Nadasa Bıraktığım Kalemim
İçimden geldiği gibi yazmayı seviyorum. Kalemimi nadasa bırakıyorum bazen. Mürekkebimi son damlasına kadar sömürüyorum. Sömürünün normalleştiği hayatta ben kalemimi sömürüyorum yani. Bazen hayatın beni sömürdüğünü, beni bitirmeye çalıştığını düşünüyorum. Hayata daha güçlü başkaldırabilmek için geri çekilmem gerektiğini düşündüğümde bir yudum daha nefes alabilme içgüdümle varolmaya çalışıyorum.
Biliyorum ki ne kadar ortada olursam o kadar hedef oluyorum. Hayat üzerime geliyor ve ben olmayınca her şeyin toz pembe olduğunu haykırıyor bana. Hayatla olan mücadelemin temelinde onun ikiyüzlü olduğunu anlatma çabam var.
İşte böyle zamanlarda suyun gölgesine çekilip, suda erimiş oksijeni alabilmek için evrimi tersine çevirip tiroid bezlerimi solungaça dönüştürüyorum. Solungaç solunumu yapıyorum. Suların serinliğinde eriyorum. Bir gün gelecek ben de hayata ikiyüzlüsün diye haykıracağım.
Evet kalemimle varolabilirim ancak, kalemim olmazsa ben bir hiçim. Yazabildiğim sürece kendimi yenileyebiliyorum ancak. Biliyorum ki kendimi yenileyemezsem yok olurum. Değişmeyen tek şey olan değişimin kendisi kendimi yenilemem gerektiğini hissettiriyor bana. Yenilenmek, yenilmemek için bir araç ki araç geliştirdğiniz sürece evrimleşirsiniz. Evrimleşmenin durduğu an demek, ölüm demektir.