- 749 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Ruh'un Gemisi.
Demlenmiş birkaç düşüncenin artık bir bardağı doldurası var. İyice çekilmiş akılların sığ kalmış yerlerinde güneşlenmek adına rahata uzanmış hisler ve bu hislerin aksine elleri klişe bıçaklarla süslü faili meçhul hisler var. Her hissiyat, ruhun soluklanması adına birikiyor içimizin sokaklarında.
Demlenmiş, iyice kaynamış ve artık hamlıktan istifasını vermiş hislerin dışa vurduğu en büyük darbe ‘Kaybın Ayıbı’dır. Kayıp, her zaman göz önündekinin birden bire yok olmasıyla tanımlı birikim değildir. Hislere göre kayıp, maneviyatın söz saldırısı sonucunda tuzla buz olmasıdır. Kalp tabutuna kefensiz konulan her maneviyat ölü sayılır.
Arkadaşlık hazinesi, kazısız elde edilebilecek en paha biçilmez nimettir. Emeği alın teriyle değil, bizzat yürek teriyle ölçülebilecek olgulardandır. Temeline tebessüm koyduğumuz bu olgunun katları zamana göre söz-his arası gidip gelir. Zaman sona yaklaşıp kısaldıkça aradaki bağ uzar ve sıkılaşır. Her düğüm sorun değildir ellerle. Bazı an öyle düğümler oluşur ki eller haz alır uğraşından. Samimi her söz de bu düğümü sıkılaştırmak için vazife bilir tavrını. Tohumu yoktan olan bu olgu zamanla büyük bir ağaca dönüşürse ellerin bu kez tek emeli balta tutmak olur. Sebebi sorulsa yanıtsız kalacak olan bu emel, sonuca kırıklık ve kırgınlık bırakarak uzaklaşır. A-D-ı A-rkadaşlık ve D-ostluk’la büyüyen olgu, aradaki sebepsiz fiilerin istilasına maruz kalarak boyun büker. Ele avuca sığmaz birkaç egoist tavır, ele avuca sinip uyuyakalmış kelebeği uçurmaya yetecektir… Hissiyatların ilki olan bu, demlenip içe yollandığında tıpkı yazıtın teması gibi hem tat verir hem de boğazı keskin bir sıcaklıkla yakıp geçer. Söz arkasında gizlenen ana tema damak tadına göre kalbe dokunacaktır umarım…
Bir diğer hissiyat ise elbette ki aradaki onca bağın sonucu olan aşk’tır. Ya da a ş k’tır… Boşluğu ve hoşluğu bizzat yaşayan-yaşatan kontrolündeki aşk(a ş k) Bir çiçek adıyla başlayıp (Tabiri caizse) hayvan adıyla sonlanan; kendi gibi sesli başlayıp sessiz biten a ş k. Ruha şifa sanılıp reçeteye düşürülen aşk ilacı, düzensiz ve tok karınla kullanıldığında kalbe çıban olmaktan haz alır. Her hasta ilaca maruz kalmaz. Gerekilmeden de reçeteye ilaç yazılmaz. Sırf kol kola dizili birkaç sevgi cümlesinin cazibeli teklifine kapılanın sızısı, sonuca tövbeler bırakarak sonlanır. Ama her meâlde aşk farklı yorumlansa da ben bilirim ki a ş k; [A]cıtacağın [S]on [K]alp denilip yeni acıtasyonlara merhabadan başka bir şey değildir.
Çift hissiyata çift nasihat emanet edip gidesim var. Ey arkadaş(lık):
- Gücün yoksa kendinle tanışmaya, küs kal yalnızlığınla. Öyle ki sana senden varmak, sensiz kalmaktan farksız. Kıracaksan kalp köprünü, sıkacağın elle çağdaşlaşman fuzulidir..
Ve ey a ş k;
- Madem [A]yrılığın [Ş]art [K]oşulusun; ne demeye [A]cıya [Ş]ikâyetsiz [K]atlanayım?..