- 580 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Cemile 1
Geçen Cuma, kaybettim abimi. Üç gün önceydi sanırım. Ha’ tabi üç gün oluyor. Kafam bulanık bu ara bi’ zıkkıma alıştım ki sorma, bakma kusuruma. Hayırlı bir gün de gitti abim. Delinin tekiydi. Öyle olması lazımdı. Hala karar veremedim ya neyse.
Sağlam bacağını, aksak bi’ sakat gibi çeke çeke yürürdü bazı zaman.Yapıştı kahpe derdi; "kurtulamıyorum. Ha’ şu karıya " aksak bacağını göstererek. "Salladığım tekmeyi, öküze sallasam deviririm." Boylu posluydu, kodumu oturtacak cinsten. Yakışıklı adamdı, adamdı da yitti gitti be. Koca cüsseyi sallayı verdiler çukurun içine. İçim koptu birden, altıma işeyecektim. Ölümden korktum.
Adı Hüseyin’di, sokakta tanıştım onunla. Tayfu’nun itlerinden kurtardı beni. Bi’ şuçum da yoktu ha, iş olsun canları sıkılmış... Sokakta büyüyünce normal olamıyor insan, onları da suçlamıyorum. İşte o gün tuttu kolumdan, ne iyi adamdı be az ekmeğini yemedim.
Bol paralıydı ha, rahmetli babasından kalmış. Uzun yol kaptanıymış adam, ama iyi para yapmış nerden yapmışsa artık. Günahını almayayım, kaçakçılık yapmış derler. Neyse Hüseyin abi başka adamdı, gören paralı züppe demez. Halasıyla eski iki katlı bir evde yaşardı, ora da doğmuş büyümüş, tarihi eser diyesim geliyor.
Bir de sevdiği vardı; Cemile. Çok güzel alımlı çalımlı, abimin göz bebeğiydi. Çocukluktan arkadaşmışlar, deli gibi aşıktı kıza, ama Cemile malın gözüydü ha, ilk görüşte anladıydım ben, ama elden ne gelir anlatsam anlar mıydı? Tepelerdi beni, toz kondurmazdı. Sebebi oldu dağ gibi adamın.
Tanıştığımız ilk gün; "gel bakalım Fıddık" dedi. Sonraları böyle dedim mi bilirdim ki mideye bayram var. Adımla da dalga geçmedi, şaşırdıydım o gün. Rahmetli anam beni fındık diye çağırırmış, anam ölünce de adım Fıddık kalmış. Ben bile sonradan öğrendim adımı Yahya’ymış.
O gün mide bayramı ettikten sonra, tepeliğe götürdü beni. Bizim semtin, ormanlığıdır orası. Çamlığın dibin de yerleri vardı Hüseyin abilerin. Abilerin diyorum çünkü; İsmet abiyle de o gün tanıştım, o da iyice bi delikanlıydı ya, Baby Face diyorlar hani o cinstendi karı gibi suratı vardı. Az saç uzatsa kırıtsa, derdinki manken gibi karı. Ama bozuk değildi ha, bildiğin erkekti Alim Allah. Kaderleri mi birdi neydi bilmem, onu da liseli Feride yaktı. O gün anlattıydı bize, bu gece kaçıracağım diye.
***
Neyin aymazlığıydı bu, hesap belli değil miydi? Gönül delinmez çelinir. Bacağına çelme atan İlk Okuldan Yusuf geldi aklına, gözleri yüzün de iğreti duruyordu sanki. Çelmeyi yiyince diz üstü kapaklanmıştı yere... Bir de evde dayak yemişti, yırtık kilotlu çorabı yüzünden. Gönül işi de buydu işte, ama dayağı kimden yiyecekti.
Limonata genzine oturdu birden, elinde ki eli hissedince. "Aklın nerde? Olmaz ama, ben böyle işlere gelemem. Cıvıl cvıldın iki güne kadar ne oldu?"
Ne aptal konuşuyordu bu oğlan, erkekten kırma kız gibi, sevmezdi nazlı erkeği.az öte dur hele diyesi geldi, genzindeki limonatayla yuttu bu düşünceyi. "Ne bileyim, daldım bir an, olamaz mı? hep mi gülmeli insan? Az biraz üzüntü de gerek."
"Orası öyle ama benim yanımdayken hüzünlenme içim kaldırmıyor, kıyamıyorum sana."
