken Cumhuriyet Halk Partisi itiraz etmişti, bu kadar büyük cadde ne olacak, israf ediliyor diye, bak şimdi yetmiyor, adam elli yıl önceyi görürdü… Hey gidi koca Menderes”
Söylemiştim, değil mi?
Babam Vakıf Gureba Hastanesinde kulaklarında işitme kaybı olduğundan “cihaza” girecek. Doktoru bir hafta önce muayene etti ve “ haftaya Pazartesi sabahı gelin bir de ölçüm yapalım, gördüğüm kadarıyla işitme cihazı şart” deyince babamın rengi attı, yüzü ekşidi. E..yıllarca İsmet İnönü’nün kulaklığını ti’ye alıp Menderes’e yaptığına inandığı eziyetin hıncını alırdı Şimdi babam da İsmet Paşa gibi kulak protezi takacak.Çok sıkıntılı onun için,çok.
Işıklar yeşil de yansa kırmızı da yansa aynı ağırlıkla ilerliyoruz, adım adım. Sustuk, trafik de yordu, ikimiz de esneyip sağa sola bakarken birden ön camın üzerine “şaaaap” diye bir sünger düştü. Sağa sola köpük kümecikleri savruldu, irkildik ikimiz de.
Küçük zayıf esmer bir kız “ abi,n’olur sileyim camınızı,,he sileyim mi ?” diyerek başını uzattı.Yüzüne yapışan kirli siyah saçları koyu kahverengi gözleri kartpostal gibi camda parlıyordu. Başının iki yanından beline kadar uzanan atkuyruğu siyah saçlarını, ucunda bir salkımda iki kırmızı kirazın sallandığı toka tutuyordu.
Çiçekli basmadan bir elbise vardı üzerinde. Küçük elleri üşümüştü, burnu akmış, dudakları kendini sıkmayınca soğuktan birbirine vuruyordu.
Ben daha sil demeden yüzümdeki ifadeden ne anladıysa hevesle silmeye başladı. Kırmızı kirazlar o cama doğru abandıkça saçlarının örgülerinde sallanıp duruyor, silme işini almanın heyecanıyla oynuyordu adeta. Kirazlar kıpkırmızıydı, bu cins kiraza Napolyon mu derlerdi? Evet, Napolyon kirazı. Çok hoş bir tadı vardı, etli, sulu ve diri olurdu. Bayılırdım kiraz’a.
Merkez karargâhtan aldığımız emirde “ Size bir mermi atana siz on tane atacaksınız. Unutmayın bir’e on” deniliyordu.
Silahlarımızın namluları karşı tepenin eteğinde eski bir çiftlik olduğuna kanaat getirdiğimiz birkaç binada mevzilenen düşman karargâhına doğrulmuş, ellerimiz tetikte bekliyorduk. Savaşın şiddetli günleri kahraman Mehmetçiğin zaferiyle neticelenmiş, bazı bölgelerde yer yer kayda değer olmayan çarpışmalar duyuyorduk. Her iki taraf daa teyakkuzda fakat arabulucu ülkelerin görüşmelerinden “barış” haberleri bekliyordu.
Ani bir baskına maruz kalmamak için nöbetler,gözetlemeler,istihbarat,mühimmat tedariki ve gerekli her türlü malzemenin intikali eksiksiz emirler doğrultusunda yerine getiriliyordu.
Düşman mevzilerini her saniye dürbünlerle gözetliyor, gelen yemek kaplarından iki eski binadan oluşan karargâhlarında kaç düşman askeri olabileceğini tahmin edebiliyorduk. Düşmanla aramızda bin iki yüz metre olduğunu tahmin ettiğimiz bir tarla vardı. Tarlanın bitiminde üzerinde kırmızılığı o mesafeden gözlerimi kamaştıran iki büyük kiraz ağacı rüzgârda sallanıp salkımlarını havalandırıyor, ananemin bahçesindeki koca kiraz ağaçlarını andırıyordu.
Düşman da bizi gözetliyordu, ara sıra bize doğru bağırıyor, el kol hareketleri yapıyorlar, biz karşılık vermeyince daha çok sinirli hareketler yapıp susup oturuyorlardı.
Emir er’im Kırıkkaleli bir çocuktu. Evet çocuk. Askerlerimin hepsi gençti fakat Esat adlı bu çocuk, doğduğunda babası fukara olduğundan nüfus kâğıdı çıkarmak için gerekli parayı bulamayınca, üç yıl önce ölen abisinin hüviyetiyle hayata başlamıştı. Bu sebeple de diğer arkadaşlarından üç yaş daha küçüktü. Çocuktu..çocuk.
