- 1136 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İnsanlar ve Hayvanlar
B.
İNSANLAR VE HAYVANLAR
Havalar ısınmaya başlayınca uzun kış gecelerinde kurduğumuz hayallerin gerçekleşeceği günlerin yaklaştığını hissederdik . Okulların tatil oluşuyla çantaları , bavulları toplar deniz kenarında zeytin ağaçları arasındaki tek katlı , ahşap çatılı , briketten yapılmış küçük evimizin yolunu tutardık .
Kırk yıl önce yazlık ev pek bilinmezdi . Bilinse de bilenlerin sayısı pek azdı . Çevredeki üç beş evin dışında yerleşim alanları yoktu .Buz dolabımız yoktu . Kıymamız yetecek kadar alınır ve kavrulurdu . Karpuzumuzu bahçedeki havuza akan buz gibi suyun altında soğuturduk . Geceleri gemici fenerleriyle aydınlanır. Mehtaplı gecelerde onlara da ihtiyaç duymazdık . Bir benzin istasyonu ve iki katlı küçük bir motel , Edremit’i Çanakkale’ye bağlayan , trafik yoğunluğu olmayan dar bir asfalt yol ve iki saatte bir geçen belediye otobüsü dışında bizi medeniyete bağlayan bir ulaşım aracımız yoktu . Sessizlik, güneş , kum , deniz, mis gibi bir hava ve yemyeşil zeytin ve çam ormanları …
Elektriği olmayan , suyu doğal olarak yerden fışkıran, zeytin ağaçlarıyla çevrili evimizde radyo ve televizyon da yoktu tabii.. Çevre ot ve böğürtlenlerle kaplıydı . Denizin maviliğinde uzanan bakışlarınız , gökyüzünün berrak derinliğinde dinlenir ve arkanıza döndüğünüzde tepeler boyunca fışkıran zeytin ağaçlarından daha yukarılara çam ormanlarıyla kaplı muhteşem Kaz dağlarına tırmanırdınız .
Kırlangıçlar evimizin önündeki oluklu sundurmanın altını pek severler ve bize aldırış etmeden minicik gagalarıyla getirdikleri çamurlarla oralarda mükemmel yuvalar yaparlardı . Sonra yavruları olunca iş bölümü yaparak , kendileri küçük ağızları büyük obur yavrularını , kırlardan bulup getirdikleri böceklerle , kurtçuklarla onları doyururlardı . Bu kadar ithalattan (!) sonra ihracat (!) başlayınca balkonumuz kirlenir , popolarını yuva ağzından dışarı çıkaran yavrular , titiz eşime nazire yaparcasına arka arkaya hediyelerini (!) yollarlardı . Ama o titiz hanım, taşın üzerine bir karton serer ve kırlangıçların bu eziyetlerine seve seve katlanırdı . Onlar bizimle yaşarlardı ve biz onları kovalamayı hiç düşünmezdik .
Farelerimiz de çevremiz gibi temizdi. Çünkü çöp ve pislik olmadığı için sadece zeytin yemeğe alışık bu hayvancıklar otların arasında mutlu yaşarlardı . Bir gece çardağın üzerindeki yapraklardan örülmüş salıncağından yere pat diye düşen bir fareyi görünce pek şaşırmıştım .
Geceleri gelincik ve kirpiler devriyeye çıkarlar , kaplumbağalarımız böğürtlenlerin dibinde yumurtlardı .
Güller açmaya başlayınca bülbüllerin konseri başlardı . Gecenin sessizliğinde en hazin aşk şarkıları dinlerdik . Serçeler yolun kenarında kum banyosu yapar , telefon tellerinde dizilen kırlangıçlar adeta onları seyrederlerdi .
Bunlar yetmezmişcesine her yaz mevsiminde oğlak , kuzu , tavşan , tavuk , güvercin , kanarya ve muhabbet kuşları da bahçemizin değişken misafirleri olurdu .
Denizde balık boldu . Suyun üstüne sıçramaları bizi heyecanlandırıp dikkatimizi çekerdi . Balıkçılar küçük tekneleriyle kıyıda ağlarıyla balık çekerlerdi . Ağlara takılıp boğulan bir yavru yunus için günlerce üzülmüştük .
Çocuklarım bunlarla büyüdü . Deniz kenarında yaralı martıya taş atan , bira içen , sevişen gençleri görmeden kanat çırparak uçup gittiler .
Şimdi sonbahar mevsiminde hüzünlü çığlıklarla toplanıp kuzey Afrika’ya göç eden kırlangıçları sadece gökyüzünde görebiliyorum . Onlar da bize darıldılar . Artık balkon ve çatı saçaklarımızda yuva yapmıyorlar .
Yazın nüfusları yüz kat artan sayısız sitelerden geriye kalan aç kediler fareleri bitirdi . Gelincik ve kirpiler gece yarısından sonra sadece kış mevsiminde tek tük korkarak dolaşıyor .
Bülbül sesine yıllardır hasretim . Ne gül kaldı , ne de dalında ötülecek böğürtlen .. Her taraf ev ve insan doldu . Yolumuz altı şeritli otoban oldu .
Şimdi elektriğimiz , arabamız , klimamız , televizyonlarımız , bilgisayarlarımız , cep telefonlarımız , buz dolaplarımız var ama o dost çevre ve sevimli hayvanlarımız yok .
Siteler , lüks villalar , gösterişli yüzme havuzları … Binlerce otomobilin homurtusu … Çöp ve poşetler …Çevreye ve doğaya saygı duymayan bir sürü insan …
“ Ha şimdi ne oldi ? “
Ahmet Müfit Kutlu - Altınoluk