Safii aptaldı bu oğlan; liseli diye ille de kanacak mıydı bu sözlere? Ne sanıyordu bu aymaz kendini? Kendi de aymazdı ya neyse, kör gibi gördüğünü yok bellemişti. Sırf bu aptallığı yüzünden çekmiyor muydu bu erkek kırmasını? Murat’tan intikam almak için, tek yol bu değil miydi.?
"Peki hüzünlenmem." dedi iç geçirerek. Bu ne yapmacıklık bu ne cıvıklıktı, heceleye heceleye geçirdi kalından sözlerini pe-ki- hü-zün-len-mem...
O günün sonun da, İsmet’i kafalayıp kendini kaçırmasını isteyecekti, Murat’a da haber edecekti. Görsün dü Feride’yi üzmek nasılmış?
***
Bu Feride, girmiş bizim İsmet abinin aklına, verecekler beni başkasına kaçır diye. Çok seviyordu oda, ulan bu dünya da sevmeyeceksin, hem vallah hem billah, insanın başına ne gelirse sevdiğinden geliyor.
İsmet abi de safım kaçırmış bunu, o kancığın da sevdiği varmış meğer ona nispet için kaçmış. Hem sevdiğine, hem ailesine haber etmiş. Daha bunlar terminaldeyken gelmiş kızın sevgilisi, girmişler birbirlerine. İsmet abi iki yerinden bıçaklamış bunu, ah abim be. Sonu malum, hem küçük yaşta kız kaçırmaktan, hem adam yaralamaktan girdi kodese. En kötüsü de bu oldu ya, kız gibi delikanlıyı rahat bırakırlar mı? Mahkemesinden üç ay sonra haberini aldık. İntihar etmiş, asmış kendini. Kolay mı? Bu da onun kurtuluşuydu belki.
Hüseyin abi çok üzüldüydü o zaman, ağzını bıçak açmadı. Bir ay deli gibi dolandı. İsmet abinin kırkı mevlüdü vardı o akşam, semtin kahvesin de tasbih elinde oturuyordu gördüğümde. Bir tek selam alıyordu, daha da kelam etmiyordu.
Kahveci, Mahmut semtin eskilerindendi. Abim severdi bu adamı. Ya ellisindeydi, ya altmışın da, diri mi diri bir herif. Zamanın da bu Mahmut içerde yatmış. Ne için yattığını bilmezdim, sonradan öğrendim, ama lakabı; Kodes Fedaisiydi. Kahvenin bahçe tarafı sote tarafıdır, oradaydık biz. Mahmut abi yanında bir kadınla geldi; "Hüseyin, oğlum; ablam geldi" Abim; buyur etti hatunu. Bana da bir göz etti, yan masaya geçtim. Ben de şaştım, kahvede kadın kısmının işi ne? Arada abime çaktırmadan, yokladım bunları. Bir ara bi’ baktım abim gülüyor, kalktı anlından öptü kadını. Kala kaldım öylece. İçimden dedim;" vay abim, ne iş?"
Sonra öğrendim, bu hatun avukatmış meğerse; abinin para işine bakarmış. Abim parasını fakire fukuraya harcarmış. Beni vasiyetine eklemiş abim, bir de okul için aylık bağlamış, ben okuyayım diye. Yanlış adamı seçtin be abi. Senin görüdüğün o ışık mı ne varya? Onu gece ayazın da söndürdüler be abi, ben önümü göremiyorum. Bir de abimin kardeşi varmış bilmediği, gerçi "kim bilir, kaç tane var" derdi. Babası uzun yolda, pek uzun işler çevirirmiş. Ondan sevinmiş, anlından öpmüş avukatı. Avukatla da hep orada görüşürmüş, o yüzden ne hatun ne de başkası yadırgamadı ya, hatunun kahvede orta şeker kahve içişini.
O akşam mevlüt okudunduktan sonra, tepeliğe gittiydik. Abim efkarlanmıştı yine. O konuşmayınca ben de konuşmazdım. Birden dedi ki bana" Fıddık; bu dünyada üç şeyi iyi bilecek, emin olacaksın. Çıktığın yeri, gireceğin yeri, girdiğinden çıkacak veledi." Güldü sonra, ben de güldüm. Enseme bir şamar, "anladın mı? Fıddık efendi" Anladım abi, her dediğini anlamadım, ama bunu anladım.
