- 1260 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Adı Sevmekse !
Adı Sevmekse!...
“Arama beni artık…Kaç kez söyleyeceğim!” diye bağırdı Reyhan.Telefonu yüzüne kapattı sevdiği adamın.
Parmaklarını çıtlattı, dudağını ısırdı.Odanın içinde birkaç kez döndü, sonra koltuğa oturup elinin birini yanağına koydu.Düşünmeye başladı.
Kaç aydır söylüyordu aramamasını ama Murat ısrarla arıyordu.Reyhan, artık bıkmıştı.Aynı acıları her gün defalarca yaşıyordu.Murat’ı sevmekle hata yapmıştı ama tek hatalı Reyhan değildi.Asıl suçlu Murat idi.
Üç yıl önceydi.Reyhan öğrenciydi.Hafta sonları arkadaşlarıyla toplanıp gezer, okul bitince yapacakları hakkında saatlerce sohbet ederlerdi.O günlerde tanışmıştı Murat ile.Murat Reyhan’ı daha sık görebilmek için her hafta sonu guruba katılmaya başlamış, güzel bir kıza aşık olduğunu da guruptakilere fısıldamıştı.En son Reyhan duymuştu ;Murat’ın kendisine olan aşkını.Önemsememişti çünkü baştan beri hiç ilgisini çekmemişti Murat.
Onu bir tek bağlama çalarken dinliyor, onun dışında her yaptığı davranışını içten içe eleştiriyordu.Murat Reyhan’ı ikna etmek için tam bir yıl uğraşmış, sonunda onunla arkadaş olmayı başarmıştı.
“Reyhan…Serap geldi kızım…”diye seslendi annesi.
Reyhan, hemen ayağa kalktı.Sevinmişti.Yeni kestirdiği siyah saçlarını eliyle düzeltti.Pantolonuna ve gömleğine alelacele çeki düzen verdi.Hemen odadan çıktı.
Serap, onun en yakın arkadaşıydı.Gözleri sevinçten parlamış bir şekilde ona sarılıp öptü.Birlikte odaya gidip oturdular.
“Hayırdır, canın sıkkın gibi arkadaşım?” diye sordu Serap.Ses tonu inceydi, kibar konuşurdu.Sesi bile arkadaşının sıkıntısını alıp götürürdü çoğu zaman.Yıllardır birinin derdi diğerinin derdiydi.Murat ile yaşananları ve çekilen acıları bir Serap biliyordu.
“Murat aradı,” diye mırıldandı Reyhan.Bu artık her gün söylenen sıradan bir cümleydi Reyhan için.Bu cümle ile canının neden sıkkın olduğunu anlatmıştı bile.
“Yine mi?” diye sordu Serap.
O da aynı şeyleri konuşmaktan bıkmıştı.Murat artık aramamalı idi ama arıyordu.Serap ayağa kalkıp pencereye doğru yürüdü.Reyhan’ın cevabını dinlemek istemiyor gibiydi.Perdeyi araladı, sokağa baktı.Sonra kapatıp tekrar yerine oturdu.Reyhan’a baktı.Bu kadar güzel ve akıllı bir kız nasıl oluyor da böyle acı çekiyordu?Bu revâ mıydı?
Reyhan anlatmaya başladı.Konuştuklarını teker teker anlatıyordu.Yeni bir şey yoktu aslında.Reyhan kendisini aramamasını, artık evli bir adam olduğunu söylüyor Murat ise hâlâ Reyhan’ı sevdiğini iddia ediyordu.
“Numara değiştirmekten bıktım, kurtulamıyorum bir türlü…” dedi Reyhan.Serap’a baktı.Kendisine biraz imâlı bakıyordu sanki.Kurtulmak istemediğinden şüpheleniyor olmalıydı.Evet, aslında haklıydı.Onu seviyordu, vazgeçemiyordu.Kendisini sevdiğini söylediği o yıllarda annesinin isteği üzerine bir başkası ile evlenmişti Murat.Bir de kızları olmuştu hemen ardından.Fakat Reyhan’dan vazgeçemiyordu bir türlü.Reyhan’ın aklına hep güzel anıları geliyordu,Murat’ın evlendiğinde döktüğü gözyaşlarını hiç hatırlamıyordu.Murat evliliğinin üçüncü ayında yeniden aramıştı eski sevgilisini.Eşini sevmediğini, mutlu olmadığını anlatıyordu sürekli.Aslında dinlenmeyi bile hak etmiyordu ama Reyhan da hâlâ seviyordu onu.Çaresizdi.Kavga bile ediyor olsalar onun sesini duymak bile yetiyordu ona.
