39
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2016
Okunma

O yok-bu yok. O yasak-bu yasak.
Öyle derler-böyle derler. O Olmalı-bu olmamalı.
Öyle kalmalı-böyle kalmamalı. Yasa, töre, yönetmelik.
Simit parası gündelik.
Cep delik, cepken delik. Mutlu etmeli, mutlu olmalı, mutlu kalmalı.
Hep bir şeyler yapmalı.
Bu şehirde yaşadığını bilmesem; yaşamak için deli olmalı.
Almalı,
Satmalı,
Kendinden katmalı.
Temkinli yatmalı.
Ne yaptımsa olmadı.
Olmadı…
Neden hep bir şeyler yapmalı?
Paradan, yardan, diyardan geçtim de;
Sensiz yaşamak için deli olmalı.
Deli olmalı.
Sensiz yaşamak için deli olmalı.
Gönlü aklına uymayan bir deliyim.
Ben zırdeliyim;
Bir gece olsun çağır geleyim.
Dişi akrep misali kollarına al beni de öyle öleyim.
Ölürken bir lahza sende güleyim.
Ey can, eller gibi sevemedim yüreklice.
Dur biraz; şöyle sindire sindire bakayım.
Otuz yıldan sonra ilk görüşümde seni; dinle de bir çift laf edeyim:
Tanıdım gözlerinin yeşilimden, sensin “O”.
Ey on beş yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez bağrımdaki ağrı.
Dinmez; gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu.
Dinmez ebedi özleyişin bestesidir bu.
Teyze oğlun mu yoksa “o” Deniz sürtüğü mü seni batağa attı?
Gül tenini hangi sümsük ihtiyarlar tattı?
Nasıl bıraktın Dil Tarih’i? Nasıl, niye paraya kul oldun?
Oysa ne tatlı sokulurdun insana. Ne güzeldin. Konuşurken kırılırdın nezaketten.
Sarı saçların tel tel boynumuza dolaşırdı biz gençlerin. Bütün erkekler sana aşıktı ve bizler seni sevmeyenden nefret ederdik.
Söylesem de seni çok çok sevdiğimi bir şey değişmezdi ki. Okuyacaktın sen, okuyacaktım ben. Adam olacaktık adam. Sen gittin ve ben idam oldum.
Oysa seni gördüğümde günüm aydın olurdu. Her an düşünürdüm ama söyleyemezdim. Soylu ve şanlı sevdalar yaşardık bizler eskiden. Sevgi de ne ki?
Kara sevdalıydım sana. Pul koleksiyonumdan bile çok severdim. Belki de kendim den bile çok severdim.
Rüyada bile titrerdim senle konuşurken. Mahcup bakışlarımı üzerine gölge edemezdim. Etmezdim.
Ey can sen hiç bilmedin, anlayamadın ama ben on beş yaşındayken seni dünyalar kadar sevdim.
Gidişinle öldüm de gelişinle dirilmedim. Sensiz geçen günlerim bir ölüm uykusu olmuştu bana.
Bilemedim seninde giderken öldüğünü.
Bana her gün bir yıl gibi geldi.
Senin senelerinle otuz beş tane 365 gün geçti. Seni göremedim. Haber alamadım. Tekrar öldüm, gene öldüm.
Şimdi tam karşımdasın.
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Nedir sende olup ta başkasında olmayan?
Nedir âşıklarını kahrettiren?
Evet, çok değişmişsin ama senin en güzel yerin; o yem yeşil gözlerin. Onlar halen parlıyor. Bir gözlerin kalmış senden.
Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla.
Mahalleye gitsek eskisi gibi herkes aşkını tazeler mi?
Rabbimden birer parça olan o gözlerle en katı zulmünü de yapsan artık fark eder mi?
Tekrar tekrar vur şanlı silahınla ki; gönül mülkümüz düzelsin. İtiraf edeyim ki; sen öldürüyorken de vuruyorken de güzelsin.
Ey can; ey! Karanlıkta dahi gölgem gibi benden ayrılmayan. Ey sancım!. Otuz sene neredeydin?
Ben bakmaya kıyamazken ne hale getirmişler? Değdi mi kayıplarına? Yabancı dilin yaramadı mı sana?
Ey can; biraz yürekli olsam sana bunları söylemek isterdim. Seni dinlemek ve birlikte ağlamak isterdim. Fakat en az; Karşına çıkan erkekler kadar yüreksizim.
