- 540 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
KORKUSUZ SELİM (43)
Biraz geç kalmış olmasına rağmen; annesi, en ufak bir tepki vermedi. Önemli olan kızının sağ salim, eve girmesiydi. Sokakların mayın tarlası gibi olduğunu biliyordu.”Bu koca metropol, hiç güven vermiyordu insana “diye düşünmekten kendisini alamıyordu.
Kapıyı açar açmaz, önce kızının yüzüne bakar; onun günlük içsel duygularını ve psikolojisinin nasıl olduğunu anlamaya çalışırdı.Gözünden kaçmazdı, en ufak bir ayrıntı. Aylin’in yüz mimiklerinden o günün aksiyonunu ölçerdi. Yüzündeki derinlere inen dalgın hali hemen belli oluyordu.
Anası, “hayırdır,inşallah kötü bir şey yoktur “ diye iç geçirdi.Bijuteri malzeme çantasını,kapının hemen dibine bıraktı.Halbuki odasına götürürdü.Bu ayrıntı bile gözünden kaçmadı.”İnşallah beyin değil, beden yorulmuştur” düşüncesindeydi.
Aylin’in ise içerisinde gizemli bir mutluluk vardı. Heyecandan yüreği kıpır kıpır ediyordu . Aşk, bacayı yavaş yavaş sarıyor; Aşkın bu gizemli tılsımını,iliklerine dek hissediyordu. Böyle bir duyguya ilk kez kapılıyordu, bir genç kız olarak. Her ne kadar aşık olduğu adamı, kanun dışı işlerin bir numaralı tehlikeli kişisi olarak görse ;aşkında riskler dağlar kadar gözükse de yine de umurunda değildi.Aşkı,ön plana çıkıyor,bütün doğabilecek acılara rağmen mutlu olacağına inanıyordu.
Taksiden inerken, dudaklarına kondurmuş olduğu busenin vermiş olduğu ateşin kıvılcımı, bedenini sarıp sarmalamıştı. İlk kez bir erkek tarafından öpülüyordu. Hem de aşık olduğu birinden.
Sevdiği arabanın içerisinden el sallarken “ Buyur gel, bir kahvemi içiver” diyemedi. Utanıp, sıkılmış, annesinden çekinmişti. Annesi söylemese de;içinden,”Bak kızım erkeksiz bir eve yabancı birinin girmesi hoş olmaz’ diye düşüneceğini çok iyi algılayabiliyordu.Bunun için ısrar etmedi; “buyur gel diye!”
“Tekrar görüşelim, aşkım! Fazla arayı açmayalım. Ben, artık seni görmek için pazarlara gelmesem olmaz mı? Bak, telefonumun numarası şu: 0 554……… 85. Görüşeceğimiz zaman birbirimize telefon ederiz olur biter.”
O da kendi telefonun numarasını sevdiği adama vermişti. İkisi aynı anda rehbere kayıt yaptılar, numaralarını.
Annesi yer sofrasını hazırlamış kızının gelmesini bekliyordu. O sofraya oturmadan kesinlikle boğazından bir lokma geçmezdi. Kardeşi Aydın,yemeğini yemiş,dersinin başına geçmişti.Harıl harıl ders çalışıyordu. “ İyi bir okul kazanmalıyım “ diye bilinç altına hedefini yerleştirmişti.
- Aylin, hadi gel kızım sofraya otur.
Aylin, odanın içerisindeki derme çatma lavobada yüzünü ve ellerini yıkamakla meşguldü.
Kızındaki durgunluğun altında yatan gerçek neydi acaba. Daha dış kapıdan içeri girer girmez;
- Anneciğim, bu akşam ne hazırladın bakalım? Kurt gibi acıktım valla.Bu pazarlar beni fil yapacak bu gidişle.Çok yemek yiyesim var bugünlerde “ diye atılırdı.
Omzuna attığı havluyla yüzünü kuruladı. Yer sofrasındaki tabaklara şöyle bir baktı. Bulgur pilavı, yanında hıyar turşusu bir de küçük piknik tüpünün üzerinde kaynamakta olan demliğin ağzından buhar fışkırmaktaydı.
- Anneciğim, doğrusu; bir şey yiyesim yok. Karnım tok! Çay içip içim ısınsa çok iyi olacak. Hadi birlikte oturalım da sen bari karnını doyur.
- Dışarıda mı yedin?
- Neyse çaylarımızı içelim de, anlatırım işin gerçeğini.
