- 556 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KORKUSUZ SELİM (42)
Korkusuz, Tilki Kerim’in adamlarını nasıl ekarte ettiğine gizliden gizliye seviniyordu. Ne gereği vardı sevgilisi Aylin’in yanında hengame çıkarmaya. Bu tip işler,onun için her zaman başından geçen rutin işler sayılırdı. Kendine çizdiği minvalde her zaman böyle ufak tefek pürüzler çıkacaktı şüphesiz. Taksinin içerisinde biraz öncesi savurduğu kahkahanın ardından bir an suskunluğa büründü. Sevgilisi yanındaydı. Ne yapmalıydı şimdi. Sevgilisi ile biraz daha vakit geçirse çok güzel olacaktı. Aylin’in omuzları,kendi omuzlarına değiyordu.Bacakları da bacaklarına.Elektriklenme ikisinin arasında gitti geldi.İkisinin de duyguları kabarmış,hisleri aynı noktada çakışmıştı adeta.
Korkusuz, kolunu Aylin’in omuzlarına koyup, hafiften kendine doğru çekti. Sevgilisinin hiçbir tepki göstermeden ona doğru yaslanması hoşuna gitti. Biraz daha sıkı kavradı. Böyle bir iletişime hasret kalmıştı uzun zamandır. Kendisini seven kadının kadınsı kokusuna ihtiyacı vardı. İçindeki boşluğu ancak sevdiği kadının aşkı doldurabilirdi. Doğrusu yanındaki bu kıza oldukça ilgi duyuyor, hem de aşkla bağlanıyordu. Kızın, lokantadaki tepkisinden oldukça hoşlanmıştı.
-Masaya rakı gelirse ben yokum! demesi, bir rest çekmeydi ama içerik olarak meydan okuma değildi. “Sağlığın için içmeyeceksin” demek istemişti düşüncesi hakimdi şu anda.
Kolay kolay prensiplerinden kimse vaz geçiremez, kimse takoz koyamazdı. En azından cesaret edemezlerdi. Ona göre karşılığını verir tavrını koyardı. Ama sevgilisine karşı eli kolu bağlanmış, ağzından bir kötü kelam dahi çıkmamıştı.
Aylin’in düşünceleri de farklı değildi. İlk kez bir erkeğe böyle yakınlık duyuyordu. Bir erkeğin şefkati ve gücüne ilk kez böyle sığınıyordu. Yüreği, bu adama karşı daha önceden korkuyla da olsa kıpır kıpır etmişti. Caddedeki sokak serserilerinden kurtarmamış olsaydı, yeni doğmakta olan aşktan da mahrum olacaktı ne yazık ki. Tehlikeli biri olduğunu hissetmişti ama aşkı galip geliyordu tehlikenin üzerine. Aşkının risklerle dolu olduğunu şimdi daha iyi anladı. Kolay aşklar, yaz yağmuru gibiydi.Gelip geçici.Yağmur,sonra güneş.Zor ama zor oldukça da mutluluk verici bir aşkın girdabına sürüklendiğini şimdiden hissetmeye başladı.
Taksi, kırmızı ışıkta durdu. Trafik her zamanki gibi keşmekeşti. Korna sesleri, insanın beynini deliyordu.Birbirlerini geçmeye çalışan,aradan sıyrılıp ileriye fırlayan arabalar,absürt bir manzara arz ediyordu.
Taksi’cinin gözleri, arada bir dikiz aynasından arkadaki gençleri izliyordu. Henüz daha nereye gideceklerini söylememişlerdi. O da, trafiğin akışına bırakmıştı kendisini öylece. Şimdi, sormanın sırasıydı.Kırmızı ışığın üzerindeki rakamlar yetmişten aşağıya doğru iniyordu.Kırka gelince;ses tonunu ayarladı.Dikiz aynasına tekrar baktı:
-Beyefendi, emriniz neresiydi?
Taksicinin sorusunu yanıtlamadan, başını omzuna yaslamış olan sevgilisine baktı.
- Nereye gitmek istersin aşkım?
- Bilmem ki. Ama fazla uzaklaşmayalım. Eve geç kalmayayım. Annem merak eder sonra!
- Peki.
Taksiciye döndü:
- Eminönü’nde inelim kaptan!
