- 472 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Devrin Hurafesi
19. yüzyılın ilkel bilim anlayışıyla bir varsayım olarak öne sürülen evrim, o yıllardan bu yana hiçbir bilimsel bulgu veya deney tarafından doğrulanamadı. Tam aksine, teorinin iddialarını doğrulamak için başvurulan tüm çalışmalar teorinin geçersizliğini kanıtladı. Biyoloji, paleontoloji, genetik, biyokimya, mikrobiyoloji, canlılığın rastlantılar sonucunda meydana gelemeyeceğini kanıtladı.
Tek bir aminoasit bile rastlantı sonucu oluşamadığı halde, yüzlerce farklı aminoasitin belli sayıda, belli koşullarda ve belirli bir sıra içinde birbirlerine eklenerek oluşturdukları proteinlerin, doğal koşullarda kendiliğinden oluştuklarını öne sürmenin saçmalığı ortadadır. Ve bu, aminoasitlerin rastlantılarla meydana geldiğini öne sürmekten çok daha akıl ve mantık dışı bir iddiadır. Bu gerçeğin yanı sıra Yaratılışı kanıtlayan 350 milyon fosilin -kiminin saklandıkları depo ve müzelerden çıkarılarak- gözler önüne serilmesi, Darwinistler’i büyük çaresizliğe sürükledi. [1]
Darwin ve diğer evrim teorisyenleri, canlı hücresinin yapısının çok basit olduğunu ve bu basit yapının tesadüflerle kendiliğinden oluşabileceğini zannediyorlardı. Hatta Darwinizm’in Almanya’daki en büyük destekçisi olan ve sahte embriyo çizimleri ile tanınan Earnst Haeckel, o dönemin mikroskoplarıyla incelediği hücrenin, "içi jöle dolu basit bir baloncuk" olduğunu söylüyordu. Oysa ilerleyen bilim gösterdi ki; hücre, olağanüstü bir kompleksliğe sahipti.
Hücreyi bir bina gibi düşünürsek, proteinlerin, bu binaların hem inşaat malzemelerini hem de karmaşık makinelerini meydana getirdiğini söyleyebiliriz. Birbirinden farklı sayısız görevi üstlenen proteinler canlılığın yapıtaşlarıdırlar. Cansız atomların birleşmesiyle oluşan ve şuur, bilgi ve akıl sahibi olmayan protein molekülleri nasıl olup da hayret verici organizasyon yeteneği ve sorumluluk üstlenerek canlı bedenindeki faaliyetleri gerçekleştirebilmektedirler? Henüz bu soru için bir yanıt bulamamış iken, tüm evrenin ve canlı- cansız tüm varlıkların rastlantılar sonucu oluştuğunu iddia etmesi, evrim teorisinin, geçmişin en büyük hurafesi, bugünün ise en büyük espri malzemesi olduğunu ortaya koymaktadır.
Tek bir canlı hücresi, muhteşem kompleks bir yapı iken, 100 trilyon hücreden oluşan insanın rastlantılar sonucu oluştuğunu ileri sürmek; buna bilim denebilir mi? Bilim, evrimi desteklemez, tam tersine çürütür. Tarafsız olarak bilimi savunan bir insanın evrimi savunması da aslında mümkün değildir. Evrimin gündemde tutulma nedeni, bilimsel bir teori olması değil, materyalizmin dayanak noktası olmasıdır. Kısacası, evrim propagandası bilimsel nedenlerle değil, ideolojik kaygılarla yapılır.
