- 907 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Gözlük
- Gözlüğünü çıkar
- Ama hocam, benim suçum yok, haksızlık ediyorsunuz
- Senden mi öğreneceğim ben haklıyı haksızı, terbiyesizlik etme, çıkar şu gözlüğü
o (çıkarılır gözlük, alınır çelikten bir yumruğun içine, sıkılır, sıkılır… Ta ki kanayıncaya kadar avuçlar)
- Şak!
- Size bu lazım, sizin anladığınız tek dil bu !
- Şak ! (Kan kırmızı yanaklarda öfke biter gül değil, gözler yerde, kaşlar çatık bu bir ayindir. Tanrılara kurban verilemektedir işte haklılığı umursanmadan)
- Otur yerine
- … (Bir dağ oturur yerine lavları içine püsküren bir volkan dağı )
- Kardeş elin kanıyor
- Gözlükten, boş ver…
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
- Kaçma yakalıycam seni !
- Sen beni yakalayamazsın kızım.
- Ben senin kızın değilim, dur kaçma yetişemiyorum
- Ohooo ben geri geri bile kaçarım senden
- Dikkat et dur! dur!
- Ha bende yedim
- Arkanda du….var
- Küt !
- Gözlerim, gözlerim çok acıyor
(Uçar hızda koşulur çocuk ken, sanki hiçbir şey yetişemez size. İlkokulun arka avlusunun duvarını saymazsak!! Kırılır camlar, göz kapakları kanlar içinde )
- Ne olmuş bu çocuğa ?
- Şeyin camları gözüne batmış müdür bey
- Şey ne?
-Gözlük. Gözlüğün camları.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
- Sen arkada ki!
- Kim, ben mi?
- Evet, sen, gel buraya otur!
- (Ön sıradaki çocuğa)Kalk evladım sen, çok uyanık sanıyorsun herhalde kendini,
- Hocam bu uyanığı(ön de ki) yukarda ki sınıfa gönderelim, aklı sıra çalışkanlardan kopya çekeceğini sanıyor (Sınıfta dersle ilgilenen 3 elemandan birini kastederek)
- Evladım(arkada ki) sen burada otur. Zeki çocuk her halinden belli canım
- Sınav başlamıştır arkadaşlar
(Sınıf kapısının yanında koridorda, müdüre hanım ve körpe öğretmenin diyaloğu)
- Hocam neden diğer çocuğu yukarı gönderdiniz, yerine başkasını oturttunuz
- Sen geçsin kızım anlamazsın, ben bunları tipinden tanırım. Anlarım hemen hangisi çalışkan, hangisi tembel.
- Baksana tam zeki tipi var çocukta.
- Nasıl yani
- Gözlüklerinden belli bi kere…
(O sınavda yetmez gözlüklerin zekiliği, karneye düşen ikiyi kurtarmak için (bu hain iki yanına 5 kırık dost daha alır, karne fotoğrafında), oysa yukarı gönderilen çocuk, dönem sonunda takdir belgesini almaktadır onu kopyacı olmakla suçlayan müdüre den)
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
- Nereye gidiyonuz lan?
- Kavgaya gidiyoz, erik ağaçlarının oraya.
- Bu da mı geliyor sizle?
- Evet.
- Ne var oğlum beğenemedin mi?
- Ben beğendim de, emin ol diğerleri beğenmeyecektir.
- Niye olum?
- Gözlüklüye vurulmaz olum!
- Ne demek lan bu (bu esna da karşıdakinin yakası toplanır.)
- Bırak yakamı lan, dayım söyledi 6 aydan başlıyormuş cezası.
- Si… tir lan it. (Kavga etsen bir dert, etmesen iki. Gözlüğün mü var derdin var)
- İnanmazsan inanma dört göz!
- Gözlüüükk! Yürrrü! anca kırarsın
- Şurdan bir sivil uzatır mısınız?
- Ne haber lan, hiç selam sabah yok.
- Yok be abi görmedim.
- Nasıl görmedin olum, önündeydim. Hayırdır bilmediğimiz bir şey mi var yoksa.
- Yok abi ya nerden çıkartıyorsun şimdi. Harbi görmedim ya, buğudan.
- Ne alakası var olum buğuyla?
- Abi dışarı soğuk, içerisi sıcak, dışardan içeri girince ne oluyor?
- Ne oluyor ?
- Benim gözlük buğulanıyor abi, anlıyor musun? bu-ğu-la-nı-yor!
- Tamam, aslanım celallenme.
- Dellendiriyon abi adamı, kırdırtacan bana şimdi gözlüğü
- Yok olum ya manyak mısın, ne alıp veremediğin var gözlükle.
