Aldatmaca
Birçok kereler kanmıştı, inanmıştı duyduğu sözlere. Ne de olsa boşuna söylenmiş sözler gibi durmuyordu, dudaklara düşenler gözbebeklerinin sahiciliği… Ve inanmak isteği! Bütün bunlar bir araya gelince hakikatleşiyordu. En az aynaya yansıyan görüntüler kadar sahici, siluetler gibi belirgindi.
Güzel bir kadındı, hemen ilk etapta göze çarpan bir duruluğu, teninin ipeksi narinliğiyle, aşk için çırpınan yüreğinin ışıltısı kendisini hemen ele veriyordu. Kimse onun hakkında olumsuz bir şey diyemezdi. Keşke deselerdi. Kötü deselerdi, çirkef, yalancı… Daha bir iyi olacaktı sanki böylesi kuru kuruya bir iyilikten.
Şimdilerde bir odaya saklanmıştı. Duvarları kırmızıya boyalı. Kafasını kitaplardan kaldırdığı pek görülmüyordu. Kahvesi, sigarası ve kırık bir kadehi… Dünyaya pek alışamamıştı, bu yüzden insan içine pek karışamadı. Küskünlükleriyle meşguldü daha çok. Ondandı, tüm fotoğraflarında üst dudağı büzüktü.
Uykuları sancıya uyanırdı hep gece yarısı; dörde beş kala… Hiç şaşmazdı. Kurulmuş bir saat alarmından daha bir dakikti. Hep gece yarısı; dörde beş kala…
Birileri çıkıyordu bir yerlerden. Yeni birileri, yeni bir şeyler söyler diye umut ediyordu. Oysa anlatılan hep aynı hikayeydi: Gönül yarası varmış da… Üzgünmüş de… Aldatılmış da… Yalanları hiç sevmiyormuş da…
O kadar dertliydi ki insanlar, o dinlerdi sadece onların derdini. Kim yapıyor bunca kahpeliği anlayamazdı. Herkesin çokça dertlendiği aynıyken, kimdi dertlerin sebebi? Bekledi biri çıksın. Çıksın da desin: İşte o yalancı, o kahpe, o dürzü, o tüm küfürlerin savrulduğu kişi benim. Yaptım. Gözlerinin içine baka baka yalan söyledim insanların. Aldattım, öyle basitçe değil, adamakıllı.
Yok. Kimse demedi bunları. O yine bekledi belki biri çıkar da üstlenir sorumluluğunu. Ona rastlayanlar hep kötülükten, arkadan vurulmaktan, aldatılmaktan, yalanlardan dertlenenlerdi. En çok onlara sarıldı. Yaralı yüreklerin birbirini anlayabileceğini düşündü. Ne büyük bir yanılgıydı bu. Bütün yanılgılardan sonra odasına dönüyordu. Yalnızlığına. Biraz daha büyüyordu yalnızlık her geçen gün. Oda darlaşıyordu yalnızlıktan. Bir meydan okuma, gülünç bir çılgınlık duygusu içinde buluyordu kendini. Kahkahaları kopuyordu çıldırmışlığın. Hep derinden, derinlerden…
Fır dönerek dans ettiği günleri anımsıyordu. Zıplayarak, ayaklarını zemine sertçe, keskinlikle ve belirginlikle vurarak. Kanıtarak içindeki yaşama arzusunu. Coşkusunu fısıldayarak rüzgara. Nefret etmeyi öğrendi.
Biliyorum diyordu artık. Hiçbiriniz gerçek değilsiniz. Herkes kendi aldatmacasının içinde…