- 719 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
ARMAĞAN
- Anne, geçen gün okula gelmiştin ya ! Bana, senin için ninen mi dediler. Neden öyle söylüyorlar ?
- Söylesinler kızım. Aldırma sen onlara. Ben seni biraz geç dünyaya getirdim . Diğer çocukların anneleri genç olduğu için öyle düşünüyorlardır.
- Aldırmıyorum zaten anneciğim. Tabii bazen onlara sinirleniyorum; sonra geçiyor kendiliğinden.
- Canım, ben seni çok seviyorum.
- Sen dünyanın en iyi annesisin.
- Tatlı kızım, sen de benim minik bebeğimsin.
Dedi ve sıkıca sarıldı ona. Bu zamana gelene kadar yaşadığı acılardan sonra onun doğumu, ona Allah’ ın bir armağanıydı. Nazlı, daha on beş yaşındayken, ailesi tarafından kocası Hamdi ile görücü usulü ile evlendirilmişti. Kocası Hamdi, kendinden yedi yaş büyüktü. Askerliğini yapmış ve sanayide bir oto tamircisinde, işçi olarak çalışıyordu. Hamdi, iki kardeşti. Ağabeyi de evliydi. Fakat, yurt dışında çalışıyordu. Ağabeyinin eşi Selda , dokuz yaşındaki oğlu ile beraber oturuyordu. Kendilerine ait bahçe içindeki, üç katlı bir apartmanda, her biri ayrı dairelerde oturuyorlardı. Annesi, onlar evlendikten bir yıl sonra kanserden ölmüş, babası tek başına yaşamaya başlamıştı.
Aralarında, zaman zaman sorunlar çıksa da, huzurlu sayılabilecek bir aile apartmanıydı. Nazlı, uysal yapısı ile hiçbir şeye karışmamaya özen gösteriyordu. Hamdi ise ailesine düşkünlüğü nedeniyle, yengesine ve babasına sahip çıkmaya çalışıyordu. Annesinin ölümü onu çok etkilemişti. Uzun bir süre kendine gelememişti. Aynı apartmanda oturmaları nedeniyle, babasının bakımı, Nazlı ile yengesi arasında paylaşılmıştı. Nazlı, kayın pederi de olsa çok fazla yakın davranmıyor, Hamdi evde yokken onun dairesine çıkmamaya özen gösteriyordu. Gençti ve hayat tecrübesi yoktu. Eltisi Nigar ise ondan daha kıdemli bir gelin olduğu için daha rahattı bu konuda. Neredeyse, akşama kadar aynı evde oluyorlardı. Ondan cesaret alarak çıktığı zamanlarda da, sanki onun orada olmasından rahatsızlık duyuyordu. Bunu fark ettiğinde, Hamdi’ ye bahsetmek istemiş fakat sonradan vazgeçmişti. Huzursuzluk çıkmasından çekinmişti.
O gün, Hamdi işe gittiğinde, evde kalan araç muayenesi için ruhsatını unuttuğunu fark etti. Hemen patronundan izin alarak eve geldi. Kapıyı çaldı ve içeriye girdi. Bıraktığı yerden, ruhsatını aldı ve çıktı. O sırada, babasına uğrayıp, ihtiyacı olup olmadığını sormak için en üst katta bulunan dairesine çıktı. Cebindeki anahtarı çıkardı ve kapıyı açtı. İçeriye girdiğinde, o saatlerde evde olan babasının evde olmadığını düşündü. Tam çıkacağı sırada, kapıdaki ayakkabılarını, vestiyerde babasının her zaman giydiği ceketini gördü. Kapının önünde duran terlikler ise yengesine aitti. Tam çıkacakken, geriye döndü. Koridora doğru ilerledi. Biraz bekledi.
