İşte aşk orada gizlidir…
O sadece uyuyordu…
Ben dopdolu evin boş odalarında pinekliyordum. Kasım ayının dergileri, yapılması gereken iş planlamaları, Aralık ayına yetişmesi gereken etkinlik projesi, iş dünyasına nefer olma çabaları… Aklımdaki tüm düşünceler kapıyı hafifçe aralayıp, yatağın üzerinde kendisini rulo halinde örtmüş(tamam itiraf ediyorum: baktım battaniyenin üzerinde uyuyakalmış, dayanamadım yarı tarafından rulo haline getiriverdim.), kitabı kucağında kalakalmış, derin nefes alış verişlerinden doygun bir uykuya daldığı çok belli olan bu kadını görünce her şey kendisini yeniliyor.
‘’Aşık olduğumuzda olduğumuzdan daha iyi olmak isteriz.’’ der Paulo Coelho.
Şimdi bir mutfak; onun yıkadığı bulaşıklar, hazırladıklarıyla dolu buzdolabı, şişenin kenarındaki bardak ve üzerinde dudaklarımın silueti. Kimliği belirlenemeyen bir davada tutuksuz yargılanma hakkı, Aşk…
Koridor… Tatar Ramazan havasında volta atıyorum; bir ileri, bir geri. Her an ‘gel dedin, geldik Abdurrahman çavuş’ atarına bağlayabilirim kendimi. Önüme çıkan rüzgara bir tokat, arkamdan bana bakan kapıya bir tekme, yandan yandan süzen duvara da bir kafa. Ne o, sevdiğimin geçtiği yolları sahipsiz mi sandınız? Mühebbetle yükümlü bir şizofrenin Aşk’ı savunuşu…
*********
O uyanmasın diye odadan ayaklarınızın ucuna basarak usulca dışarı atarsınız ya kendinizi, işte aşk orada gizlidir.
Üst komşunun balkonundan veyahut dışarıdan geçen bir satıcının çok yüksek sesinden onun uyanacağını düşünerek hemencecik pencereleri kapatmaya koşarsınız ya, işte aşk orada gizlidir.
Kapı zilinin çalındığını duyduğunuz anda yerinizden hızlıca fırlayıp bir an önce kapıya yönelip, ikinci kez kapının çalınmasına izin vermeden yetişmeye çalışırsınız, çünkü o uyanabilir ya, işte aşk orada gizlidir.
*********
Onun en sevdiği yemekleri hazırlıyorken mutfakta bir telaş içerisine düşersiniz bir an. O uyanmadan hazır olmalıdır yemek. Havuçlara daha sert vurulur darbeler, soğan daha hızlı doğranır, domatesler daha ritmik alır bıçak hamlelerini. Soslar, mezeler, sıcaklar… Kırmızı şarabın soğukluğu tam onun sevdiği kıvama getirilir. Masa örtüsü yenilenir, robot kullanılmaz çünkü sesinden dolayı uyanabilir, her iş bıçakla görülür. Takılıverir diline Oscar Wilde’ın nefis dizeleri ‘’Merhametli kişi bıçak kullanır, Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.’’ İçine giriveren ürpertiyi üzerinden atman uzun sürmez. Beraber söylediğiniz şarkıları dolayıverirsin diline, kısık sesle, içten içe mırıldanırsın her bir şarkıyı. Nasıldı Toygar Işıklı’nın o şarkısı?
‘’En sevdiğin şarkı yalansa hayatının filmi hayatsa
Bi de hayatın tümüyle yalansa karşılaşmamız an meselesi
Hayatının kitabı mutluluksa sardunyaları mırıldanıyorsan
Deniz görmeden yaşayamıyorsan sen eşittir ben demektir…’’
***********
O sadece uyuyordu… Hemen iki metre arkamda! Klavyenin tuşlarına usulca basıyorum uyanmasın diye. Zaten kaç gündür de uykusuz, kıyamam… Ama on dakika kadar sonra uyandırmam gerek onu, akşama dışarı çıkacağız da ayıptır söylemesi, hazırlanması uzun sürer. Hafif de kokoşluğumuz var da… Gerçi içimden bir ses onun bir süredir uyuyor numarası yaptığı yönünde ama, neyse!
Sizce bir sevgiliyi nasıl uyandırmalıyız? Bir şarkı, bir şiir, bir öpücük… Ya da hepsini içeren bir kolaj. Ya da bırakalım uyusun mu? Ben öpücümü kondurayım da gerisi Allah kerim artık…
İşte aşk… uyuyan sevgili, beş dakika daha uyusun diye öpücüğünü son anda geri çekmektir.
Doğuşan IŞIK