Ana, kız iki arkadaş gibiydiler. Aralarında gizemli bir şey bulunmazdı. Birbirlerini dert ortağıydılar. Anası, kızını aynı zamanda evin erkeği gibi de görüyordu. Her işe Aylin koşuyordu çünkü. Bu yüzden bazı hareketleri gayri ihtiyari erkeksi gibiydi. Her şeyden önce haksızlık karşısında lafını esirgemez,dobra dobra konuşurdu.Kızının kendisinden bir şey gizlemeyeceğini çok iyi biliyordu.
“Neyse çaylarımızı içelim de sana anlatırım, işin gerçeğini.” Böyle söylemesinin altında yaşanmış bir şeylerin olduğunu gösteriyordu. Demek ki kuşkuların da yanılmamıştı. Kızının kapıdan girişindeki ruh halinde farklılık olduğunu iyi gözlemlemişti. Nasıl olmasındı! Yılarını ona feda etmiş bir insan, hiç yanılır mıydı? Adeta onun yaşamıyla içli dışlı olmuş ve empati kurmuştu. Kaşını yukarı kaldırsa öfkesini, gözlerini aşağıya indirse tasasını hemen sezinlerdi.
Annesi karnını doyurdu. Sofrayı Aylin kaldırdı. Divana geçip oturdular karşılıklı. Demliği, küçük piknik tüp ile birlikte yanlarına yanaştırdılar. Çayın sıcak olması için tüpün ateşini, hafiften kıstılar.
Aydın, hala ders çalışmaya devam ediyordu. Ablasının tıkırtısını duymuştu ama dikkatini dağıtmak istemiyordu. Nasıl olsa birazdan kafası şiştiği zaman odaya gelir, şakalaşırdı ablasıyla.Durdukları gece kondu iki odalıydı.Birisi,Aydın’ın yatak ve çalışma odası;diğeri de hem mutfak,hem oturma odası hem de Aylin ile anasının yatak odasıydı.Mutfak,bu odada bulunuyordu.Tuvalet ve banyo,evin dışında duvara bitişti.Oraya gitmek için dış kapıdan çıkmak gerekiyordu.
Aylin, elindeki ince belli bardağı dudaklarının arasına yanaştırdı. Çaydan bir fırt çekti. Bir daha. İçi ısınmıştı.Akşama kadar pazarlarda çaysız duruyordu.Her ne kadar pazarın çaycıları,zorla çay satmaya kalkışsalar da direniyor,boyun eğmiyordu onlara.
”Canım isterse içerim. Zorla içecek halim yok ya!”
Postasını atmıştı bir keresinde de rahatlamıştı. Yoksa neredeyse kazandığı, çay parasına gidecekti.
- Anne, biliyor musun? Aşık oldum! Biraz önce; eve aşık olduğum gençle birlikte geldik. Gelmeden önce de birlikte deniz kenarındaki bir lokantada yemek yedik ve sohbet ettik. Anlayacağın karnım toktu. Onun için senin bu güzel ellerinle yapmış olduğun yemeği yiyemedim.
Kadın, bir lahza şaşkınlık yaşadı. Heyecanlandı! Ne diyeceğini kestiremedi.Kızının yüreğindeki fırtınaların nasıl şiddetli estiğini anlamıştı anlamasına ama gönül ilişkisine nasıl bir yorum yapmalıydı. Kızı, duygularını alenen açıkladığına göre;doğruydu demek ki.Yalan içeren bir şakanın yapması bile olası değildi.
- Kim bu şanslı genç bakalım?
- Doğrusu ben de tam öğrenemedim ama anladığım kadarıyla özü, sözü ve hareketleriyle güçlü ve namuslu birine benziyor. Bürosu var.Kendine göre işleri var.Geçinip gidiyor işte.
- Tebrik ederim, hayırlısı olsun kızım! Senin de mutlu olmak,yuva kurmak hakkın.Hep böyle kalacak değilsin ya.Bir gün bu genci yemeğe getir de tanışalım olmaz mı?
- İnşallah!
- Nasıl tanışmıştınız?
Aylin, hem çayını yudumluyor hem de başından geçen olayları tek tek anlatıyordu.
Anlattığı hikaye bitince, anası:
- Allah razı olsun Korkusuz Selim’den! O, olmasaymış belki de başka şeyler gelecekti başına.
Doğrusu ben de merak ettim bu yağız delikanlıyı…
DEVAM EDECEK...
YORUMLAR
Ayhan Bey, bayramdan sonra düğün yapsak şu korkusuz Selim'e ne dersin:))))
Betimlemelerle anlatılmış güzel bir yazı.Kaynayan çaydanlığı görür gibi oldum bir an.
Saygı ve sevgimle. İyi bayramlar...
ayhansarıkaya
Tşkler. efendim.