Deniz Otobüsü
Birkaç gün önce babamlara gittim. Babam aynı rahatsızlıktan daha önceden ameliyat olan eş dost tarafından kandırıldığını düşünüyor.
“Geçer geçer yakında top oynarsın demişlerdi ama geçmedi hala çok ağrıyor” diyor. Doktoru dizine buz koymasını da yasakladı çaresiz ağrı kesicilerle durmaya çalışıyor.
Ameliyatın üzerinden bir ay geçmesine rağmen bacağındaki morluklar geçmedi... Genel durumu iyi sadece biraz zamana ihtiyacı var.
Akşama doğru babamlardan ayrıldım ama canım eve gitmek istemedi. Geçerken birkaç sokak aşağıda oturan ablama uğradık. :) Gündüz babamlarda zaten birlikteydik. Bizi görünce şaşırdılar...
İyi ki gittik, yeğenlerle birlikte çok keyifli bir akşam geçirdim...
Yeğenim Ahmet bu günlerde fotoğraf çekme merakına tutuldu. Elinde bir makina :))) aynı İzmir’liler gibi... ne görse çekiyor.
“Gel teyze gel sana çok güzel fotoğraflar göstereceğim” dedi ve bilgisayarından savaş fotoğrafları çöl fotoğrafları açlık fotoğrafları göstermeye başladı.
- Kim çekmiş bunları?
- Çok önemli bir fotoğrafçı. Adam 80 yaşında
- Ne diye gitmiş ki oralara, hasta olcak oralarda
- Öyle deme teyze adam usta
- Adı ne demiştin?
- Ara Güler
- Ben anlamam teyzem, sen benim ilk göz ağrımsın. Yok öyle elinde makina diyar diyar falan gezmek. İlle de fotoğraf çekmek istiyorsan çek işte börtü böceği. Kıyamam sana öyle çöllerde savaşın ortasında...
- Teyze alemsin yaa... hahahaha
Tam o arada kapı çaldı... gelen karşı komşuları aynı zamanda çok sevdikleri dostları. Sohbet muhabbet derken söz döndü dolaştı “bize niye gelmedin” lere başladı... Artık buradayız geliriz, no panik!
O telaşın kalabalığın içinde ablamla ertesi gün için sözleştik, birlikte İhya ablaya gideceğiz Yalova’ya. Hemen internetten baktık Kartal’dan sabah 8.30 da deniz otobüsü var. Bizim için en uygun olanın o olduğuna karar verdik.
Kalkma vakti de gelmişti artık. “Yedik içtik karpuz da kestiğimize göre bize müsaade” dedik ve Ahmet bizi eve bıraktı... Bu defada biz onu bırakmadık. Bol kahkahalı bir saat geçirdik sonrasında uğurladık ve gitti...
Yarını da yarın yazarım artık...
:) İyi bayramlar...
Deniz otobüsünün hareket saati 08.30 olmasına rağmen saati 007 ye kurdum ama ablam 06.45 te telefon etti. “Ben evden çıkıyorum sende çık” dedi. “Olmaz, benim daha yataktan kalkmama 15 dk var... kapat 15 dk sonra ara” dedim.
“Hadi kızım ya cıvıma kalk. Bak beni oralarda bekletirsen seni gebertirim” dedi. Sanki erken gidip deniz otobüsünü arkasından iteceğiz... Baktım ses tonunda ve volümde bir sertlik var, "Başüstüne bayan Cunbul” dedim ve fırladım yataktan.
Hazırlanıp evden çıktım ve evin altındaki pastaneden simit aldım sıcacık çıtır çıtır. Tıpkı İzmir’de körfez güzeliyle yaptığımız gibi martılara simit atacaktım. Heyhat gelin görün ki deniz otobüsünde o fanteziye yer yok. Mecburen dört ayaklıların çitten baktığı gibi camdan bakmakla yetindik.
Bu da yetmezmiş gibi nasıl becerdiysek güneşin en can alıcı tarafına oturmuşuz. Kadının biri de sürekli anons yapıp emirler yağdırıyor,
- Yerinizden kalkmayın
- Sigara içmeyin
- Cep telefonunuzu kapatın
Bir taraftan hapissiniz bir taraftan deniz otobüsü deli gibi hızlı gidiyor ve dalga anında farklı atraksiyonlar yapıyor... Zaten martılara da simit atamadım çok canım sıkıldı. Plastik bardakta çay içmek gibi de yine hiç mi hiç sevmediğim de bir iş yaptım.
Yol boyunca “keşke yapmasaydık” dedim ama nafile... Güneş tepemde kan beynime sıçradı. Koskoca deniz otobüsünün en güneş gelen yerine de oturduk ya Allah’ta bizi kahretmesin diye huysuzlandım. Ablam gülmekten konuşamıyor..
Ağzından çıkan tek cümle “bi sus bi sus artık”
Nihayet kara göründü. Gidip toprağa kapanıp öpesim geldi. Baktım bir kalabalık var. Birden aklıma Sayın yazarım Mamut’un “1 Temmuz Kabotaj Bayramı ve babamın ölümü” başlıklı yazısı geldi... Töreni farklı bir gözle izledim... Hüzünlendim...
Biraz sonra İhya abla ve Muzo geldi. Onların malikanesine gittik. Deniz ayaklarının altında ama hemen önlerinde kaçak bir bina var. O güzelliğe biraz gölge düşürmüş. Yine de manzara muhteşem.
Öğleden sonra oldu gezmelere doyamayan ben tutturdum “buraya kadar gelmişken Leyla’ya uğramadan gitmem” diye. Zaten mesafe de yarım saat kadarmış. İhya ablalar da tutturuyor bu gece kalın diye. Sanki Ankara’dan geldik...