“Dışarı çıkalım mı?Açılırsın.” dedi Serap.Kendi de sıkılıyordu artık evden.
“Olur..”dedi Reyhan.Hemen hazırlanacağını söyleyerek odadan çıktı.
Neydi Reyhan’ın vazgeçemediği, kendisi de bilmiyordu.Etrafında onunla evlenmek isteyen o kadar aklı başında insanı hep onun yüzünden reddetmesi nedendi?Gerçekten böyle bir sevgiyi bir daha bulamamaktan mı korkuyordu yoksa sadece bir alışkanlık mıydı bu? Bilmiyordu.
“Biraz hızlı yürü arkadaşım…”diye dürtükledi Serap.Sokakta yürümek zorlaşmıştı.İnsanlar her yeri doldurmuşlardı.Herkes bir koşuşturmaca içindeydi.Bu yoğunluk nedendi?Her birinin bir başka amacı olmalıydı.
“Burada sık sık otururduk…” diyerek bir pastaneyi gösterdi Reyhan.
“Biliyorum arkadaşım…”dedi Serap.İçeriye baktı, kalabalıktı.Reyhan içeri girip birer çay içmeyi önerdi, Serap arkadaşını anlıyordu.Kabul etti.
Pastaneye girdiklerinde Reyhan yine duygulanmıştı.Sanki ‘Hoş geldiniz’ diyen kasadaki adam bile Reyhan ile Murat’ı hatırlıyor, ayrıldıklarını da biliyordu.
Boş olan tek masaya oturdular.Garson hemen gelmişti;
“Hoş geldiniz, ne alırsınız?”
Reyhan iki çay söyledi.Sonra başka bir şey alıp almayacağını sordu arkadaşına.Almayacağını söylemişti.
“Murat burası için bizim özel yerimiz derdi Serap.Beni sevdiğini de ilk burada söylemişti.”
Serap, yüzünü astı.En iyi dostunun bunları hatırlayıp üzülmesini istemiyordu.
“Reyhan, bunlar çok eskide kaldı arkadaşım…Sen savcıya niye yok dedin onu anlat bana.Başka şehre gitmek mi korkuttu seni?”
Reyhan dudak bükerek bilmediğini imâ etti.Aslında biliyordu.Murat’ı severken başka biriyle evlenmeye gücü yoktu.
“Sen herkesi böyle reddet kızım, beklediğin gelir bir gün…Tabi, Murat, eşini boşayıp seninle evlenecek değil mi?”
“Onların ilişkisi yürümez…” dedi Reyhan.Murat’ın anlattıklarından biliyordu bunu.
“Evet, sana mutluyum ama seninle de görüşelim diyecek değil ya.Ben senin üzülmeni istemiyorum arkadaşım…”
“Tabi, sana bunları söylemesi kolay, sevdiğinle nişanlandın…”
“Sen de seversin yine…”
“Bunun adı sevmekse ben bir Murat’ı sevdim O da bir tek beni sevdi…”
Serap, önüne bırakılan çayına şeker atmış karıştırmaya başlamıştı.Reyhan’a da çayını işaret etti.Sonra sıcak çayından bir yudum alıp güzel olduğunu anlatmak için gözlerini kapatıp başını iki yana salladı.Reyhan, anlıyordu.Murat hakkında konuşulmasını istemiyordu Serap.Konuyu değiştirmek de yine kendisine kalmıştı.Birden telefonundan gelen sese dikkat kesildi.Çantasını açtı.Telefonuna baktı.
Gelen mesajı acelece okudu, sonra kimden olduğunu merak eden arkadaşına bakıp konuştu.Yüzünde acı bir burukluk vardı;
“Murat…Beni düşünüyormuş.Şu an ağlıyormuş.”
Serap imâlı bir şekilde arkadaşına bakarken gözlerinde inanmadığına dair bakışlar vardı.Reyhan telefonunu çantasına koyup köşedeki masaya baktı.