Yatak odası tarafından, iniltiler geldiğini duydu. Biraz daha ilerledi. Odanın kapısı, tam olarak örtük değildi. Merak etmişti. Babası için endişelenmişti. Az daha ilerleyince, kapının aralığından gördüğü şeyler onu dehşete düşürmeye yetmişti bile…
Kalbi sıkışmış, vücuduna bir ateş basmış ve çıldıracak derecede sinirlenmişti. Kapının aralığından gördüğü şeyler, mide bulandıracak nitelikteydi. Yengesi ve babası, çırılçıplak bir vaziyette, kendilerinden geçmiş bir şekilde, sevişiyorlardı. Dünyayla ilişikleri kesilmişti sanki.
Mutfağa gitti. Çekmeceyi açtı. En keskin bıçağı aldı ve geriye döndü. Kapıyı açtığında, çıkardığı sesten dolayı onu fark etmişlerdi. İkisi de yataktan fırlamaya çalıştı. Gözleri, korkudan iri iri açılmıştı. Birden elindeki bıçağı fark ederek, kaçmak için kapıya doğru yöneldiler. Ağzından, köpükler çıkararak bağırıyordu.
- Öldüreceğim ikinizi de ! Nasıl insanlarsınız siz ? Şerefsizler ! Hiç mi utanmadın baba ! O, senin kızın ya ! Benim, böyle bir babam olamaz. Ya sen Yenge ! Nasıl bir kadınsın sen ya. Sen bir annesin. Hiç mi gururun yok senin ?
- Oğlum ! Yapma. Bırak o bıçağı. Ben ettim, sen etme. Şeytana uyduk. Bir daha olmayacak böyle bir şey.
- Şeytana uydum demek ne demek baba. Nefsine sahip olamıyor musun ? Bu utançla yaşayamam baba.
- Eee yeter be ! Ama uzattın. Ne yapayım. Ben de erkeğim. Benim de ihtiyaçlarım var. Sen, rahatsın. Yatağını paylaşacağın bir karın var tabii. Görmedin farzet. Hadi, tepemi attırma benim. Defol evimden !
Çıldırmıştı iyice. Bir süre boğuştular. Babası, bıçağı elinden almaya çalışıyordu. Bir anda, ortalığı bir acı çığlık kapladı. Babasının, can çekişini, boş gözlerle seyretti Hamdi. Yengesi, o sırada odadan kaçmıştı. Nazlı’ nın çığlıkları duyup geldiğinde, Hamdi kendini bilmez bir halde, kanlar içinde yerde oturuyordu. Bir süre sonra polisler geldi. Hamdi’ yi alıp götürdüler.
Mahkemenin sonucunda, on dokuz yıl hüküm giymiş olan Hamdi, cezasını çekmek üzere hapishaneye gönderildi.
Bu olaydan sonra yurt dışında olan ağabeyi geri döndü. Hiçbir şey olmamış gibi karısını kabul etti. Bir süre sonra gelen tepkiler karşısında, karısını da alarak başka bir şehre taşınmak zorunda kaldı. Tek başına kalan Nazlı için zor günler başlamıştı. Ailesine dönmeyi ve Hamdi’ yi tamamen tek başına bırakmamak için o evde kalmalıydı. Öyle de yaptı. Bahçedeki ahırda beslediği ineklerden sağdığı sütü satarak geçimini sağladı. Kocası Hamdi’ nin ihtiyaçları için ona para gönderdi.
On dokuz yılın sonunda Hamdi, cezasını çekerek evine döndü. Bir süre sonra da bir iş bularak, yaşama yeniden sarıldı. O, güçlü bir kadının kocasıydı. Bir yıl sonra da, kızları Cemre dünyaya geldi.
Cemre, Allah’ ın onlara armağanıydı. Çekilen üzüntülerine karşılık bir armağandı…
13.11.2010
Nermin Kaçar
BOLU
YORUMLAR
Hayatın çarpık ama yaşanan yanı...Harika bir kurgu ve anlatım dı. Yüreğine sağlık arkadaşım. Sevgilerimle.
Nermin Kaçar
Yaşamın acıtan kesitlerinden biriydi...
Anlatım derinlemesine ve akıcıydı...
kutladım...
Nermin Kaçar
Hüzünlü bir öyküydü...
Güzel yazmışsın Nermin! Ne yazık ki böyle yaşamların olması, her zaman mümkün.
Tebrikler...