ÖRTÜN ÜSTÜME EYLÜLÜN SARI YAPRAKLARINI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kederli akşamların duldasında arsız bir sarmaşık belirir ansızın. Kurusun kökleri yaban gülünü boğan yabani otların. Sen çöz bu rüyanın büyüyle bağlanmış prangalarını dilindeki Fatiha’nın tılsımıyla. İçli bir dua olsun ikimize dair avuçlarından semaya yükselen. Bırak eteklerindeki karanfilleri, toprağın bağrında hayat bulsun sevdamız. Kevser’e kansın lebleri zamanın, asırlarca süren dayanılmaz susuzluğun ardından...
Sol yanımda depreşirken sızılarım, sembolist şiirlerim isyan eder zamana. Pimi çekilmiş bir sevda idi gözlerinden yüreğime kayan. Soğuk bir çiğ tanesiydi alnımıza dokunan. Ve biz birbirinin farkında olmayan kumrulardık dağların ardında.
Sen “evet” ve “hayır”ların yol ayrımında içinden çıkılması güç olan bir kararın sancısını çekerken, ben yaşlı gözlerimden dökülen inci tanelerini avuçlarımda biriktirip rabbimden içten bir duanın tılsımıyla seni dilerim.
Ben tam üç yüz develik sevda kervanı yükledim gönül denen saraydan kutsal topraklarına Hz. Osman misali. Emin kıldım gönlümü her beyanına sevdiğimin. Ebubekir gibi sıdddık bir dost aradım ki sende buldum ummanı.. Rukiye’sine kavuşmuş bir yaralı gönlün şen şakrak günlerini yaşar mı gönlüm yamaçlarında bilemezken, alnı açık beyanlarımın içindeki huzursuzluğa merhem olacağı ümidindeyim sevdiğim.
Üşüyorum senden uzak yabancı diyarların nemli gecelerinde.. Sabahlara hasret gözlerimin bir kanaviçe edasıyla dokuduğu hayal dantelalarındaki menekşe renkli mabedimin minaresinin şerefesinde geleceğin yolları gözlemekteyim. Göğsümde sevdan, dilimde duan, şafağımda siluetinle mutlu ve şen günlerin muştusunu solukluyorum. Günlerim baharı solukluyor, gecelerim sabaha gebe… Mecnun halimden kurtulmak, vuslatınla şereflenmek arzusu tetikledi sevdamın sızılarını… Kalbimde çağlayanlar çağıldardı her gamzende..
Sevdan verimsiz bozkırlarımda açan yedi renkli çiçekti… Şimdi gülümsemeli masum bir yavrunun çehresinde hayata… Bel bağladığımız bivefa dünyanın beyhude koşturmacalarının unutturduğu akşam oturmalarındaki gözlerin muhabbetini istiyor canım. Kırçıl bir serçenin gagasından düşsün istiyorum aşk gönüllerimize. Pamuksu ellerin içimdeki yangınımı körüklesin, kirpiklerin şerha şerha etsin yıllanmış yaralarımı.
Kapansın ruhum aşkının mor odalarına. Yalnızca sevgin ısıtsın hücrelerimi. Gözlerin gözlerime dokunsun, nefesin ellerimi ısıtsın üşürsem sebepsiz. Saçların aklıma takılsın düğüm olsun, çözülmez…
Cebimde birkaç ümit kırıntısı, avuçlarımda beyaz gül açmış saçlarımdan birkaç tutam tüy, içimde serçe çırpınışları, usumda sen… Ve yürüyorum karanlık gecelerden, saçlarını güneşin yıkadığı ilkbaharların koynunda sakladığı yârimin kollarına… Gölgem ve ben yapayalnızız.. Sarılıyoruz son kez yalancı dünyanın geçici heveslerine, gözlerimizde ayın ışığı beliriyor…
Ne yapsam çaresizim, denizlerin üstünü örtmüş zifir saçları bulutların. Kapı aralığından, zemheriden çalınmış bir soğuk sızıyor yüreğime… Ayazı kalmış bir gecenin kucağında yalnızlığa esir etmiş beni felek… Heyulası sarmış dört bir yanımı içimdeki korkuların. Güz yağmurları kadar soğuk, sancılı geceler kadar uzun bir ayrılıktı içimde çöreklenen…
Örtün üstüme eylülün sarı yapraklarını, örtün!.. Üşüyorum gecenin çiğ tanesi düşmüş kaldırımlarında. Sokak lambaları ışıtsın yıldızsız gecelerimde kararan dünyamın buz tutmuş köşelerini. Aldırma böyle yapayalnız olduğuma, ben sensiz yaşamaya tutuklu kamışım ezelden… Feleğin dişlileri arasında ezilen bütün hayallerimi topladım bohçama, yüklendim gidiyorum.. Ardıma bakmadan, hem de hiç bakmadan gidiyorum bu kentten uzaklara…
Belki kavuşuruz sevdiğim, sonsuzluğun gölgesinde…
_____________________________________________________________________________
Yazımı günün yazısı seçen seçki kurluna ve yorumlarını esirgemeyen değerli dostlarıma teşekkür ederim...
12 Kasım 2010 Cuma / Korgan