Israrlarıma dayanamadılar. Ne de olsa misafiriz. İzmir’den yeni geldik ya... Hep birlikte Leyla’ya gittik. Leyla benim kuzenim ve Mert’in ikinci teyzesi sayılır. Üzerinde çok emeği var. Benim için çok özel bir insan...
5 yıldır görüşmemiştik beni görünce ağlamaya başladı ama ben ağlamadım. Ağlamam geldiği halde işi gırgıra vurdum “Ne o güzelim gidiyorum ağlıyosunuz geliyorum ağlıyosunuz atıcam artık kendimi denizlere” diye.
Hep birlikte güzel bir gün geçirdik. Anılar güne damgasını vurdu.
Akşam olduğunda yine deniz otobüsüne bindik ve yine yaptık işte... Yine güneş gelen tarafa oturmuşuz.
Niye deniz otobüsüyle gittik onu da anlamadım. Vapurla gitseydik istediğimiz yerden kalkıp istediğimiz yere oturacaktık... Martılara simit de atacaktım ne güzel...
Bir daha ki sefere inşallah... Yok yok ben iyi ki geldim İstanbul’a... Daha gezilecek görülecek öyle çok yer var ki...
:) İyi bayramlar...
YORUMLAR
Hanımefendi ;Öncelikle babanıza geçmiş olsun.Sonra fotoğrafta özel insan Ara Güler 'e sağlıklı uzun ömürler dilerken,güzel bir aile ve dost ziyaretini paylaştığınız için size teşekkür eder saygılar sunarım.
O değil de,
Bu deniz otobüsleri artınca martıların beslenmesine özel tedbir alsın İDO :))
Saygılarımla...
Esma KAHRAMAN
Sayın Yazarım, bu gerçekten de dikkate alınması gereken bir konu.
:) O değil de;
İyi dileklerine teşekkür ediyorum. Sevgiler.:)
Esma KAHRAMAN
Otobüsü biliyorum da,denizde olanına hiç binmedim.
Eskiden arabalı vapurlar,bide Salacak vapuru vardı sanki.
Sabah gider,akşama dönerdi zaten.İskeleye yanaşırken,koşa koşa kıyıya iner ve büyük bir dikkatle izlerdik.
Yanaşsam mı,yanaşmasam mı diye yarım saat oyalanırdı.Arada bir simsiyah dumanlar çıkarır,
"Bak,ben burdayım" dermişcesine sık sık düdük çalardı.Ayda yılda bir büyüklerimizin peşine takılıp bindiğimiz de
olurdu ama,martılar hep uzak dururlardı.O kadar çok balık vardı ki,vapurlara dönüp bakmazlardı bile.
Yalova'mı ?
Adalar'a bile gidemezken,Yalova'da neresiymiş.Keşfedilmemiş yerlerden biri gibiydi.
İstanbul'u özlemişiz be arkadaşım.Daha sık anlatıver lütfen.Daha uzun..
Teşekkürler Sayın Yazarım.
Esma KAHRAMAN
Eskiden gerçekten ne çok balık vardı :) ve açılıp kapanan bir köprü. Hayal mayal hatırlıyorum. Rahmetli dedem memleketten geldiğinde beni ve kardeşlerimi gezmeye götürürdü.
:))) İstanbul bir masal gerçekten de. Anlat anlat bitmez.
Sevgiler Sayın Yazarım.
Esma KAHRAMAN
Şimdi sosyal bir mesaj alamadım....Ama meyve veren ağaç taşlanır misali...zihinsel mahmurluğumu sizin yazınız üzerinden de çıkarmak istemiyorum...Ruhen ve zihnen,parmaklarınız klavyeye dökmüş kendini...Anlatmak istemiş...Vecd içinde de yaşanmasa da,hayat o kadar garip ki;hep yaşadığını birine anlatmak istiyorsun...
Arkadaşlarımdan çok şikayette işittim bu yüzden...Yaşadığım olayın sonucu önemli değil şahsıma...o anda ki durumu tasvir edince...millet ..ee sonuç ne diyor?...Sonuç ne ki!...O an ki yaşadığım ve aldığım hazzı anlatıyorum...değil mi?:))
Aynı sizin gibi...Ama otobiyografik yazınları çok severim...Bir tür sosyoloji deney gibi geliyor bana...
Deniz otobüslerine de baya sinirlendim şimdi...En azından...Konya'da kule site'nin 42. katında ki yani en üst katında ki teras kısmına koydukları gibi camekan yapabilirlerdi...Rüzgarın geliş açısını da mekanik olarak hesaplayıp,orjini sağlam bir tasarımı olabilirdi...neyse saçmalıyorum...
selametle ablacım..!
admorhn tarafından 11/5/2010 10:56:09 PM zamanında düzenlenmiştir.
Esma KAHRAMAN
Deniz otobüsünden hiiiççç hoşlanmadım. Martılara simit atmayınca, İstanbul'u çığlak gözle seyretmeyince, denizin o bembeyaz canım köpüklerini izlemedikçe :))) yazıda da söylediğim gibi çitten bakar gibi.. I ıh ben bidaha binmemm.
Sevgiler Sayın yazarım.
Yine güzeldi
Her yazdigin da bir samimiyet ve ictenlik var.Okunmdan gecilemez.
Yürgine saglik
Sevgilerimle
Esma KAHRAMAN
Sevgili Esma,
Dinleniyorum seni okurken, varol. (saati 007) demişsin James Bond'la mı gittiniz kardeşim :))) Ben de gelseydim keşke bi macera bi atraksiyon iyi olurdu. Hoş Bond olmasa da gayet eğlenceli olurdu seninle seyahat diye tahmin ediyorum. Sevgimle canım...