Kimsesiz
Dün gece, hüznü koynuma alıp sabahladım. Bakışlarından yüreğimde kalan son katre de kirpiklerimden düştü. Teselli sözcüğünün en uzak anlamını aradım lügatlerde bulamadım. Sonra, alelacele çevirdim lügatin sayfalarını; vefa sözcüğünün anlamını okumak için. İçinde sen yoktun. Yalnız bir tebessümün yadigar kalmıştı maziden. Onu astım yüreğimin cidarına. Kimseye bir şey söylemeden seyre daldım.
Sonra , sabahın ilk ışıklarıyla mecalsiz adımlarla vefa semtine doğru yola çıktım. Yolumun üstündeki ilk Çingene kızından bir demet çiçek aldım. Çia Pastanesi’ne yöneldim. Kapıdan girerken gözlerim seni aradı, ben ondan önce geldim diye umutlandım. Oturdum . Az sonra garson başımda bitti. "Buyurun ne alırdınız" dedi. Baktım. Sadece başımı salladım evet mahiyetinde. Çocuk kocaman gözlerle bana baktı. Ben "şey" diyebildim. "Anladım efendim" dedi. Az sonra bir bardak çay bıraktı masaya.
Sanırım, yine bu masada oturmuştuk seninle. Dışarıda ince bir yağmur vardı. Biz de camdan yağmuru seyretmiştik sırılsıklam. Zaten yüreğimin cidarına astığım tebessümün de o zamandan yadigardı. Neler konuştuğumuzu hatırlamaya çalıştım. Sen bana en çok sevdiğin şarkıdan bir kuple söylemiştin .
Ben sana, önceki gece yazdığım şiirden en çarpıcı bulduğum dörtlüğü okumuştum. Hatırladın mı? Sen beni alkışlamıştın. Üzerinde siyah bir bluz vardı. Başında iri siyah güllü beyaz bir eşarp. Kalbim o gün bugündür eşarbının ucuna takılı kaldı. Bekledim sen yoktun...
Sensiz çayımı bile içemedim. Boğazım düğüm düğümdü. Garsonu çağırdım, çayın parasını garsona, çiçekleri masaya bırakıp çıktım. Dışarıda yine ince bir yağmur başlamıştı. Mevsim bahar, aylardan nisan. Böyle havalarda bir başka oluyor insan. Sokaklardaydım ve başımı yaslayıp ağlayabileceğim kimsem yoktu… Bir teselli ararken "Ben kalbi kırıklarla beraberim." hadis-i kutsisi yetişti imdadıma biraz ferahladım.
İbrahim KİLİK 04.02.2010