Örneğin günümüz ünlü Darwinistlerinden Richard Dawkins’in geçtiğimiz yıl, İngiltere’de, üzeri ateizm propagandası afişleriyle dolu 800 kadar otobüsü turistik gezi amacıyla kiraladığını söyleyebilir miyiz? Amacı çok açıktı; kitleleri ateizme sürüklemek. Ateizm- Darwinizm bağlantısı konusunda şu sözleri söyler Dawkins: “Beni bunun şahidi, bu konunun avukatı gibi görüyorlar. Ve bana soruyorlar; Dr. Dawkins, evrime olan inancınız, evrim üzerine çalışmalarınız sizi ateizme mi döndürdü?’ diye. Buna ‘evet’ demek zorundayım... Benim gibi insanlar evrim lobisi için kötü haber gibidirler. Oysa ben bu konuda, bu alanda konuşan kişilerin hepsinden çok daha açık sözlü ve dürüstüm . [2]
Darwin, entellektüel anlamda tatmin olmuş bir ateist olmayı mümkün kılmıştır... [3]
Türlerin Kökeni kitabından önce ateist olmak oldukça zordu." [4]
Bir diğer Darwinist William Provin ise şöyle söyler: "Hiçbir tanrının varlığına ihtiyaç yoktur. Ölümden sonra hayat yoktur. Etik değerler nihai olarak her türlü temelden yoksundur. · Hayatın nihai olarak hiçbir anlamı yoktur. İnsanın özgür iradesi diye bir şey yoktur." (Allah’ı tenzih eder, yüceltirim.)
Evrimci George Gaylord Simpson’ın söylediği de aynı paraleldedir: "İnsan, evrende anlama kapasitesine ve potansiyeline sahip tek varlıktır. Ama bilinçsiz ve akılsız maddelerin bir ürünüdür. Böylece dünyaya gelişini kendisi başarmış olan insan, sadece kendisine karşı sorumludur." [5]
Bazı bilim adamları, modern bilimin ışığında ortaya çıkan gerçekler karşısında Darwinizm’in psikolojisini dile getirirler. Örneğin Pierre Grasse: "Herhangi bir canlı organizma, inanılmaz derecede büyük bir "akıl" içerir. Bu, insanların en büyük mimari eserleri olan katedralleri inşa etmek için kullandıklarından çok daha büyük bir akıldır. Bugün bu akla "bilgi" (enformasyon) diyoruz, ama anlam hala aynıdır. Bu bilgi bir bilgisayarda programlanmamıştır, ama bilgisayardakinden çok daha dar bir yere, DNA’daki kromozomlara ya da her hücredeki farklı organellere sıkıştırılmıştır. Bu "akıl", hayatın "olmazsa olmaz" şartıdır. Peki ama bunun kaynağı nedir?... Bu hem biyologları hem de filozofları ilgilendiren bir sorudur ve bilim bunu asla çözemeyecek gibi durmaktadır." [6]
Prof. Dr. Michael Behe: "Hayatın üstün bir akıl tarafından tasarlanmış olduğu anlayışı, hayatı basit doğa kanunlarının bir sonucu olarak algılamaya alışkın bizlerde bir şok etkisi yaratmış durumda. Ama diğer yüzyıllar da benzer şokları yaşamışlardı ve şoklardan kaçmak için bir neden de yok."[ 7]
Burada birkaç örneğini verdiğim sözlerden anlaşılıyor ki, evrim yalnızca Yaratılışa alternatif olması amacıyla ve bilim değil materyalizm adına savunulan bir hurafedir. Evet, M. Behe’nin söz ettiği gibi, herkesi kapsayan şoklardan kaçmamak gerekir... İnsanlık, dünyanın öküzün boynuzunda bulunduğu ya da düz olduğu, yüksek dağlar sayesinde gökyüzünün düşmediği, dünyanın evrenin merkezinde yer aldığı gibi dogmalardan kurtuldu. Bugün de yaşamın tasarlanmadan, kendi kendine oluştuğu şeklindeki materyalist ve evrimci hurafeden kurtuluyor... İnsanlığa geçmiş olsun.
Kaynaklar:
[1] www.evrimteorisi.info/
[2] Expelled “No Intelligence Allowed” Movie, Ben Stein, 2008
[3] The Blind Watchmaker s. 6
[4] Richard Dawkins: You Ask The Questions Special
[5] George Gaylord Simpson, Life of The Past:An Introduction to Paleontology, New Haven: Yale University Press, 1953
[6] Pierre P. Grassé, The Evolution of Living Organisms, 1977. s. 168
[7] Michael Behe, Darwin’s Black Box, New York, The Free Press, 1996, s. 252-53
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.