Sana kalpten “ Güle güle Aşkım” diyorum. Hadi eğlenme burada daha fazla. Ağlamaklı gözlerim üzerine gölge edip kirlemesin.
Sen kendi çirkefinde ben de kendi çirkefimde yaşayalım. Hayallerde, rüyalarda yaşayalım. Ahrete kalsın bir şeyler. Halan daha, seven kalp için.
Mehtaplı yüzün Tanrıyı kıskandırır.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması zor, uzaklaşması güçtür.
Kalbin işidir gözlerle görülmez bu güzellik.
Ey can, bir zamanlar seni canlı kullardan ise kefenlere verir idim. Ne bileyim ki hem canlı kullara hem kefenlere vereceğim.
Bekleme; gelmeyeceğim.
Ne sen eski sen.
Ne ben eski ben.
Otuz yıl geçti de ne oldu? Yine giden sensin ve durduramayan ben. “Gitme dur” demek o gün kü kadar imkânsız. Uygun zaman yokmuş anladım.
Ya yaparsın ya yapamazsın.
Uygun zaman yokmuş anladım. Hiçbir şey gönlünce olamıyor.
“ Güle güle Hülya Hanım” diyebiliyorum sadece.
Dünyada hiç kimsesi olmayan 45 yaşında bir kadın. Bir başına ne yapacak bu zalim dünyada?
Ve ben ona bu gün de “gitme” diyemiyorum.
Hiçbir zaman benim olmayan ama hep benimle olanı bir defa daha kaybediyorum.
“O” bütün güveni ile bastığı yerde iz bırakırken ben çöküp çukur oluyorum.
Erkeklerden ve erkekliğimden utanıyorum.
Kadınlardan nemalanan ve en asil hisleri ile oynayan bütün erkeklerden tiksiniyorum.
Pek çok hatası olsa da o asil kadın hakkında olumsuz düşünemiyorum.
Telekız Hülya…
Ne kolaydı isminin önüne bir sıfat çıkartmak ya da almak.
Seni tanıyanlar Telekız Hülya diye kaydederdi. Oysa benim için Bu dünyada el sürülemeyecek kadar kıymeti nadide bir yaratık, ciğerparemdin. Ben olsam “Aşkım” yazardım şimdi bile.
Benimle hatır için bile yatabilirdin sen. Para ile garanti bir şeydi sana sahip olmam. Oysa tokalaşmak için bile elini uzattığında kendimi kıskanırdım. Utanırdım ölesiye. Güç olanı seçer ve gönlümü sustururdum. İyi de etmişim. Aşkların çabuk öldüğü bu dünyada seni içinde klonlamışım.
Gerçek sevgi aşkı uğruna, gerektiğinde sevdasından vazgeçebilmektir.
Kolay ve ticari olan, duygularda olsa adidir.
“ Camdan gel, balkondan kaç ama onursuz olmasın aşk”.
Onurlu aşk bunca basit mi?
Basit olan aşk ya da batağa düşen değil; bizim nefsanî azgınlıklarımız ve hırslarımız. Bunu da anladım.
Sana ölüm yazık olacak ey can. Çünkü ömrünü de gücünü de asalaklar tüketti. İsminin önünde Telekız yazan insanlar çok. Biliyorum tas tamam yalınız değilsin. Buna daha da çok üzülüyorum.
Kötülük yapan ne çok şerefsiz erkek müsveddesi varmış. Ne çok sırtlan semirmiş. Hiçbir erkek sizleri kurtaramaz. Kadınlar zaten kendi çivi. Düşman besleyen kahraman gibisiniz.
Kurban edilmişliğiniz çirkef hayatınızı aklamaz.
Ey can; bendeki seni görsen kahrolurdun.
Benim seni düşündükçe kahrolduğum gibi.
“Ölmeden bir daha uğra Ankara’ya” diyebilseydim.
“ Gözün karnı yoktur, doymaz” derler.
Ben seni değil; senin bu şehirde olduğunu bilmek istiyorum.
Sensiz yaşamak için deli olmalı bu şehirde.
Sana tek şey diyemedim,
Yokluğunda debelendim.
Böyle olur bilemedim.
Eller gibi sevemedim.
Sensiz yaşamak için deli olmalı bu Dünyada.
Ve ben; gönlü aklına uymayan deliyim.
Az düşünceye doymayan deliyim.