Güneş, bulutların arasından bu büyük şehre veda ediyormuşçasına, hüzünlü bakışlarını gönderiyordu. Ufuk çizgisinde beliren kızıllık, bulutlara ayrı bir hüzün dalgası yayıyor, şehrin üzerine sinecek kabus dalgasının yaklaşmakta olduğunu yansıtıyordu. Çok geçmeden karanlık çökecek,gece hayatı bütün hızıyla star verip sabaha kadar devam edecekti.
Genç adamın eli, sevgilisinin eline doğru kaydı. Elini avuçlarının arasına almakla almamak arasında bir an tereddütte kaldı. Aylin; sevgilisinin eli, eline değince içi bir hoş oldu.Gayri ihtiyari,genç adamın nasırlı ellerinin içerisine elini bıraktı.Şimdi ikisine de güven gelmişti.Sevmek ve sevilmek duyguları, ikisinin de yüreğinde aynı hızla atıyordu.Yer altı dünyasının korkusuz adamı, ikinci kez aşkın tılsımlı gücüne yenik düşüyordu.
Bir süre el ele hiç konuşmadan yürüdüler, Galata köprüsüne doğru. İnsan kalabalığı sel gibiydi. Kimileri koşturuyor, kimileri aheste aheste yürüyor,kimileri de aval aval sağa sola bakıyordu.Köprünün üzerindeki balıkçılar,günün son kısmetlerini arıyorlardı.”Ya nasip” deyip,oltalarını denize fırlatmaya hazırlananların yanında,”bugünlük bu kadar” diye torbasının toplayanlar,evlerinin yolunu tutmuşlardı bile.Caminin önüne geldiklerinde,yemciden aldıkları birer bardak yemi havaya atıp, güvercinleri yere pike yaptırdılar.Güvercinler,ayaklarının dibine saçılan yemleri kapma telaşıyla yarış haline girmişlerdi adeta.
Bulundukları yerden boğazın güzelliğini büyük bir hazla seyrettiler.
Aylin, buralara uğramazdı. Yaşantısı İstanbul’da geçmesine rağmen bu koca şehrin yabancısıydı. Kendini varoşlardan uzaklaştırıp, başka semtlere hiç gitmemişti doğru dürüst. Sadece geçen yıl,okulca Sultan Ahmet’teki Topkapı Sarayını gidip görmüştü.Hepsi o kadar.
Dünyası, doğduğu varoşlarda geçiyordu.Babasının ölümünden sonra kabuğundan çıkıp,biraz biraz dışarıya açıldı ve değişik yerler görmeye başladı.Yaşamla mücadele etmek adına her yere girip çıkmaya başlamıştı.
Aylin, ilk kez bütün korkularını yendiğini hissetti. Yanındaki aşık olduğu erkeğin güçlü olması, ona güven vermiş,kadınsı duygularla bir erkek tarafından sevildiğini yüreğinde hissetmesi onu çok mutlu kılmıştı. Bijuteri çantasını, bütün ısrarlarına rağmen Korkusuz Selimden alamamıştı. Çanta, Korkusuz’un sol omzundaydı. Galata köprüsünün üzerinde bir süre beklediler. Köprünün Korkuluklarına yaslanıp,sağa sola giden yolcu vapurlarını,martıların havada çırpınışlarını izlediler.Boğaz köprüsünün bütün ihtişamı karşılarındaydı.Kız kulesinin denizin ortasındaki gizemli tarihi duruşu,onlara uzaktan el sallıyor,”bizi de ziyarete gelin” diyordu adeta.
Korkusuz, sevgilisiyle konuşmasa da; kalpten kalbe aynı sesler, gidip geliyordu.
Güneş, çoktan şehri terk etmiş, on iki saat sonra gelmek üzere rotasını başka taraflara çevirmişti.
- Sevgilim, annen merak edecek nerdeyse. İstersen seni evine bırakayım, ha.
Aylin, daldığı hayal aleminden elini tutan adamın konuşmasıyla sıyrıldı. Bu teklif oldukça hoşuna gitti. Onun koruyucu ve kollayıcı özelliği karşısında daha bir mutlu oldu.
- Doğru söylüyorsun sevgilim!
İkisinden de “ sevgilim” kelimesi çıkması, aşklarının tescil ettiklerinin bir işaretiydi.
- Sana zahmet olmasın ben metroyla giderim. Oradan da otobüslerle eve ulaşırım.
Selim:
- Olmaz, bu saatte seni yalnız göndermem. Birlikte gideceğiz.
Ticari bir taksiye el etti.
- Şu adrese lütfen!
- Peki, beyefendi.
DEVAM EDECEK!