Abim, türküsünü söylerken telefonu çaldı. "geliyorum" dedi, hışımla kalktı. Bi’ bacağını çeke çeke koşturdu. Düştüm peşine, "halam" dedi. Gittik ki hala mortu çekmiş. Mahalleli başında. Abimin yüzü hiç kıpırdamadı, ne üzüldü derdin ne sevindi.
Cemile’ de mahalleli ile gelmişti eve. Bunun bir de yengesi vardı. Öğle bir feryad ettiler ki derdin anası ölmüş, hey Allah’ım. Halanın yedi mevlüdü için helva kavuracaklarmış o gün. Abim, eve giderken beni de aldı yanına. Bunlar helva kavuruken, içine neler koydular bi bilsen, benim midem bulandı. Ayak yoluna kalktıydım, merdivenin altı hela, çaprazı mutfak. Şeytan dilli karı fısırdıyordu...
-Kızım aklını başına devşir, bak gidiyor bunun parası malı. Sen avcunu yalayacaksın. Geçen bu avukat karı gelmiş, bi kardeşimi ne varmış bunun, bulmuş onu vasiyetine ekletmiş. Ha birde o olsa bu yanında ki fare kılıklıya da ekletmiş bi de maaş bağlamış. Uyuma, uyuma.
Hay ağzı ayrılası karı, gidip Allah yarattı deme sok kafasını helva tenceresine dedi şeytan. Ama nerden bileceksin, kadın anlayacağa anlatıyormuş. " sen hiç merak etme" dedi Cemile, eli belinde kalça ata ata " çatır çatır yiyecem... Abimin yanına gelince, yüzüne bakamadım. Seslendi içeriye, Cemilem diye... Demesem içim almazdı, desem olmazdı. Sustum.
Ne etti eyledi, aradan üç ay geçmeden oturttu nikah masasına. Gerçi bu Cemile halayı kabul etmezmiş, ondan naz eder evlenmezmiş. Halada ölünce meydan bu.. Tövbe, tövbe. Abim çok mutluydu, gözlerinin içi gülüyordu be.. Derdin ki yere basmıyor. Aksamıyordu bacağı artık. Ama mutluluk bu uzun sürer mi?
Cemile gözü doymaz, dırdırcı karının tekiydi. Abim arada beni eve yemeye götürüdü, yüzünden çamur akardı sanki karının. Gözleriyle boğazıma dizerdi canım yemekleri. Mahallede kimsede olmayan onda vardı. Durmadan alır yine de memnun olmazdı. Evi yeniledi... Doymadı. On kadına yetecek fistan aldı... Doymadı. Abim biraz tutum yapacak oldu... Karıdan kaçmak için, birahaneye koştu. Sonunda malı mülkü kendi üstüne yapsın diye tutturdu. Biliyordum, abim mutsuzdu. Ama yinede çok seviyordu, çocuğu, anası gibi seviyor, Cemile deyince gözleri parlıyordu.
Bir yıl olduydu bunlar evleneli, abim’in avukatını yine gördüm. Abim nesi var nesi yok yapmış bunun üstüne. Ah ah... Yatacak toprak bulma emi, mendebur karı. Daha söylenecek neler varda... Neyse... Abim biraz huzur bulmuştu. Bana bile iyi davranır olmuştu, yemekleri boğazıma dizmez, seviklerimi pişirip kendi çağırırdı. İki ay böyle geçti...
Ölmeden önce ki gündü. Abimi göremedim. Eve gittim, sağa sordum sola sordum, bilen olmadı. Kahveye gittim bende elbet gelecek dedim. Kahveci Mahmut oturdu karşıma, " merak etme akşam üstü gelir, kabristana gitmiştir." dedi. Anlamadım. Ama bekledim. Akşam üstü geldi abim sahiden. Sanki dersin, dünya yıkılmış üstüne devrilmiş. Bacağı yine aksak. Mahmut abi karşıladı kapıda, dayadı abimi omzuna, çöktüler masaya.
Abim boş boş baktı, bir saat öyle kaldı. Sonra, işaret etti bana " tepeliğe gidelim" Gittik. Abime aldım bir ufak, meze çerez oturduk en rahat ettiğimiz toprağa. Bilmiyordum ki ben, bilseydim... İnan ki anlattırmaz dinlemezdim.
"İçerim yanıyor Fıddık, ne su var söndürmeye ne de ferahlık bana." dedi. Öyleydi sahiden, yüzünde ki acı, ancak yananda olurdu.
"Küçüktüm" dedi başladı …
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.