Ağabeyinin kafa kâğıdı ile askere çağrılan Esat davranışlarıyla, tutkularıyla, küçük yüzündeki tertemiz gülüşüyle iyi bir evlattı aynı zamanda.
İlk gördüğümde “ bu çocuğu kim salmış buralara” diyerek, bölük astsubayını çağırdım. Bana Esat’ın durumunu anlattı. “Çok temiz yüzlü, temiz kalpli,bir evin bir çocuğu, abisi ölmüş onun nüfusuyla celp altına alınmış,çok da güler yüzlü komtanım” demişti.
Ben de başına kötü bir hal gelmesin diyeyanıma çağırıp “Emir Er’im bundan sonra sensin Esat!” demiştim. Bana tebessümle bakarak “Komtanım emir erleri ne iş yapar ki?” diye sorunca o’na “Oğlum benim verdiğim emirleri sırtında taşıyacaksın” dediğimde esas duruşta “emredersiniz komtanıım” diye bağırmasını asla unutamıyorum.
Artık benim yanımdan ayrılmıyor, ayrılamıyordu. Her nereye gidersem onu da yanımda götürüyordum.Bir gün düşman mevzilerine yemek arabaları yaklaştı. İstihbarat astsubayım bana “ Komtanım bunların yemek kapları arttı,galiba takviye asker geldi düşmana” deyince , Esat’tan dürbünümü istedim Getirdi baktım..hakikatten yemek arabalarından inen kaplar ve bşalıp geriye taşınan kaplar fazlalaşmıştı.
Yemek kaplarına bakarken kıpkırmızı kirazlar düştü dürbünümün aynasına… Kırmızı yanıyordu ağaç. Esat’a “ Bak oğlum, şu kırmızı kiraz ağaçlarını görüyor musun? Bak hele..” dedim.Dürbünü aldı gözlerine dayadı ve “ Üüüüüü komtanım ağaç kırılıyor valla” dedi. Askerler kahkahayı bastı,Esat dürbünü gözlerinden uzaklaştırıp o da başladı gülmeye..
Esat ..bak şu kiraz ağaçlarının aynısında ananemin bahçesinde var..aynısından yahu! Ben çocukken çıkar saklanırdım o kiraz ağacında saatlerce beni aralardı, bir tek ananem merak etmezdi, annem ona “anne çocuk ortalıkta yok sen endişe etmiyor musun?” Derdi. Annanem kiraz ağacına doğru bakıp, yaprakların arasından gözlerimi yakalar “geliiir o yaramaz bu kirazlar burada durdukça hiç de bir yere gidemez” derdi.
Saatler sonra üstüm başım kıpkırmızı batmış vaziyette ağaçtan inice annem babam bulduklarına sevinip bana ceza vermeyi unuturlardı. Anannem olduğu yerde kollarını açar ona doğru koşar sarılırdım. Benim sırdaşımdı o.” Arkadaşım ananem” derdim o’na.
Esat ile bunları konuştuğumuz gece yarısında uykum gelmişti. Esat’ı da kaldığı barakaya göndermiş, bütün askerlerimin sağ selamet olduğu kanaatiyle huzurlu birkaç saatlik uyku çekmeyi planlamıştım.
Yatağıma uzanır uzanmaz uyudum. Biliyorum çünkü yatağa yattıktan sonra bir saat sağa sola döner, üzerimdeki battaniyeyi yere düşürür, gecenin bir yarısı soğuktan uyanır kalkar nöbet yerlerini dolanırdım.
Uyku üzerime çökmüş filler gibiydi. Uzaktan kulağıma gelen top, makineli tüfek sesleri bağrışmalar rüya olmalıydı. Bir fil değil, on fil olsa kalkıyor insan o ortamda. Derhal yataktan fırladım..Ortalık duman…mermi izleri sarmış tarlanın üzerini.Patlayan top mermileri havayı gündüz gibi aydınlatıyor, ağır makineliler karşı tepedeki binaları toza dumana boğuyordu.
Astsubaya “Ne oldu? Diye sorunca, “Valla komtanım bilemiyoruz, önce onlar başladı ateşe biz de bir’e-on kuralını uyguluyoruz. Bir ara düşman mevzilerinden ateş edilmediğini görünce “Ateş Kes !” emri verip, beklemeyi uygun buldum. Birde susmuştu silahlar. Teğmenin yanıma geldi ve “Zayiat yoktur komtanım” diyerek tekmil verdi. Sevindim.