(vardır her yerde böyle akla ziyan, oksijen tüketicileri. Ve illaki vardır bu gözlükle bir mesele onu taktığın sürece.)
- Allah’ım, sen sabır ver.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Akşam 20:00 suları, bardaktan boşanırcasına yağan bir yağmur. Şemsiyesiz, yağmurluksuz, üstte bir parkayla, bu yağmurda ıslanmak. Cımcılık( sırılsıklam) olunmuş bu bedeni, geç kalınacak bir konsere yetiştirmek için deli atlar gibi dört nala sürmek. Karanlık çökmüş, hatun orda kim bilir, sinirle hangi küfürleri içinden geçirmekte. Yeter mi, yetmez;
(Kendi kendine)
- Lan böyle yürümekle yetişemiycez, en iyisi bir otobüse atlamak.
- E otobüsleri zor seçiyorum ben bu gözlükle, güzergahını nasıl okuycam!
- En iyisi sileyim… (iyide neyle ıslanmadık bir yer kalmadı ki, parkanın içine kadar girdi su. Islak mıslak bir şansımızı deneyelim )
- E daha kötü oldu. En iyisi çıkarayım. (Bu eylemler arasında 2 otobüs geçer.)
- Lan böyle gözlüksüz hiç göremiyorum yazıları. Zaten karanlık. Geri takayım
- Ohooo bu seferde buharlanmış avucumda.
- Lan yine gitti bitane daha.
- Yok böyle olmayacak, birini durdurup sorayım
(Kaldırırsın parmağı otobüs durur, tabi o hızla ancak 25 metre sonra)
- Kaptan Mimar Sinan’dan geçiyor musun?
- Kardeşim körmüsün önde tabela var. Bunu sormak için mi durdurdun. Zaten durağa geciktik. Tövbe tövbe. (o sinirle kaptan, takar vitese, kökler gazı. Bir güzel yıkar tekerden sıçrayan sular seni. Ha şikayet mi ? Et tabi et. Bu gözlükle plakayı okuyabilirsen.)
- Hay seni doğuran….. Lan zaten yağmurdan alacağımızı aldık, bari soruma cevap verseydin gavat. Körmüymüşüm, körüm lan işte körüm. Zaten bu gözlüğe de, bu karanlığa da vs. vs….
(Sinir küfre, küfür kızgınlığa, kızgınlık ateşe. Öfke yorgun ayakları ve ıslak bedeni unutturur. Nefretten yolu nasıl gittiğini anlamazsın. Yarı yolda dink! Yağmurda kesilir. İnceden toprak kokusu gelir burnuna, sakinleştirir bünyeyi. Varırsın Mimar Sinan konser alanına. Herkes dışarıda, lan ne oldu demeden. Kulak istemsiz misafir olur birkaç gencin sohbetine…
-Lan yağmur yağdı diye konser mi iptal edilir. Sanki eriyecek herif. Islandığımızda kar kaldı.)
Mutluluk, gözlük camlarının selpakla sevişmesi ertesi net görünen dünyaya, içinde az bir oranda kızgınlık barındıran tebessümle verilir.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
- Aşkım gözlüğünü çıkarır mısın?
- Neden?
- İşte ya.
- Nerden esti gene böyle bir şey?
- Hiçbir yerden esmedi. Altı üstü gözlüğünü çıkarmanı istedik.
- İyi iyi tamam, oldu mu ?
- Oldu. Çok güzel gözlerin var.
- Evet, aynı güzellikte bir gözlük taşıyorum onun için.
- Dalga geçme, gerçekten gözlerin çok güzel.
- Biliyorum. Nazar değmesin diye takıyorum zaten gözlüğü.
- Ameliyat olsana. Şimdi 15 dakikada düzeltiyorlar.
- Yok düşünmüyorum.
- Neden korkuyor musun?
- Evet. Ya nerden çıktı şimdi bu. (Hiç girdimi ki çıkmaya vakit bulsun)
- Sen beni gözlüklü halimle sevmedin mi?
- Evet.
- Ee var mı bir problem?
- Yoo benim için yok. Ben iyiliğin için söyledim.
- Hem gözlüksüz daha güzel görünüyorsun.
- Daha iyi bir fikrim var benim.
- Nedir?
- Bence sende gözlük tak. 2 çerçeve bakışırız karşılıklı.
- Hadi be. İşin gücün dalga senin, takmam ben o iğrenç şeyi.
- Sağol aşkım yüreğimi okudun. Ben o iğrençlikle yaşamaya bayılıyorum son 15 yıldır.
laciverTT