SEVGİLİ GÜNLÜK... BİR DAKİKALIĞINA OKURMUSUN BENİ...
yine bir günün bitimindeyiz. aslında yeni gün bitmiyor, biteli çok olmuştu. günün bitme vaktinin tayinini şimdiki medeniyet buldu. halbuki gün bizde 5 vakte bölünürdü. gece belki günün bitmesi değil, günün yeni başlaması olmalıydı...
gece ibadeti beş vakit ibadet farz olmadan önce efendimize emredilmişti...
oysa geceyi 3’ e bölemedik... gece hep uykuydu bize...
çocuğum büyüyor günlük. ama gözlerindeki sarılık tam olacak geçmedi hala... insan endişeleniyor ister istemez. lakin onun hamisi, koruyanı, cenabı hak deyip teselli buluyorum...
anneannesi geldi bugün... ilk kavuşmalarının fotoğrafını çektim. hatırat olsun diye. halbuki biliyordum meleklerin çektiğini.. ama dünyada göremezdim başka türlü... bebeğim nasıl da inceler gözle bakmıştı annannesine... kayınvalideme sorduğumde ise şu cevabı vermişti "ne evlad sevgisi, bu evlad sevgisinden de çok başka bir şey demişti torun sevgisi için"... daha yaşamadım günlüğüm bilmiyorum...
kendi kendimi kendimle motive etmeye çalışıyorum. hala düşünme aşamasındayım hala... neyi niçin yapmak istediğimi de bilmiyorum.. ilk adımlarda geride kalıyorum... sonrasında ise hep pes ediyorum...
nereden başlayacağımı bilmiyorum dedim ya, nereden başlamadan önce neye başlayacağımı dahi bilmiyorum günlük... ama hep monoton olmak istemiyorum. öğretmen olmuşum... çok kimsenin olamadığı, olmak istediği bir yerdeyim ama insanın aklı, kalbi böyle tatmin olmuyor günlüğüm...biliyormusun gayesiz,amaçsız,mesafesiz,idealsiz, boşvermiş genç öğrencilerin seni de kendilerine benzetiyorlar ve sen kendin olarak kalma savaşı veriyorsun... bu savaşı verirken her yanın yara alıyor başta kalbin ve aklın...geçirdiğin sinir krizleri aklına, üzüntüler kalbine zarar veriyor... ama hala devam ediyorsun...herkes gibi olmak istemiyorsun... sana "dersini anlat çık, takma kafana hoca" diyorlar ama sen takıyorsun...kendine zarar veriyorsun diyorlar ama sen hala aynısın... artık başkası olma zamanın gelmedi mi diyorsun günlük kendi kendine..
biliyormusun günlük, sana bilgisayardan yazmak, kalemden yazmaktan daha az yorucu... kalem elimi ağrıtırdı sürekli ama klavye öyle değil. hem kalemle iki parmakla yazabilirken, klavyede iki elimi ve üç beş parmağımı da kullanabiliyorum... anlayacağın parmaklarım aklıma ve düşüncelerime daha çabuk yetişebiliyor... daha çabuk avlayabiliyorum kelimeleri...
günlük...acaba birgün sana adam akıllı "ve başardım, buldum" diyebilecekmiyim... neyim eksik sen bana söyleyecekmisin... hayır mı diyorsun yoksa...
hem başkasının eline geçse yazdıklarım ne düşünürlerdi acaba... acaba kendine bakarmıydı bu yazıyı okuyan... gerçekten hayatından memnunmuydu, ya da memnun olduğunu mu sanacak benim sorduklarımı sormadığı zaman kendine...
sahi bu soruları, bu sorgulamaları yapmak zorundamıdır insan...gerek varmıdır...böyle bir amacı varmıdır... belki de kur’anın ne kadar az düşünüyorsunuz mealindeki ayetin içine giriyordur bu düşüncelerim... bilmiyorum günlük...
ama çok dolmuşum... hal-i pür melalim bu şekilde...
kendinden bahset sen nasılsın...