Esat!
Esat nerde, bulun onu çabuk! Diye bağırdım. Esat yoktu. Yattığı yerde yok,siperlerde yok..Yok oldu.Uçtu gitti.
Her yer arandı Esat hiçbir yerde yoktu. O’nu gören de yoktu. Nöbetçiler, kaldığı barakadaki arkadaşları hiç kimse o’nu görmemişti. Yer yarılmış Esat içine girmiş, geri kapanmıştı sanki.
Bir saat sonra düşman mevzilerini gözetleyen Mehmetçikler “Dur !”,”Kim var orda..” diye bağırmaya başlayınca yerimden fırlayıp nöbetteki askerlerimin mevzisine doğru koştum.
Ay bulutların arasına girmiş kuzguni bir karanlık kaplamıştı her yanı. Tarlanın içerisinden biri bağırıyordu.”Susun” diye emir verdim. Tarlanın içerisinde “Benim yaa..Esat, biri yardım etsin hep dökülecekler yoksa” diye haykırıyordu. Projektörleri sesin geldiği yana çevirince askerler Esat elinde miğferi ile yerde kanlar içerisinde duruyordu.
Ah Esat..Ömrüm boyunca bu tuzlu gözyaşlarımın olur olmaz yüzümden süzülmesine sen sebep oldun.Ah evladım.Ah çocuğum,canım.
Esat’ı alıp getirdi arkadaşları. Ağabeyleri, hepsinin gözlerinde salkım salkım yaşlarla.
O gece yataktan kalkmış, karanlıktan istifade edip bizim nöbetçileri de Rum nöbetçilerini de atlatıp kiraz ağacına çıkmış, miğferini kırmızı kirazlarla doldurmuş. Sürüne sürüne geri dönerken elini bir personel mayının üzerine koyunca mayın infilak etmiş, kolu kopmuştu.
Patlamadan korkan Rum muhafızlar da baskın endişesiyle silahlara sarılmış, karşılıklı bir saat süren çatışma olmuştu.
Esat’ı ağabeyleri yanıma getirince elindeki miğferi bana uzattı “ komtanım..size kiraz topladım..Ananenizin bahçesinde..” dedi ve bayıldı.
Sonraki yıllarda Esat bana Kırıkkale damgalı zarflarla her bayram üzerinde kiraz resimleri olan bayram tebrikleri attı.
Ben de ona bir ağabeyin kardeşine yapması gereken ne varsa yaptım.
Sonra o kirazlı kartpostallar kesildi..gelmez oldu.
“Çocuk gibi ağlayacağına ilerle be oğlum… Bak millet korna çalıp duruyor” diye sitem etti babam.
Yeşil ışık yandı ve ilerledim iki adım daha.
YORUMLAR
erolabi
Değerli yorumunuz ve siyaretinize teşekkür eder sağlıklı uzun ve huzurlu ve de Hemşin de....soğuk puğarların....çiçeklerin...."geldi bi alçak duman sardi dort yanumuzi" havasında, nefis tereyağlarında ateşlikte pişrilmiş, peyniri bol muhlama tadında ömürler dilerim..
saygılarımla...
Trafikte zaman kırılması yaratarak araya bir savaş anısı sokmak.
Her yiğidin harcı değil.
Bu edebi bir yazı.
Duygu dorukta.
Anlatım HARİKA.
Güne gelir İNŞALLAH.
Daha fazla kişi okur ve memnun olur diye Güne gelmesini istedim.
Okunmayı hak eden yazılarınız için
TEŞEKKÜR EDERİZ.
Sitemizin gayesi de birbirimizin eksik ve gediklerini gidermektir.
Saygılar
Sevgiler.
erolabi
İki Tatlıtürk'tün beğenisine mazhar olmak beni sevindirdi..
:)))
Çok teşekkür eder im.
İnanılmazdı...Çok ama çok duygulandım. Şu anda çok şey yazmak isterdim ama nutkum tutuldu. Sanırım ne zaman kiraz görsem aklıma okuduğum yazınız gelecek.. Tebrik ediyorum güçlü kaleminizi ve anlatımınızı. Saygılarımla..
erolabi
Antenlermizin aldığı kadar algılayabiliyoruz...
Ve duygu kablarımız varsa doldurabiliyoruz..
Olmayan şey doldurulmaz...
Değerli yorumunuza ve duyarlılığınıza teşekkür ederim..
Selam ve saygılarımla..