Puslu Bir Eylül Sabahı...
Puslu bir Eylül Sabahı, iki jandarmanın kolunda getirip attıklarında beni bu hücreye ve çözdüklerinde ellerimden kelepçeyi, anlamıştım, seni sonsuza dek kaybedişimi. İstememiştim ellerime kan bulaştırmak, istememiştim seni bir ömür boyunca arkada bırakmak. Acı sürprizlerine gark oldum, bu efsunlu kaderin. Alın yazımı, silinmeyecek kadar derin yazan Rabbim, sana şükürler olsun beni bu acıyla yaşatmayıp hükmüme idam verdirdiğin için. Şükürler olsun gülyüzlü yari böylesine sevdirdiğin için...
Şimdi hasretini sağ yanıma, kimsesizliğimi soluma aldım. Geceler boyu düşlediğim o mahzun gülüşlerini koynumda saklıyorum. Seni son gördüğümde verdiğin o al yazmayı yastığımın altında koydum, ne zaman saçlarının kokusunu duymak istesem, elime alıp kokluyorum. Hayallerimiz vardı desem ne değişir ki şu an. Kurtarabilir miyim, seni bensiz almaya cesaret edecek olandan. Oysa ben köyün en yağız delikanlısı, hem öksüz hem yetimdim. Seni çocukluğumdan beri severdim. İstemedim inan ellerime kan bulaşsın, istemedim bembeyaz duvağından yüreğime kan sızsın. Amacım; ikimizi ayıranlara karşı durmaktı, ama kaderimde katil diye anılmak vardı. Gecelerim uzun bu diyarda, hiç uzun olmadığı kadar uzuyor dakikalar. Ben, bir demlik çay ve bir cigarayla tüketiyorum ölüm acısını. Her şafak vakti, gözlerim tan yerine takılıyor ve hayalimdeki yusufcuklar hep sana doğru uçuşuyor. Gardiyanlar geldi geçen gün yanıma, infazımın nasıl olacağını söylediler bana. Kimseyi istemedim başucuma. Bir imam, bir memur ve cellatlığımı yapacak bir adam. İşte böyle uğurlayacaklarmış beni bu yalan dünyadan…
Duydum, seni başkasına vermişler, muhtarın oğluyla evereceklermiş seni. Baş müdüre rica edip, hükmümü öne aldırdım, senin düğün gününe kavuşmamak için. Bir Cuma sabahı “ Esselatü Hayrün Minen Nevm “ derken ezanlar, serilecek ayaklarımın altına öteye giden yollar. Herkes anlıyor halimden burada, bir ben idamlığım bu hücrede, sadece gözlerin var benimle birlikte. Unutursun biliyorum beni, unutmak zorundasın da zaten. Boş ver, ben alıştım her görüş gününde terk edilmeye, alıştım burada idamlık diye bilinmeye. Bu mektubu sana bırakıyorum, diğer eşyalarımla birlikte sana gönderecekler, bilmem eline geçer mi?. Neyse, çok uzatmayayım sözlerimi, gittiğim gün hissedersin idam edildiğimi. Anlarsın istemeden kan bulaştığını ellerime, anlarsın istemeden katil damgası yediğimi. Bana verdiğin yazmayı kefenimin içine koysunlar istedim. Belki acımı hafifletir diye, al yazmanla gömülmek istedim. Hakkını helal et, ne olur hakkını helal et… İstemedim ellerime kan bulaşsın, istemedim bembeyaz duvağından yüreğime kan aksın…
Yusuf MESCİOĞLU
09.02.2007
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.