Kalabalık bir gurup doğum günü kutluyordu.Masanın üzerinde birkaç parça dilimi kalmış yaş pasta, birkaç boş ve dolu bardak vardı.Masanın etrafındakiler neşeyle konuşup gülüyorlardı.Reyhan istemeden kulak kabarttı.
Bir çocuğun doğum günü kutlanıyordu.Annesi onu kucağına almış pasta yediriyor, aynı anda da yüksek bir sesle arkadaşlarına cevap veriyordu:
“Doğru vallahi, gelecek hafta sonu yapabiliriz.Uzun zamandır gitmedik pikniğe.Arabayı yeniledik nasıl olsa…”
Reyhan’ın guruba imrenerek bakması Serap’ı duygulandırmıştı.
“Hayırdır arkadaşım, sen de mi doğum günü partisi istiyorsun?”
Reyhan gülümsedi.İstediği doğum günü değil, böyle mutlu bir aileye sahip olmaktı sadece.Kadının yüzündeki mutlulukta kaldı aklı.
“Yakında sen de çocuğuna doğum günü yaparsın Serap, ya ben?”
Serap güldü, daha çok vakit olduğunu söyledi.İstemsizce çocuğa baktı.Bir iki yaşlarında kıvırcık saçlı bir kız çocuğuydu.Saçına takılan kırmızı küçük tokalar ve üzerindeki kırmızı beyazlı fırfırlı elbisesi ile çok şık ve sevimli görünüyordu.Sonra etrafa göz attı.
İçeride olanların çoğunun gözü o masada idi.Reyhan’a baktı;
“Çok tatlı çocuk..Yerim ben onu…” diye düşüncelerini aktardı.Reyhan başıyla onaylarken çocuğun kucaktan kucağa verilmesini izliyordu.En son babasına verilmişti küçük.Adam’ın arkası dönüktü.Çocuğunu alınca ayağa kalktı.
“Gel bakalım, ne istiyormuş benim kızım?” diyerek yürümeye başladı.Reyhan birden dikkat kesildi.Bu adam, Murat’tı.
Sevdiği adamdı.İnanamadı.
Özlediği için mi herkesi ona benzetiyordu yoksa?Yüzündeki şaşkınlığı gören Serap da başını o tarafa çevirirken sordu;
“Ne oldu arkadaşım, betin benzin attı…İyi misin?”
“Murat…” diyebildi Reyhan.Gözleri doldu, başını öne eğdi.Serap anlamamıştı.
“Çocuğunu kucağına alan…”
“Olmaz, hani Murat biraz önce seni düşünüp ağlıyordu?Yani bu doğum günü…”
Reyhan’a baktı.Konuşmasına devam etmese iyi olacaktı.Reyhan perişan olmuştu.Uzun bir sessizlik oldu.
Murat kucağındaki çocuğa elmalı şeker almış, masasına dönmüş, çocuğu annesine uzatmış fakat Reyhan’ı fark etmemişti.Reyhan, kalkmak istediğini yutkunarak dile getirirken Serap kasaya doğru hareket etti.
Reyhan kasanın yanına gelip o masaya son kez baktı.Murat’ın kendisini sevdiğini söylediği masaydı o masa.Gözlerindeki yaşı tutamadı.Bıraktı.Serap koluna girmişti.Reyhan’a üzülmemesini söylerken bunun bir işe yaramayacağını da bilir gibiydi.Arkadaşı gözlerini eline silerken mırıldandı;
“Adı sevmekse bunun kimse sevmesin beni…İstemiyorum.”
Serap, hiçbir şey söyleyemedi.Anlıyordu dostunu.Gerçek sevginin bu olduğuna inanan arkadaşı gördükleriyle inancını kaybetmişti.Reyhan telefonuna gelen mesajını okumak üzere çantasını açtı.Serap gülümseyerek sordu;
“Çok ağlamaktan bayılmış mı yoksa zavallı adam?”
Reyhan acı acı gülümsedi.
“Bir saate kadar işten çıkıyormuş, buluşalım mı diyor.”
“Ne yazacaksın?” diye meraklı gözlerle ısrarla sordu arkadaşı.Reyhan ıslanmış gözlerine, acıyan yüreğine aldırmadan zoraki gülüyordu;
“Masadaki o üç dilim pasta ne olacak?” yazacağım.
“İyi fikir…Çöpe atılmasın değil mi?Yazık!”
Fatma ÇETİN KABADAYI
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.